Bu kez biz gitmedik, panayır ayağımıza geldi. Sevgili belediyemiz okullar tatil olunca semt parklarında günübirlik panayır kurmaya başlamış.
Hava güzel olunca ikindi uykusundan uyanan Alaz’ı yemek saatine dek oyalayım diye hemen yanıbaşımızdaki mahalle parkına götürdüm. Çocuk parkında bir ara salıncak favorisiydi, sonrasında kaydırak. Şimdilerdeyse üzerine binip salladığı ve at sandığı motorsiklete götürtüyor kendini ‘At at’ diye. Bu at merakı da olimpiyatlarda başladı. O gün bugündür dıgıdık dıgıdık ata binmiş gibi sallanıyor at resmi gördüğünde.
Çocuk parkında oyalanırken farkettim ki parkın diğer köşesinde bir alan çevrilmiş ve bouncy castle denen havayla doldurulmuş dev oyuncaklar, kaydıraklar kurulmuş. Çadırlar da var etrafında insanlar da. Alaz’ı alıp o tarafa yürüdüm. Bazı çadırlarda taze meyva suyu sıkılıp çocuklara ikram ediliyor, bazısında boncuklardan takı yapılıyor, yüz boyanıyordu. En ilgincime giden çadırda ise pek sevilmeyen hayvanlar cam fanuslarda çocuklara sergileniyordu. Yani dev bir tarantula, yılan, kertenkele, hamam böceği, akrep falan. Hatta 7-8 yaşlarında bir kız çocuğu yılanı alıp koluna boynuna dolattı da babası fotoğrafını çekti. Ben ancak yabani farelere yaklaşabildim.
Bir süre oynadığı zıplayan toplar bile Alaz’ın yaşına uygun değildi; ama gene de diğer çocukları izlerken eğlendi. İyi ki park için dışarı çıkmışız dedim içimden yoksa hiç farkında bile olmayacaktık kurulan panayırın. Bazen insan ne yapıp etmeli de adımını atmalı evden dışarı. Küçücük bir adımla kocaman bir dünya tanıdı Alaz gene.