Aklıma MFÖ şarkısı geldi… New York sokaklarında, Amerika… Yakında onu da yazacağım ya 😉 Haftasonları Mountain View‘den kaçtık San Fransisko yollarına düşmek için.
San Fransisko’ya benim 3. gidişimdi. Önceki gezilerimiz için tıklayınız. Daha önceden çok yeri gezip fethetmiş olduğumuzdan Alaz’a uygun daha yavaş ve keyifli zaman geçirelim istedik. İlk Cumartesi sabahı kahvaltıya gittik Castro Street’e. Alaz sabah erken kalktığından arabada uyumuştu ve vardığımızda hala uyuyordu. Kıyamadık uyandırmaya birkaç gün öncesinin kıtalararası yolculuğu, jetlag, gece uyanmaları derken o kendi kendine uyanmadan uyandırmıyordum tabii 2 saati de geçirmemeye dikkat ederek. Alaz’ı, babası ve Olcay araba koltuğuyla birlikte taşıdılar kahvaltı yerine dek birkaç sokak. Tartine adlı bir kafeye gittik Castro’da, söylenildiğine ve gördüğümüze göre önünde kuyruk olan. Çeşitli ekmeklere yapılan sandviçleri ile meşhurmuş. Alaz uyandı biz daha atıştırırken ve etraftaki insanlara ve köpeklere laf atmaya başladı hemen. Ardından yürüme mesafesindeki Dolores parka gittik. Birçok güneşlenen vardı mayolarıyla çimler üzerinde. Çocuklarla dolu dev oyun parkını gören Alaz çıldırdı sevinçten. Sıcakta güneşin altında epey kaldık Alaz’ın gönlü olsun diye, salıncaktan alınca ağlıyordu çünkü. Neyse ki bir ağaç dibinde emzirdim de keyfi yerine geldi tekrar.
Ardından Twin Peaks’a çıktık, tabii arabayla; ama yaya veya bisikletli çılgınlar da vardı. Vardığımızda Alaz henüz dalmıştı uykuya, Merve de onunla birlikte kaldı arabada biz etrafı izlemeye indiğimizde. Manzara da maruz kaldığımız rüzgar da müthişti. Okyanustan gelen buz gibi hava tepemizde klima çalışıyor hissi uyandırdı.
Bir sonraki durağımız Palace of Fine Arts’tan dolanarak marinanın olduğu yere parkedip arabayı, plaja gitmekti. Amacımız yüzmek değildi tabii ki; plaj boyunca yürüyüş yapmaktı. Sahil piknik yapamayacak kadar rüzgarlı olunca kafeteryanın yan tarafındaki alana sığındık Alaz’ın öğle yemeği için. Rüzgar öyle çoktu ki iç sokaklarda sıcaktan yanarken, sahilde polar bere takmak zorunda kalıyorduk; fakat bazı çocuklar bu havada denize de giriyordu. Alışkanlık olsa gerek. Alaz da çocuklara ve yine köpeklere hayran hayran bakıp, yakınına gelenlere sesleniyordu. Bu plaj birçok filme konu olmuştu bilenler varsa. Nine Months örneğin, bu plajdaki sahneyle başlar. Öte yandan Golden Gate Bridge‘in en güzel fotoğrafları da buradan çekilir. Tabii Alcatraz’ın da. Pier 39‘dan başlayan bisiklet turlarının kaçınılmaz rotasıdır ki hatırlarım hala 2008’de buradan geçtiğimiz günü. Sonrasında Castro Caddesi’nde bir tur atıp erken akşam yemeği için Tacolicious’a taco yemeye gittik. Dışarıda oturduk gelen geçeni izlerken Alaz yer diye; ama Alaz izlemekten etrafını yemeye konsantre olamadı bu kez. Alaz için değişik ve yorucu bir gün olmuştu o nedenle Alaz’ın uyku saatinde eve, Mountain View’e döndük.
Ertesi Cumartesi tekrar gittik San Fransisko’ya. Bu kez öncelikle Pier 39‘daki deniz aslanlarını gösterdik Alaz’a. Alcatraz çok yakın görünür bu rıhtımın ucundan; ondan dünyanın en kötü hapishanesiymiş ya şehirde eğlenen insanların sesleri gelirmiş. 2008’de tek başıma dolaşmıştım hapishaneyi ve tüylerim ürpermişti açıkçası. Neyse, Pier 39’un ünlü krepçisinde mola verdik kokulara dayanamayarak. Tabii Alaz da krepten nasibini aldı benimkinin yarısını yiyerek. Tatil boyunca bebek mamalarını reddeden Alaz, biz ne yiyorsak onların tadına baktı. Hatta ona günün çorbasından söylemeye başlamıştık artık son zamanlarda 😉
Ardından 2008’deki favori yerim Ghirardelli Square’e başta çikolata almak amaçlı gittik; ama orada beklerken gördük ki oğlumuz süs havuzlarına deli oluyor, hatta salıncaklara rakip olabilir sevgisi 🙂 Oradaki umimi tuvalette Alaz’ın altını/üstünü değiştirdik kolaylıkla.
Daha sonraki rotamız Sausalito’ydu. İlk önce aklımızdan botla karşıya geçmek gelse de bebek arabası, Alaz’ın eşyaları falan derken arabayla Golden Gate Köprüsü‘nden geçmenin daha akıllıca olacağını düşündük, dönerken de kolaylık olsun diye. Alaz’ı İstanbul’un Boğaz vapurlarına bindiririz bu yaz, dedik. Sausolito, Ortaköy ve Bebek’i oldukça hatırlatan bir yer. O yüzden civarda yaşayan İstanbullular’ı orada görmek mümkün. Küçücük bir büfesi varmış enfes burger yapan. Erkekler orada sıra beklerken biz de gene arabada uyumuş olan Alaz’ın araba koltuğunu bebek arabasına yerleştirmiş cadde üzerinde bir aşağı bir yukarı gezindik uykusu bölünmesin diye, durunca uyanır da kendisi. Ardından Angel Island’ı karşısına alacak şekilde konumlandırılmış ufak bir kafede yer bulduk açık havada. Hem burgerlerimizi yedik hem de manzarayı izledik tabii ki Alaz gene uyanmıştı ve oradakilerden birinin köpeğiyle iletişim kurmuştu hemen.
Sahilde yürüyüşün ardından eve doğru yola koyulduk Alaz yerinde uyusun diye. Fakat San Fransisko’nun ünlü yokuşlarından arabayla geçmeden içimiz rahat etmedi, öyle dikti ki Alaz geriye dönük oturduğu araba koltuğundan dışarıyı, Alcatraz‘ı görebiliyordu bazı caddelerde. Lombard St’in zigzaglı yolu ve evleri görülmeye, geçilmeye değerdi. Haydi gelmişken Coit Tower‘a da çıkıp şehre kuşbakışı bakıp elvada diyelim dedik… Bir sonraki gezimize dek.
4 Yorum Var
SF sokaklari Alaz'siz daha sessizdir eminim:)
Kopekler rahat etmistir ama.
yaa biraz daha bekliyim senin vardir daha eklicegin resimler hepsini toplayip oyle gostereyim kocama en iyisi :)) bu arada Alaz'in salincaktaki fotografi cok tatli 🙂
🙂