Babası gelip ‘Ofiste Cuma öğleden sonra aile günü olacakmış. Çocuklar için bilimsel şovlar yapılacakmış. Ayrıca ben de konuşmacı olarak katılacak Richard Dawkins‘e evsahipliği yapıp konuşmasını sunacağım’ deyince kafamda bir ampül yandı. Alaz’ın henüz bilimsel deneylere ilgisi olup olmayacağını bilemesek de aile günü tanımına uyuyordu. Ayrıca ben de eşim ve Richard Dawkins’in konuşmasını kaçırmak istemezdim – insanın ayağına her zaman böyle fırsatlar gelmez!
Cuma sabahı Alaz uykusunu iyice alsın diye temizlikçiyi erteledim. Yüzme dersini de ektik. Güzelce uyudu, dinlendi. Biraz oynadıktan sonra yemeğini hazırladım. Keyfi yerinde olunca yani güzel uyuyunca güzel yiyordu. Birlikte öğle yemeğimizi yedikten sonra yavaştan yorulmaya başladığını farkettim. Önce onu temizleyip giydirdim. Ardından yatağına bıraktım; ama uyumasın diye de oyuncaklarını verdim. Yol bir saate yakın sürecekti; planlarıma göre yolda uyursa Google ofisine vardığımızda uyanacak ve keyifli bir bebek olacaktı…
Ben hazırlanırken mızmızlanmaya başladı. Birşeylerin olacağını farketti. Emzirip bebek arabasına yerleştirdim belki uyuklar diye; ama daha da neşelendi. Hemen hazırlanıp, bebek çantasını kaptığım gibi dışarı çıktım. Trene henüz yarım saat vardı; biraz yolu uzatarak yürümeye karar verdim hava da şansımıza güzel olunca. Birkaç dakika sonra Alaz gözlerini yummuştu bile. Herşey planıma uygun giderken bineceğimiz trenin iptal olduğunu gördüm. Tam ona üzülmüş bir sonraki trene binersek konuşmaya yetişebilir miyiz diye düşünürken Alaz’ın kıpırdandığını farkettim. İstasyondaki anonsları duyan meraklı bebeğim gözlerini fıldır fıldır açmıştı. Canım sıkıldı. Hiçbir şey istediğim gibi gitmiyordu.
Bir sonraki tren için yaklaşık 30 dakika istasyonda oyalandık, tabii ki Alaz da uyuması gereken bu saati bakınarak geçirdi. Trene bindiğimizde aynı vagondaki diğer bebek arabasında mışıl mışıl uyuyan bebeği görünce kurtçuk gibi yerinde duramayan Alaz’a baktım, baktım…
Google Londra ofisine varmıştık nihayet tam vaktinde Londra Victoria tren istasyonundaki kalabalığı bebek arabasıyla yararak. Alaz bir saatten fazladır bebek arabasında ve uyanık olduğundan çatlamak üzereydi; sırtını bent yapıyor, suratını büzüştürüyor, garip sesler çıkarıyordu. Nihayet 5. kata çıkıp arka sıralarda bir yere yerleştik. İnsanları görünce ve onu kucağıma alacağımı anlayınca neşelendi birden. Sanırım en küçük çocuk Alaz’dı. R. Dawkins konuşmasına başladığında tüm salon pür dikkat ünlü bilim adamını dinliyordu ta ki Alaz neşeli bir çığlık atana dek. Etraftakiler dönüp bize bakınca Alaz’ı alıp en arkaya gittim. Eline kağıttan su bardağı verip oynamasını izlerken bir yandan da konuşmayı dinledim. Gelen geçen Alaz’a bakıyor, Alaz onlara gülümseyip çığlık atınca onlar da gülümsüyordu. Resmen kendini zorla sevdiriyordu bu çocuk!
Konuşma bitmiş, sorular cevaplanıyordu ki saatin 5’e yaklaştığını farkedip Alaz’ı bebek arabasına koydum ve evden getirdiğim mamasıyla besledim; ama o benim atıştırdığım pizzaya gözünü dikmişti. Babası gelip bizi R. Dawkins’in yanına götürdü; son kitabı ‘The Magic of Reality’yi imzalattık ve Alaz’la tanıştırdık. Belli mi olur belki ilerde bilim adamı bir oğlumuz olur?
Emzirme odasına doğru ilerlerken Alaz yorgunluktan sarhoş gibiydi; ama şansımıza neşeli bir sarhoştu! Hala herkese gülümsüyordu; ama her an işi ağlamaya çevirebilirdi. Biraz emdikten ve bezini değiştirdikten sonra tekrar arabasına yerleştirdik, arkadaşlara hoşçakal diyerek eve gitmek üzere Victoria tren istasyonuna doğru yola koyulduk. Bir yandan da öyle güzel bir akşamdı ki acaba eve gitmeyip Londra’da gezinsek mi demedik değil. Trene biner binmez Alaz uyudu bebek arabasında, biz de eşimle birbirimize sokulup başlarımızı yaslayarak eski günlerden bir an yakaladık.