Alaz’ı ailelerimizle tanıştırmak için tüm aileyi İngiltere’ye getirmek yerine onu Türkiye’ye götürmemiz gerekti. Ufacık bebeğe pasaport-nüfus cüzdanı çıkaralım, vesikalık fotoğrafını arka fonu beyaz olacak, kafasını dik tutacak bu sırada elimiz görünmeyecek şekilde çektirelim derken sıra geldi uçağa binmeye…

2 yaşından küçükler infant olarak geçiyor ve çok az miktarda para ödeyip kucağımızda oturacak şekilde uçağa alabiliyoruz. Bagaj hakları yok; ama bebek arabası, oto koltuğu vs gibi gereksinimlerini ücretsiz olarak taşıyor havayolları. Türkiye’de oradan oraya gezeceğimiz, ailelerin arabalarını kullanacağımız için oto koltuk ve kanguru da denilen baby bjorn sling A. için olmazsa olmazlardı. Gerçi birçok kişi Türkiye’de oto koltuğu var mı yok mu kontrol edilmiyor ne gerek vardı getirmenize dese de, biz güvenlik açısından onsuz yolculuk edemezdik. Nasıl İngiltere’de kurallara uyuyorsak Türkiye’de de uymalıydık…

Havaalanına trene binerek gitmek arabayla gitmekten kolay eşyamız bol olsa bile! O gün A. 10 haftalıktı ve ilk kez trene bindi sling ile Gatwick’e giderken. Bir güzel uyudu biz check-in işlemini tamamlayana dek. Güvenlik kapısına geldiğimizde çocuklu aileler için olan ayrı bir kapıya yöneldik. Elbette herkeste bebek arabası ve çok eşya olduğundan kuyruk yavaş yavaş ilerliyordu. Oğlumla beraber metal dedektörü öttürmeden geçtik; ama sıra 100ml’den fazla biberonda önceden sıkılmış anne sütünü açıklamaktaydı. Neyse ki görevliler için bilindik bir konuydu ki bir yudum tatmamı isteyip sorunsuzca geçirdiler. O sıralarda A.’nın acıkmış olması gerekiyordu. Olabildiğince kuytu bir köşe bulup emzirmeye giriştim; ama A. için o kadar gürültülü, ışıl ışıl bir yerdi ki 3 saattir yemediği halde bakınmak daha cazip geldi. Yiyecek birşeyler ve her ihtimale karşı bebeğe süt alıp açıklanmış olan uçak kapısına doğru koşturduk. İçeriye alınma işlemi başladığından A.’nın altını değiştirmeye vaktimiz olmamıştı. Bebekli ailelere öncelik veriliyordu ve biz bindikten sonra A.’nın meraklı bakınmaları eşliğinde arka sıralarda tuvalete yakın bir yer bulduk. Uçak kalkmadan ve kimse kullanmadan altını değiştirmek için tuvalete gittim. Öyle şaşkınca bakınıyordu ki aklı yerinden çıktı çıkacak gibiydi. Yerimize dönüp de sıra kemerleri bağlamaya gelince yaygarayı bastı bebiş. Hem saatlerdir yolda, hem yorgun, hem aç hem de ilk kez değişik bir ortamdaydı. Elbette verdiğim memeyi istemedi, ağladı. Biz de babasıyla “Eyvah, herkes bize bakıyor, etraftakileri rahatsız ediyoruz” diyerek sıkılıyorduk. Öyle ya bebekli/çocuklu var diye az homurdanmazdık! Biz sıkıldıkça A. tedirginliğimizi anlıyor daha çok huysuzlanıyordu. Sonunda uçak kalkarken biberonu ağzına dayadım kulakları acımasın diye. Açlıktan aldı biraz, ardından kapadı gözlerini kucağımda.

Uyandıktan sonra biraz oynadık, biraz muhabbet ettik. Neşeli böceğimiz geri gelmişti. Emzirdim ve tabii o sırada her zamanki gibi kakasını yaptı. Bu defa temizlik sırası babasındaydı. Çantayı alıp gitti. Geri döndüğünde A.’nın kafasındaki kızarıklığı gösterip kafasını tuvalet kapısına çarptığını; ama ağlamadığını söyledi. Bir süre sonra A.’nın gene uykusu geldi ve huzursuzlanmaya başladı. O sıralarda Balkanlar üzerinden İzmir’e doğru hızla ilerliyordu uçak. Aşağıda Tuna Nehri deltası görünürken ben de A.’ya “Tuna Nehri akmam diyor etrafımı yıkmam diyooor…” adlı marşı söylüyordum. O marş bittiğinde de “İzmir’in dağlarında çiçekler açar, altın güneş orda sırmalar saçar…” adlı marşa geçmiştim. İnişte uyukladığından biberonu geri çevirdi, emzik vererek emmesini sağlamaya çalıştım ve kulaklarının acımaması için işe yaramasını umdum. Uçak indikten sonra etraftakiler A.’ya aferimler yağdırıyordu uçuş boyunca uslu durduğundan. Havaalanından sonra 3 saatlik bir araba yolculuğu bizi bekliyordu. Çıkmadan gene altını değiştirip, pasaport kontrole ilerledik. Uzun bir sıradan sonra – ki Türkiye’de nedense Türk vatandaşları da yabancılarla aynı sırayı paylaşıyor – sınırdan geçip araç kiralamaya yol aldık. O sırada A. kollarımda uykuya dalışa geçmişti tekrar. Umduğumuzdan rahat geçmişti yolculuk. Bakalım dönüş nasıl olacak? 🙂

Yazar

2 Yorum Var

  1. Ne güzel yazmışsın allahım biz önümüzdeki ayda ilk Kıbrısa gidip deneme yapacağız ve ben çok endişeliyim, sanırım hemen stres olup bebeğe yansıtıyorum be eşimede kızıyorum herşey bir anda değişebiliyor, ne yapmam gerek nasıl huzurlu ve sakın olabilirim diye hep düşünüyorum, çok güzel yazmışsın inşallah benimde bebeğimle yolculuklarım böyle geçer, Nil şuan 8 aylık ama çok haraketli bir bebek, şuan yürümeye başladı başlayacak 🙂 ve yemek konusunda çok sıkıntılı yemıyor hiç, böyle bir bebekle yolculuk rahat geçermi? emin değilim ama deneyeceğiz en azındam, uzun oldu içimide doktum, bana şevk oldunuz inşallah herşey yolunda gider 😉

    • Umarım güzel bir yolculuk geçirdiniz. Yenidoğanla yolculuk en kolayı bana kalırsa 🙂 8. ayda hareketler/emekleme ve hatta yürüme çalışmaları başlıyor ne de olsa.
      Sevgiler!

Yorum Yaz

Pin It
Bu sitedeki tüm içerikler Digital Millennium Copyright Act ve 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserlerini Koruma Kanunu'na istinaden koruma altındadır. Buradaki hiçbir içerik (Yazı, Fotoğraf, Video vb.) site KULLANIM ŞARTLARI'nda da belirtildiği üzere izinsiz olarak kopyalanamaz, alıntı yapılamaz, başka yerde yayınlanamaz

© 2019 Tasarım Blogger Tasarım.