Ufak Tefek Cinayetler’de çalan yabancı şarkı dilime dolandı. İnternetten araştırıp isminin Lost On You olduğunu öğrendim hemen. ‘Une Belle Histoire’ de var; ama o eskiydi zaten. Sözlerine bakıp ne anlattığını anlamaya çalıştım. Yabancı dil öğrenmenin en iyi yollarından biri de şarkılar. Aklınızda bulunsun…

2006 senesinde İngiltere’ye taşındığımda, Türkiye’de yıllardır İngilizce öğreniyordum sözde. Orta okul sıralarında başlayan renkler, günler, sayılar bilgim lisede az daha ilerlemiş, üniversitede bir sene boyunca okuduğum İngilizce ile teknik mühendislik seviyesine ulaşmıştı. Üniversite yıllarında seçmeli birkaç İngilizce ders ve şarkılar seviyesinde kaldı.
Yazları Kuşadası’nda annemin ‘Hadi kızım bak şu turist birşey soruyor, yardım et’ diye iteklemesi ile birkaç kelime bir araya getirirdim.
İş hayatında ise birkaç makale dışında İngilizce gerekli olmadı o yıllarda. Londra’ya taşınacağımızı öğrenince tekrar İngilizce kursuna yazıldım, ilerlesin diye. Cümle kurmayı hatırlayayım diye.
Londra’ya taşındığımda trene bindim ve bam! Hiç bir şey anlamıyordum. Tabii birden tutuldum o anda ve sonrasında. İlk haftamda yine bir İngilizce kursuna yazıldım. Sınıfa baktım, herkesin İngilizce grameri benden kötü; ama herkes konuşuyor. Biz Türkler hariç.

Market kasasında sorulanı anlamadım, anonsları anlamadım. Daha da sıkıldım her işimi sevgili eşime yaptırır oldum. Yemek siparişi bile veremiyordum ya birşey sorarlar da anlayamazsam diye. İşe girene dek. O zaman açılıp saçıldı İngilizcem. Mecburen.

İngiltere’de doğum yaptım, oğlumu doktora götürdüm, okula yazdırdım derken İngilizce kelime bilgim de oldukça arttı. Tabii çok çok da kitap okudum. Roman, ebeveynlik kitapları, ve alt yazılı dizi izledim.

Ta taam… Sekiz sene geçti ve biz İsviçre’ye taşındık. Tek kelime Almanca bilmeden…

Kursa yazıldım; ama tek kelime öğrenemedim. Dil kurslarıyla ilgili görüşlerime buradan ulaşabilirsiniz. Sonra yazıldığım başka bir kursun öğretmeni sayesinde, o öğretmenin ‘Konuşma’ kursuna da yazıldım. İki senedir Zürih’te yaşıyordum ve öğretmene 2-3 cümle kuramıyordum. Bilmiyordum, kelimeleri unutuyordum. Bana İtalyan bir kadını işaret ederek, ‘Frau P de geçen sene senin gibi yanıt veremiyordu’ dedi.

Şimdi bir senedir o kursa devam ediyorum ve gerçekten de Frau P kadar konuşuyorum. Yeri geliyor İngilizce kelime sokuyorum, yeri geliyor saçma sapan anlatıyorum; ama o konuşma sınıfı sayesinde ben lafa karışıyorum. Bilsem de bilmesem de mecbur kalınca konuşuyorum. Yemeğimi Almanca sipariş edebiliyorum, anlamazlarsa ya da ben sorularını anlamazsam pat diye İngilizce’ye dönüyorum. Çekinmiyorum yanlış yaparım diye.

Bu yüzden göçmen anneyseniz/babaysanız, yabancı dili öğrenmeye çalışıyor; ama konuşamıyorsanız etrafınızda seviyenize uygun bir konuşma kulübü bulun. Çat pat başlıyor, gazete okuyup yorumlamaya dek ilerliyorsunuz. Benim gibi yabancı dil öğrenmeye vaktiniz kalmasa bile, o masada oturduğunuz 1-2 saat mutlaka birşey öğretiyor. Hem farklı ülkelerden bir sürü de arkadaşınız oluyor. Yemek tarifleri bile değiş tokuş edebilirsiniz. Fena mı?


Ha bir de çizgi film izleyin. Alt yazısını da açın hem. Londra’da çok faydasını görmüştüm…

Yazar

Yorum Yaz

Pin It
Bu sitedeki tüm içerikler Digital Millennium Copyright Act ve 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserlerini Koruma Kanunu'na istinaden koruma altındadır. Buradaki hiçbir içerik (Yazı, Fotoğraf, Video vb.) site KULLANIM ŞARTLARI'nda da belirtildiği üzere izinsiz olarak kopyalanamaz, alıntı yapılamaz, başka yerde yayınlanamaz

© 2019 Tasarım Blogger Tasarım.