Geçen sene Almanca öğrenme işini haftada 1’den 2’ye çıkarmıştım. Bu süreye dek yaklaşık bir senedir kursa gitmeme rağmen 2 kelimeyi yan yana getiremiyordum. Gerek evde çalışmayıp tembellik yaptın deyin, gerek belli bir yaştan öğrenmesi ve kelimeleri akılda tutması zor deyin. Tabii benim gibi pek de konuşkan olmayan bir insan her lafa atlayamadığından Almanca sınıfımdaki öğretmen olaya el koydu.

Önceki deneyimimi özetlersem; A1.1 Berlitz ile sınıfta çoğunluğun anne olmasından dolayı Almanca’dan çok İngilizce konuştuğumuz birkaç ay, ardından Enaip’te öğretmenin sürekli kitabı okuyarak geçirdiği birkaç ay sonunda, Swissing’de beni Almanca konuşmaya zorlayan öğretmen sayesinde hiçbir şey bilmediğimi fark etmiştim. İşte ondan sonra Gemeinde denilen belediyenin bizim mahalledeki kursuna yazıldım. Gelenler mahalle ya da komşu mahalle insanı olduğundan ve genelde hepimiz çocuklu olduğumuzdan daha güzel ve bana uygun bir ortamdı. Önceki kurslarda, iş çıkışı gelenler ile üniversite öğrencileri bana açık ara fark atıyorlardı.

Gemeinde sınıfında da çoğu kafa göz yararak konuşuyordu. Ben hariç. Öğretmen de bunu fark edip tabii ki, bir konuşma kursu olduğundan bahsedip, denememi istedi. ‘Ok’ dedim.

İşte yaklaşık bir senedir o konuşma kursu sayesinde bir cümle kurabiliyorum; ama hala tembellik yaptığımdan kelime bilgim çok az. Şimdiye dek en sevdiğim Almanca dersim o yine de. Çünkü sınıftaki en genç (haha) benim ve çocuklarını büyütmüş insanlar arasında, tecrübeler, yemek tarifleri, bu hafta dünyada neler oldu, ülkeler, politikalar, İsviçre, RTE her birşeyden konuşuyoruz.

Öğretmenim şeker bir kadın, 65’inde. Torunlarını şikayet ediyor, bize de ‘Benim çocuklarım da siz de yeterince otoriter değilsiniz, çocukları tepenize çıkarıyorsunuz’ falan diyor. Kısacası kendisinden hayata dair ve İsviçre’ye özgü çok şey öğreniyorum. Hatta sadece İsviçre de değil, geçende ‘Borusan Orkestrası Zürih’e gelmiş, gittiniz mi konserine’ falan dedi. Bir de kafa dengi! Arada bir, ‘Kocanıza şunu, bunu beceremedim deyin de kendini güçlü sansın’ falan diyor. Ya da ‘Biz İsviçreliler, perde arkasından bakarız; sokaktan kim geçiyor, geç mi dönüyor eve, yanında kim var diye, meraklıyız’ dobra dobra söylüyor.

Fotoğraf: https://www.huffingtonpost.com/
Neyse, son dersin konusu da yeni İngiliz gelin adayı oldu. Geçmişlerinde ne kral, ne imparator bulundurmadıkları için bu soylu aileler ve haberleri çok hoşlarına gidermiş İsviçreliler’in. Öyle dedi. Yaşından, soyuna, işinden, burcuna yeni gelin adayı Meghan’ın her şeyini biliyor. Bir de bu konuda ödev olarak gazete küpürü verdi. Okuyup yeni prensesin son dedikodularını öğrenmemiz gerekiyor. Bu konulardan anlayan ipucu versin! 😀

p.p1 {margin: 0.0px 0.0px 0.0px 0.0px; font: 25.0px ‘Helvetica Neue’; color: #424242; -webkit-text-stroke: #424242}
p.p2 {margin: 0.0px 0.0px 0.0px 0.0px; font: 25.0px ‘Helvetica Neue’; color: #424242; -webkit-text-stroke: #424242; min-height: 30.0px}
span.s1 {font-kerning: none}

Frau: Almanca’da kadın anlamına geliyor…
Yazar

Yorum Yaz

Pin It
Bu sitedeki tüm içerikler Digital Millennium Copyright Act ve 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserlerini Koruma Kanunu'na istinaden koruma altındadır. Buradaki hiçbir içerik (Yazı, Fotoğraf, Video vb.) site KULLANIM ŞARTLARI'nda da belirtildiği üzere izinsiz olarak kopyalanamaz, alıntı yapılamaz, başka yerde yayınlanamaz

© 2019 Tasarım Blogger Tasarım.