New York gibi kocaman bir metropol 3 günde gezilir mi? Hem de çocukla… Hem de jetlag yan etkileriyle… Gezilirmiş… İnanmayan buyursun bizim NYC gezimize:
‘New York City’de (bence) görülmesi gereken 10 yer:
- Statue of Liberty (Özgürlük Anıtı)
- Central Park
- Top of the Rocks
- Rockefeller Centre ve Radio City Music Hall
- Times Square
- Bryant Park
- St. Patrick’s Katedrali & Trinity Church
- Empire State Building
- Brooklyn Bridge
- Chelsea Market
Bonus: Intrepid; Sea, Air, Space Museum, MoMA (Museum of Modern Art) ve bir Broadway şovu.
7 sene önceki NYC gezimizde bazısını yapmıştık, bir kısmını yineledik çocuklar için ve birkaç yeni deneyim ekledik. Daha önce Empire State Building’e çıkmıştık manzara için bu kez Top of the Rocks’a çıktık örneğin.
Gün 1
Times Square’de bir mağazada… |
- Amerika veya Kanada vatandaşı değilseniz, büyük şehirlerden, özellikle NY gibi, Amerika’ya giriş yapmayın. Daha küçük şehirleri tercih edin.
Über’e atlayıp, trafiğe takılıp otelimize geldiğimizde (TRYP by Wyndham Times Square South) hava kararmıştı, çocuklar da uyuyakalmıştı jetlagden ötürü. Onları uyandırıp yemeğe çıktık ve ardından hepimizi ayıltması için şehrin en parlak yerine, Times Square’e yürüdük.
Times Square
Times Square Meydanı |
Biz heyecanla ve önceden gelmiş olmanın bilmişliğiyle ‘Şuraya bakın, buraya çıkın’ diye seslensek de, çocukların ikisi de hayal aleminde gibilerdi açıkçası. Şaşkın şaşkın bakıyorlardı sürekli hareket edip ışıldayan ekranlara. Alaz’ın ‘Bugün özel bir gün mü?’ sorusuna, ‘Yok yavrum burası hep böyle’ dedik, Beliz ise parti var sandı. Köyden indim şehire…
- Kalabalık olmasına rağmen oldukça güvenli NYC; ama çocukların elini bırakmamaya gayret edin. Ceplerine adres, telefon yazılı bir kart koymayı unutmayın.
M&M mağazasına girdik. Sokak sanatçılarıyla fotoğraf çekildik. Alışveriş ve sokakta olup bitenleri izlemek burada yapılacaklar. Şaşkınlıktan ve uykusuzluktan mutlu 2 serseme dönmüşlerdi; otele yürüdük ve sabah 4’e dek uyuduk.
Yemek: Hard Rock Cafe
Önceki gelişimizde burada yemiştik; çocuklarla da gidebileceğiniz bir ortam, hatta Alaz 11 aylıktı! Yine de yemek olayını Times Square bırakmayın şayet rezervasyon yaptırmadıysanız.
Gün 2
Intrepid, gerçek bir uçak gemisi |
Uykusuzluktan ötürü zor bir gün olacağını baştan kabullendik. Alaz’ın son aylardaki merakı uzay, astronotlar, roketler, Ay’a gitmek falandı. Bu sebeple ona bir sürpriz yaptık ve sabah kahvaltı ardından Intrepid; Sea, Air, Space Museum’a (Deniz, Hava ve Uzay Müzesi) gittik. Uykusuzluğa rağmen zor bir gün geçirmedik.
Kahvaltı: Best Bagel & Coffee
Otelde ücretsiz kahvaltı pek NYC için geçerli değil. Otelin yakınlarında harika bir bagel – Amerikan simidi – yeri vardı; sabahın erken saatlerinde gitsek de, kapının dışına dek sıra vardı. Neyse ki sıra da çabuk ilerledi; bagel yemeden dönmeyin Amerika’dan.
- Amerikalılar sabah erken kalkıyorlar(mış). NYC’de her yerde sıra beklemek normal(miş)…
İlk Durak: Intrepid; Sea, Air, Space Museum
Uzay mekiği, Enterprise |
Porsiyonlar büyük diye Hudson River kıyısındaki Intrepid’e yürüyelim dedik. Devasa savaş gemisini görünce benim bile ağzım açık kaldı ve Alaz mutluluktan havalara uçtu. Çünkü içerisinde uzaya gidip dönmüş bir uzay mekiği – Enterprise – var. Önce, 1950’lerde Japonya kıyılarında kullanılmış bir denizaltının içini ve üzerini gezdik. Sonra Intrepid gemisinin üzerine çıktık ve terastaki uzay mekiğine dokunduk!
Savaş gemisinin üzerinde ve içinde birçok uçak var; çocuklar ve hatta büyükler için en az yarım günlük bir aktivite.
Intrepid’in terası… Hani dilmlerdeki gibi uçaklar gemiden havalanır ya… |
Öğle yemeğini geminin kafeteryasında geçiştirdik; saat farkı ve sabahki bagellar sebebiyle acıkmamıştık.
İkinci Durak: Statue of Liberty için Feribot
(2) Çocukla seyahat ve Özgürlük Heykeli |
NYC’de sürekli Über kullandık. Neden? Rahat, ekonomik, 4 kişilik bilet almak ve metrolara inip çıkmaktan daha kolay oldu. Yan kesicilerle ve dilencilerle pek karşılaşmadık. Battery Park’a indiğimizde yağmur çiseliyordu.
- Size Özgürlük Heykeli’ni ücretsiz görebilirsiniz desem?… Evet, yerlisinden öğrendik ki Staten Island feribotuna binerseniz ve gidişte sağda, dönüşte solda durursanız Özgürlük Heykeli’ni yakından hem ve para ödemeden görebilirsiniz. Çünkü feribota biniş ücreti de yok!
Feribottan New York City |
Evet, bu sırrı da verdikten sonra, Staten Island’a gidip geri döndük. Amaç Alaz’a ve Beliz’e 1880’lerde Fransa’dan gelen bu heykeli göstermekti. Biz daha önce ücretli bir tura katılıp detaylı olarak gezdiğimizden bu kez geçiştirmiş olduk. Heykelin bir kopyasını da, Lady Liberty, Tokyo’da yakından görmüştük zaten.
Üçüncü Durak: Battery Park & SeaGlass Carousel
Battery Park’a geri döndüğümüzde yağmur dinmiş, güneş parlıyor, sincaplar ortalıkta koşturuyordu. Birden karşımıza klasik müzik eşliğinde dans eden rengarenk balıklar çıktı.
2015’te kurulmuş atlı karıncaya binmesi kadar onu izlemesi de şahane… Kişi başı 5$ ücreti ve elbette sıra var. Hafta içi gittiğimizden sıra ilerlemesi açısından şanslı olduğumuzu düşünüyorum.
Dördüncü Durak: Lower Manhattan
Broadway ve Wall Street, NYC’nin en bilindik sokakları bu bölgede. Gene Alaz’ın Çin yemeği yiyelim önerisiyle, civarda çin lokantası aramaya başladık. Karşımıza Charging Bull ve Fearless Girl anıtları çıktı. Burada Leonardo di Caprio’yu hatırlamadan edemedik. Bu iki anıt da selfie mekanlarından; Asyalı turistler sıraya girmiş öküzün cinsel organını tutup poz veriyorlardı. Biz de zıplayıp kuyruğuna değmeye çalıştık 🙂
Yakındaki Trinity Church, hem NYC’nin en eski kiliselerinden hem de 9/11 saldırısı sırasında birçok insana korunak sağlaması açısından önemli noktalardan biri. New York Stock Exchange de hemen yakınlarda ilginizi çekerse…
Beşinci Durak: The High Line & Chelsea Market
Yemek ardından Über ile The High Line’a, eski tren yolunun park haline getirilmesiyle oluşmuş yüksek yaya yolunun Gansevoort/Washington Street kesişimine geldik. Gün batımını burada yakalamamız çok da yerinde oldu. Yaya yolu olduğundan çocuklar doyasıya koşup oynadılar. Keyifli bir yürüyüş ardından hava karardıktan sonra Chelsea Market’e girdik.
Yemek, İçmek, Tatlı: Chelsea Market
Eşim her iş gezisinde uğrar bu markete; ama ilk kez Alaz bebekken birlikte keşfetmiştik. Ayak üstü atıştırmak, oturup eni konu yemek ya da tatlı, kahve, içki molası vermek için çok uygun bir mekan. Eski endüstriyel bir bina; ama içerisinin oldukça ilginç bir mimarisi var. Taco yemeden çıkmayın bence…
Evet benim Amerika’daki favori yemeklerimdendi. Çocuklara da Asya mutfağı bulup edamame aldık. Donut yapan yeri de atlamayayım; butik donut için, arayıp bulun. Her bireye uygun birşeyler var mutlaka.
Gün 3
Güneşsiz; ama ılık bir güne uyandık, tam da Central Park için ayırdığımız gündü. Fakat önce minikleri (ve kendimizi) doyuralım ki ufak tefek şeylere patlamayalım.
Kahvaltı: Andrews Coffee Shop
Bagelcide sıra var diye tam Amerikan tarzı bir kahvaltı yeri bulduk; burada da sıra S şeklindeydi; ama yağmur çiseliyordu. Bekledik. Alaz ‘Off ya her yerde sıra!’ diye mızırdanırken Beliz ‘Karnım acıktı’ diye ağlama eşiğine varmıştı ki sıra bize geldi. Tipik kahvaltı menüsü ve sınırsız kahve ardından übere binip tarih müzesine vardık.
İlk Durak: Natural History Museum
Sabah 10’dan önce müzede olmamıza rağmen henüz açılmamıştı ve önünde uzun bir sıra vardı elbette. Sıralara alıştık, değil mi? Giriş ücretinin olmadığı müzede, gönlünüzden ne koparsa onu ödüyorsunuz içeride. Bazı şovlar ve gösteriler ücretli; onlara bilet almanız gerekiyor. Tüm müzeyi bir günde gezmek mümkün değilken, biz ancak yarım gün ayırabildik. O yüzden seçici davranıp ilk hakkımızı dinozorlar bölümünde harcadık. Londra Doğal Tarih Müzesi’ne oldukça benzese de su altı bölümü Londra’dakinden çok daha güzel. Devasa bir mavi balina var örneğin. Dünyada yaşamış en büyük canlının insan eliyle yapılmış modeli tavandan üzerimize sarkıyordu. Kesinlikle bu bölümü görmeden çıkmayın.
Son olarak da Hayden Planetarium’a geçtik. Uzay ve gezegenler hakkındaki son bilgileri de aldıktan sonra kendimizi güneşe, dışarıya attık.
İkinci Durak: Central Park
NY’lu bir annenin önerisi, parka girmeden önce sokağa kurulan büfelerden karnınızı doyurun olmuştu. Öğle vakti olduğundan, müzeden çıkar çıkmaz cadde boyunca dizilmiş yiyecek araçları gördük. NewYorkerlar gibi yemek alıp parka daldık ve piknik yaptık. Alaz ve Beliz’in keyfine diyecek yoktu; sokak yemekleri, açık hava ve koşturup, atlayıp, zıplayıp yemek yemek…
Central Park da çok büyük; biz müze karşısından girip güneye doğru geze geze ilerledik. The Lake’in etrafından dolanıp, sincapları görüp, Bow Bridge üzerinden geçip bot kiralama noktasına vardık. Çünkü çocuklar kadar bizim için de eğlenceliydi gölde bota binmek. Can yeleklerini giydirip, kayığa bindik ve sırayla kürek çektik. Bu sırada güneşlenen su kaplumbağalarını, arkadaki gökdelenlerin önünde çiçek açmış ağaçları, evlilik teklif edenleri ve yumurtalarını insanlardan koruyan kazları da gördük.
Mola: The Boathouse Outdoor Bar
Çocuklara dondurma, bize kahve molası verdik. Bu sırada konuşkan Amerikalılar sayesinde yan masadaki ailelerle muhabbet ettik. Çocuklar arkadaş dahi buldu. Eğer park dışındaki büfelerden yemek istemezseniz burası bir restoran aynı zamanda.
* Amerikalılar çok konuşkanlar. Hemen soru soruyorlar neredensiniz diye ve ayak üstü hayat hikayelerini anlatabiliyorlar. Kötü niyetli ya da ırkçı değiller sadece muhabbet etmeyi seviyorlar.
Üçüncü Durak: East 72nd Street Playground – Çocuk Parkı
Patikalardan geze dolaşa bir çocuk parkına denk geldik. Akşam yemeğinde arkadaşlarımızla buluşacağımızdan çocukların suyuna gidelim diyerek, saldık parka… Önce ikisi oyun kurdu, sonra birkaç çocuk buldular. İngilizce bilmeleri bazen çok işe yarıyor ve kendi kendilerine yabancılık çekmeden takılıyorlar.
Yemek: Pio Pio 8
Peru usulü tavuk yemek için NY’ta yaşayan arkadaşlarımızın önerdiği bu restoranda buluştuk. Ortam loş; ama yemek şahaneydi.
- Amerika restoranlarında en sevdiğim şey, masaya oturur oturmaz hemen su ikram etmeleri. Sevmediğim ise, bardağın yarısına dek buzla dolu olması. Yine de çocuk bardaklarının ağzının kapalı ve pipetli olması oldukça rahatlatıcıydı. Buzu görmezden gelebilirim sırf bu yüzden!
Gün 4
NY’ta son günümüz yağmurlu başladı. Akşam 8’de Toronto, Kanada’ya uçağımız vardı. Bu sebeple otelin kendi köşesinde, hızlı bir kahvaltı yapıp odayı boşalttık ve kendimizi son kez New York sokaklarına attık.
İlk Durak: Lego Store
Rockefeller Center’daki lego mağazası, sanıyorum ağzına dek insan ve çocuk doluydu.
Londra’dakinden oldukça küçük bu mağazadan elbette eli boş çıkmadık. Fiyatlar, İsviçre’deki kadar hemen hemen. Türkiye’ye göre biraz ucuz olabilir, varsa indirimli ürünleri tercih edin.
Voltran Voltran Voltran |
Lego meraklıları |
İkinci Durak: New York Public Library
Bryant Park’a giderken, kendimizi bu muhteşem binada bulduk. Tadilat sürüyordu bir kısmında ve şehir kütüphanesi için oldukça büyüktü. Çocuk kitaplarının bulunduğu yer tozlu ve eski; ama ihtiyaç halinde tuvaletleri kullanmak ücretsiz.
Üçüncü Durak: Bryant Park
Burada öyle güzel anılarım var ki tekrar uğramadan bu şehirden ayrılmak istemedim. Haziran’daki güneşli gün aksine, Nisan’da bulutlu bir günde oradaydık. Alaz bebek değildi. Masalarına oturup piknik yapamadık ıslak olduğundan; ama atlıkarıncaya bindik. Üstelik Beliz küçük diye beni de bindirdiler! O la la! Park içinde bir tur atıp günün asıl önemli noktasına doğru ilerledik.
Dördüncü Durak: Grand Central Terminal
Amacımıza ilerlerken karşımıza çıktı bu tarihi güzel bina. İçi ayrı bir mimari eser, dışı ayrı. Binlerce insan geçiyor belki içinden; ama farkında değiller koşturmaktan. Biz de tesadüfen keşfettik ve keşke daha çok zamanımız olsaydı dedik.
Alt katında yemek büfeleri ve restoranlar var; ama sıra ve kalabalık sebebiyle burada yemekten vazgeçtik.
Top of the Rock terasında delirmece |
Rockefeller Center’da ‘Top of the Rock’ biletlerini Lego mağazasına girmeden önce sabah erkenden satın almıştık. Saat geldiğinde, hava oldukça kapalıydı ve görevli ‘Yukarısı sisli, biletlerinizi başka güne değiştirebilirsiniz.’ dedi. Vazgeçelim dedik; ama bir daha kim NY’a gelecekti? Eşim ‘Çıkalım, açacak bu hava’ dedi.
Hiç sıra beklemeden, laylaylom, bize özel güvenlik görevlileri ile bomboş asansörlerle VIP gibi çıktık tepeye. Çünkü çoğu insan sisten ötürü bilet değiştirdi. Önceki gelişimizde bir gece ‘Empire State Building’e çıkmıştık ve biletimiz saatli olsa da uzun sıralar beklemiş, kalabalıkla ilerlemiştik. Bu kez farklı bir deneyim oldu, her açıdan. Hem gece değil, gündüz gözüyle görecektik. Çünkü yukarıda bir avuç insandık; ama sisten ötürü bir adım ötesi görünmüyordu.
Yey! Sis açıldı… |
Nasıl olsa uçağa dek vaktimiz var, dedik. Çocuklar bir köşede yeni legolarıyla oynadılar, biz internet bulup sosyal medya ve dünyanın öbür ucundaki tanıdıklarla haberleştik. Bir saat sonra sıkılıp üst kata çıkıp terasta deli deli oyunlar oynadık, ne de olsa sadece biz vardık. Tam ‘Haydi gidelim artık’ diye ümidi kestiğimiz anda hava açılmaya başladı. Kulelerin tepeleri göründü, Hudson River, Central Park boydan boya, yarı sisli yarı açık derken insanlar gelmeye başladı ve biz kulede 4 dönüp manzarayı içimize çektik.
Yemek: Shake Shack
Geldiğimizden beri gidelim dediğimiz gurme hamburgerci. Nihayet havaalanına gitmeden önce uğradık ve doyamadan yedik. Midemiz mi büyüdü, boyutları Amerikan standardına göre küçük müydü bilmiyorum; ama bir tane yetmedi bazılarımıza…
Altıncı Durak: Newark Liberty Airport
Bu kez farklı bir havaalanına gittik Toronto uçağı için. Uçağa binmeden Amerika’dan çıkış, Kanada’ya giriş yaptık; ‘2 çocukla 3 gece için Amerika’ya gelinir mi?’ diye sormaz mı görevli? Halbuki 3 gece sonra tekrar Amerika’ya giriş yapacaktık; bu kez Las Vegas’tan…
Empire State Building, Brooklyn Bridge, Moma NYC’de görülmesi, gidilmesi gereken diğer yerler. Biraz hava açsa, vakit de olsa Brooklyn Bridge üzerinden yürümek isterdim gene. Ayrıntıları bu linkte, önceki gezimizde bulabilirsiniz.
Kanada, Toronto için buraya…
Las Vegas ve Valley of Fire için buraya…
Grand Canyon için buraya…
San Diego ve Los Angeles için buraya…
Joshua Tree için şuraya…
National parklar için buraya…
NOT: Tüm fotoğraflar bana aittir. Lütfen izinsiz kullanmayın.