Alternatif Anne’de yayınlanan Gülüş Türkmen ile röportajımı paylaşmamıştım sizlerle daha önce. Bakalım neler sormuş bana?
Deniz Sütlü Özgül tam bir gezgin anne. Bloğu gezginanne.com’da sadece kendi çocuğuyla yaptığı uçsuz bucaksız gezileri değil, başka annelerin macera ve deneyimlerini de anlatıyor. Eğer bir yere yolculuk yapmayı düşünüyorsanız Deniz ve arkadaşlarının maceralarını okumadan hazırlanmayın…
“Çocuk da yaparım gezi de!” diyorsun! Oysa çocukla seyahat etmek kolay iş değildir…
Çocukla seyahat etmek iyi bir planlama yapılırsa sanıldığı kadar zor değil aslında. Neyle karşılaşacağımızı bilmediğimiz için ilk yolculuk en zoru, sonrasında anne de bebek de alışıyor. Oğlumdan ve çevremden gördüğüm kadarıyla, çocuklar ne kadar erken yaşta gezmeye başlarsa o kadar kolay ve çabuk uyum sağlıyorlar yeni yerlere ve değişikliklere. Elbette tek başına tatile çıktığımız günlerdeki gibi olmuyor, arada ufak tefek sorunlar yaşıyoruz. Fakat Alaz’ın her yolculuk öncesi heyecanı, sevinci ve tatlı telaşı, onun da bu gezileri beklediğini gösteriyor. Artık 2,5 yaşında ve yolculuk için kendi aktivite çantasını kendisi hazırlıyor. Ailecek seyahat etmek, bence çocuklarımıza verebileceğimiz en unutulmaz ve en güzel hediye. Onlara bir şeyi, bir yeri öğretmenin daha iyi bir yolu olmadığını düşünüyorum. Görerek, duyarak öğrenmek hafızada kalıyor. Mesela Zürih seyahatimizde duyduğu Almanca kelimeleri mırıldanıyor. Ya da bazen aklına geliyor, San Francisco’daki denizaslanlarını soruyor. Bunlar beni çok mutlu ediyor.
Çocuklar ne kadar erken yaşta gezmeye başlarsa o kadar kolay ve çabuk uyum sağlıyorlar yeni yerlere ve değişikliklere!
Tabii bir de gündelik hayatın sorunlarını geride bırakıp ailecek eğlenceli günler geçirmiş oluyorsunuz. Çocukların sabah uyanışını izlemeye, yeniliklere verdiği tepkilere gülmeye, her yeri ellemesine gıcık olmaya, merakına hayranlık duymaya bol bol vaktiniz oluyor. Seyahat öncesi ve sonrasını karşılaştırdığımdaysa, bu gezilerin oğlumun gelişiminin bir parçası olduğunu düşünüyorum; daha olgun, daha anlayışlı, daha özgüvenli, daha meraklı, daha girişken oluyor.
Sırf çocukla gezmek konusu üzerine bir blog yapmak nasıl aklına geldi?
“Gezgin Anne” gezmeyi çok seven ve imkânları elverdiğince gezen bir çiftin çocuk sahibi olmasıyla ortaya çıktı. Çünkü bebek olunca da gezmeye devam ettik. Londra’da yaşadığımızdan ilk seyahat bebeğimizi ailemizle tanıştırmak için Türkiye’yeydi. 10 haftalık bir bebekle nasıl yolculuk yapacağım diye kara kara düşünürken, bebekle seyahat konusunda birçok İngilizce makale bulup okudum. Henüz 2 haftalık bebekken oğluma pasaport için vesikalık fotoğraf çektirmeye gittik ve o birinci yaşını doldurmadan üç kıtada yedi ülke gezerek 35 bin mil yol kat ettik. Bebekle gezmeye yönelik Türkçe kaynak bulunmadığını fark edince okuduklarımı, öğrendiklerimi ve yaşadıklarımızı yazmaya başladım. Kısacası, buraya gittik, bunu yedik, buraları gördük kadar bebekle nasıl gidelim, nerede kalalım, uçakta nasıl oyalayalım, yemek çantasına neler koyalım, araba tutarsa kusmaması için neler yapalım gibi anne-babalara seyahat etmek ile ilgili öneriler içeren bir blog oldu. Bebekken ihtiyaçları farklı, emeklerken farklı, yürürken daha farklı olduğundan blog da oğlumla birlikte büyüdü ve hala da birlikte büyüyorlar.
Gezgin yabancı ebeveynler ile gezgin Türk ebeveynler arasındaki farkları sorsam?
Türk ebeveynler için öncelik dinlenme turizmi oluyor ve konaklamak için deniz kıyısında bir otel, pansiyon tercih ediyorlar. Yabancı gezgin ebeveynler, mutlaka bütçe hazırlıyor ve denizaşırı, uzak bir kıtaya ailesiyle tatile gidiyor. Türkler için, genelde öncelik Türkiye içi ve Avrupa seyahatleri oluyor.
Çok ciddi bir gezi portfolyon var! Amerika, Avustralya, Fransa, Küba, Maldivler, Rusya… Seni en çok zorlayan yer hangisiydi?
En çok zorlayan uzun uçak yolculukları ve jetlag oluyor. San Francisco’ya gitmek için kapıdan kapıya direk uçuşla en az 18-19 saati yolda geçirdik ve bu büyükten küçüğe herkes için oldukça yorucu. Avustralya’ya gittiğimizde Dubai’de aktarma yaptığımızdan bir gece otelde kalmıştık o nedenle yolculuk daha az yorucu oldu diyebilirim. Gene de ertesi günü, görmeyi beklediğimiz Opera Binası önündeki banka oturmuş, gözlerimizin kapanmasına engel olamıyorduk. O nedenle işin içine jetlag ve okyanus giriyorsa en az iki haftalık bir tatil olmalı.
En çok zorlayan uzun uçak yolculukları ve jetlag oluyor.
En çılgın 3 maceranı okumak için hangi sayfalarına bakmalıyız?
Çocukla seyahat etmek başlı başına bir çılgınlık derler!
1- Kanarya Adaları’ndayken Maspolamas’a, Sahra Çölü’nün uzantısını görmeye gittik. Oğlumun yüzüne güneş kremi sürmüştüm. Rüzgarın savurduğu, oğlumun avuçladığı kumlar yüzünden küçük bir kumdan adama dönüşüverdi. Tam bir felaketti:https://www.gezginanne.com/2013/01/alaz-kanarya-adalarnda.html
2- İlk kez Özgürlük Anıtı’nı karşımda gördüğümde yanımda sadece oğlum vardı. Benim şaşkınlığıma ve hayran kalışıma şaşırmıştı. New York, Times Square’e en hareketli saatlerinde bebek arabasıyla dalmak ise tam bir çılgınlıktı: https://www.gezginanne.com/2012/06/alaz-new-yorkta.html
3- Oğlum balıkları çok sevdiği için Londra’da SeaLife Aquarium’a götürdük; ilk bölüm köpek balıkları ve vatozlardan oluşunca akvaryumdan çok, korku tüneline girmiş gibi oldu, çok korktu:https://www.gezginanne.com/2013/11/sea-life-akvaryum-londra.html
Bloğunu kitaplaştırmak gibi bir düşüncen var mı?
Böyle bir düşüncem var açıkçası. Başarılı olmuş bloglarını kitaba dönüştüren birçok örnek var önümde, gerek yurtdışında gerekse Türkiye’de. Blog yazmak ile kitap yazmanın çok farklı şeyler olduğuna inanıyorum. Blog daha canlı, aktif, okuyucularla her an iletişimde olmanı sağlayan bir platform. Sosyal medya da blogun bir parçası artık. Kitap yazmak içinse biraz oturup plan yapmak gerekiyor. Yine de elime böyle bir fırsat geçerse sevinirim.