Ufaklığın karnımda başlayan ülkeler arası seyahatleri, doğduktan sonra da devam edecek elbette. Henüz pasaportuna başvuramadık, doğum belgesi bir çıksın hemen uçak biletlerini alacağım!
Beliz’le 3. gün hastaneden çıkışımızı saymazsak ilk sokağa çıkışı 9. günde Alaz’ı almak için kreşe gitmemiz oldu. Onu burada anlatmıştım. Sonraki günlerde yakın mesafelerde yürüyüş yaptık.
18. günümüzde ise 2’si bebek 3 çocuk ile soğuk bir kış gününde evden çıkmayı başardık ve Zürih‘e gittik. Anneanne, dede, teyze, kuzen, Alaz abi ve slingde bana yapışık halde kızım Beliz.
Bellevue, Noel Baba tramvayı |
Burkliplatz‘dan Bellevue‘ye Limmat Nehri üzerinden yürüdük. O sırada Noel’den dolayı düzenlenen Marlitram Christmas tramvayını gördük. İçinde kırmızılar giymiş beyaz sakallı Noel baba ve elf ablalar bulunuyor. Çocuklar da bu tramvay ile Zürih’te kısa bir tur atıyorlar. 4-10 yaş arası binebiliyor. Bilgi için burayı tıklayın. Alaz bineceğim demedi, uzaktan bakmakla yetindi; ama teklif etsem bimek isterdi sanırım.
Central‘a dek tramvayla gittik. Hem bebekleri taşımak zordu; hem de hava soğuktu. Polybahn ile Zürih Üniversitesi’ne çıktık. Tesadüfen gördük ki buz pateni sahası kurmuşlar. Yanında da bir kafe derme çatma; ama içerisi sıcacık. Ben ameliyat sonrası bel ağrım yüzünden Beliz’le uzun süre gezinemiyordum. İçeriye girdim. Alaz paten yapmak istedi; halbuki daha önce hiç denememişti. ‘Babayla geliriz, o zaman yaparsınız‘ desem de ikna olmadı.
Kafede oturup ben Beliz’i, kızkardeşim 5 aylık kızı Duru’yu emzirdik. Zürih’te, Londra’daki kadar bebek emzirmeye ve bez değiştirmeye uygun mekan yok. Mevsim kış olduğundan park-bahçe türü yerlerde de emzirmek imkansız.
Anneanne ve dede ile Alaz |
Duru için yanımıza aldığımız bebek arabasını boş bulduğu an Alaz kapıyordu. Tembel oğlum benim! Bu arada Polybahn gibi teleferikle çıkılan bazı yerlere bu büyüklükte bebek arabasını almak imkansız…
Zürih sokakları sıcak şarap kokuyordu. Her köşe başında Noel için hazırlanmış büfeler vardı; fondue, raclette, sosis, çikolata veya glühwein satan. İngilizcesi mulled wine olan şarabın Almancasını da öğrenmiş olduk.
Niederdorf Noel marketinde çikolatacı |
Tüm dükkanlar gerçek çam ağaçlarıyla süslenmişti. Burası da bir otelin balkonları. İnek her daim orada da, hediye paketleri Noel dolayısıyla… Yol üzerindeki ünlü bir kasaptan elimizde yemek için sosis aldık; hem bizimkiler tatsın diye, hem de bebeklerle oturulacak bir mekan olmadığından. Durduğumu farkeden Beliz bastı yaygarayı. Cumartesi kalabalığında sokakta bir aşağı bir yukarı yürümeye başladım bir yandan da susmasını rica ederek 🙂 Unuttuğumuz an-lardan biri işte. Alaz’ın sokaktaki yaygaralarını susturmak kolay; ama ya 3 haftalık bir bebeğin?
Favori mekanım Schober‘e uğrayacaktık; ama nedense içerisi tıklım tıklım doluydu ve hatta büfe kısmına dek, merdivenler de dahil sıra vardı oturmak için. Orayı hiç bu kadar kalabalık görmemiştim. Kızkardeşimle kapıdan geri döndük; 3 çocukla o uzun sırayı beklemek akıllıca olmazdı. Zaten az sonra Beliz tekrar ağlama krizine girdi. Yanından geçtiğimiz pasajdaki oturacak yerleri görünce, bebek arabasından alıp emzirmeye giriştim. Acıkmıştı anlaşılan, uzun uzun emdi. Sonra eve dek sakin ve sessizdi.
Kış bebekleri ne zormuş! Ya da yeni bir şehir yeni bir bebekle ne zormuş, Londra’da bu kadar zorlanmazdım eminim. Neyse yakında alışacağız…
Güncelleme: Bu gezi ardından bir kez kızımla başbaşa T.C. Konsolosluğu’na gitmek durumunda kaldım. Tramvay ve otobüs ardından vardığımız binada emzirmek için doğru düzgün bir alan yoktu; bulduğum en kuytu köşede, henüz ağlamasına fırsat vermeden emzirdim. İki saat beklemek durumunda kaldık; karnı tok olunca sabrı da benden çoktu…
Daha sonra iki kez Zürih’e gittik. O yazılar da yakında blogda…