Ayşe Bombacı, konuk yazar olarak oğlu Milan’la yaptıkları ilk deniz tatilini anlatıyor bizlere. Ayvalık-Cunda-Midilli-Kaz Dağları’nda geçen birbirinden güzel günlerini okumaya hazır mısınız?

15 aylık bebeğimiz Milan’la birlikte ilk deniz tatilimize gitmeden önce merak içindeydik. Her şey yolunda gidecek miydi, Milan denizi sevecek miydi ve gittiği yeni yerlere uyum sağlayacak mıydı? Neyse ki tüm bu soruların cevabı: EVET 🙂

Ailecek 7 günde 4 ayrı yeri gezdik. İlk durak Ayvalık’tı. Gidiş yolu Yenikapı’dan Bandırma’ya kadar feribotla 2 saat; sonra da arabayla 3 saat olmak üzere toplam 5 saat sürdü. Neyse ki Milan için bu yolculuk rahat geçmişti.

Akşamüstü nihayet Ayvalık merkezindeki Eolya Konukevi’ne ulaşmıştık. İki katlı bu eski Rum Evi, sahibesi Erinç Hanım tarafından zevkle restore edilmiş. Biz 3 gün boyunca cumbalı mor odada kaldık ve çok rahat ettik. Milan’ın park yatağına ve mama sandalyesine kadar her şey düşünülmüştü. Evin yardımcısı Ayfer Hanım’ın sabah kahvaltılarında sunduğu ev yapımı reçeller, börekler, Ege otlarıyla hazırlanmış omletler, kendi ürettikleri bal ve Ayvalık zeytinleri tam anlamıyla nefisti. Bu sayede Milan her sabah güne iyi bir kahvaltı yaparak başlayabilmişti.

 

Tatilimizin 1. günü odamızda biraz dinlendikten sonra güneşin batışını izlemek için Şeytan Sofrası’na doğru yola çıktık. O akşam gün bizim için Şeytan Sofrası’nda batmıştı. Muhteşem bir manzaranın karşısında Milan’ın yaşadığı ilk günbatımı artık tatilin bizim için doğanın tüm renkleriyle başladığını müjdeliyordu…
Ayvalık’taki 2. günümüzde Badavut Plajı’na gittik. Burası sakin ve güzel bir kumsaldı ama duş imkânının ve Ayvalık tostu dışında pek bir yemek seçeneğinin olmayışı bize göre olumsuz faktörlerdi. Milan’ın o minik ayakları ilk defa Badavut’ta kuma değdi. Milan da tüm çocuklar gibi kumda oynamayı çok sevdi. Ayvalık denizi nispeten soğuktu ama Milan için fark etmedi. Babası onu kollarından tutmuş suyun içinde giderken öyle tatlıydı ki…

Akşam yemeği için çok şirin bir ada olan Cunda’ya gittik. Bir blog yazısı sayesinde Ayna adlı restoranda harika tatlar keşfettik. Milan burada yediği sebzeli makarnasından ve deniz mahsulleri güvecinden çok memnun kaldı 🙂 Akşamımızı tarihi Taş Kahve’de içtiğimiz kahvelerimizle bitirdik. Milan ise Taş Kahve’nin önünde bulduğu minik bir kediye ip cambazlığı yaparak günü tamamladı.

Ayvalık’taki 3. günümüzde denize Milan öğle uykusunu uyuduktan sonra gittik. Bu defa Cunda Patriça sahilindeydik. Kuzey Ege’deyiz ama burada deniz çarşaf gibi ve sıcak; çünkü su çok sığ! Çocuklu aileler için ideal bir plaj Patriça. Milan, burada çok mutluydu. Denizin kıyısında oturup kova ve küreğiyle birlikte kumla oynadı uzun uzun. Biz de bu sayede en çok plajda dinlenmiş olduk. Günün sonunda Milan suda tanıştığı bir köpekle arkadaş oldu ve Patriça hepimizin zihnine harika bir yer olarak kazındı.

Ayvalık’taki son akşamımızda yeniden Cunda Adası’ndaydık. Yine bir blog yazısı sayesinde çeşitli Girit yemeklerinin hazırlandığı harika bir yer keşfettik: Lal Girit Mutfağı. Burada mama sandalyesi yoktu. O yüzden giderken hazırlıklı olun ama onun dışında Girit lokumu, enfes zeytinyağlılar ve unutulmaz tatlar vardı 🙂

Tatilimizin 4. gününde sabah feribotla Midilli Adası’na doğru yola çıktık. Aklınızda olsun, Ayvalık gümrükte çocuklu ailelerin hem giderken hem de dönerken sıraya girmeden öne geçmek gibi bir hakkı var. Midilli gümrük kontrolünde ise Milan ve ben aynı zamanda Alman vatandaşı olduğumuz için yine önden alındık. Eşim Alman vatandaşı olmasa da görevli polise, aile olduğumuzu ve ayrılamayacağımızı söylemem yeterli oldu. Feribot yolculuğumuzdaki güzel deniz havası sayesinde Milan, Yunanistan’a uykusunda giriş yapmıştı 🙂

Milan’la birlikte Temmuz sıcağında arabayla adayı gezmeyi tercih etmediğimiz için 2 gün boyunca Midilli’nin liman şehri olan Mytilene’de kaldık. Seçtiğimiz butik otel Theofilos Paradise hem limana hem de Tsamakia Plajı‘na yürüme mesafesindeydi. Odamızın çatı katı olmasını saymazsak, büyük olması ve spa küveti içermesi olumlu taraflarıydı. Milan’ın park yatağına ve mama sandalyesine kadar her şey hazırdı. Ayrıca otelin açık büfe kahvaltısı da inanılmaz zengin bir menüye sahipti. Midilli’deki iki günü, gündüzleri ağaçlarla çevrili çok güzel bir yer olan Tsamakia Plajı’nda geçirdik. Milan burada doya doya kumla oynadı ve denize girdi. Akşamları ise Midilli merkezi gezerek ve lezzet keşifleri yaparak değerlendirdik Örneğin, Kaldırimi Restoran leziz Yunan mezeleriyle ve taze balıklarıyla nefis bir yer. Sırf burada yediklerimiz için yeniden Midilli’ye gitmeye değer 🙂

 

Tatilimizin 6. gününde öğleden önce yeniden Ayvalık limanındaydık. Hemen Kaz Dağları’na doğru yola çıkmak yerine önce Cunda’ya uğrayıp meşhur Papalina balığından yedik sonra da bir kez daha Patriça sahiline gidip ailecek deniz keyfi yaptık.

Akşama doğru Kaz Dağları bizi bol oksijeni ve yeşil heybetli ağaçlarıyla Erguvanlı Ev’de karşıladı. Erguvan’lı Ev, masal gibi bir yer! Sahibesi Güler Hanım ve ekibi, mutfaktan servise kadar herkesle ve her şeyle ilgileniyorlar. Burası sadece harika bir orman manzarasına değil aynı zamanda enfes bir deniz manzarasına da sahip. Bahçesinde yaptığımız nefis ev yapımı kahvaltılarının ve harika akşam yemeklerinin tadı hala damağımızda! Buna Milan’da dâhil 🙂 İki gün boyunca kaldığımız Erguvanlı Ev’de Milan çok rahat etti. Bahçede çimlerin üzerinde çıplak ayakla gezinirken ilk defa çimlerin üstünde olmaktan rahatsızlık duymadı, Yeşilyurt Köyü’nde çıktığı yürüyüşlerde bol bol oksijen depoladı ve en güzeli Milan uzun bir aradan sonra ilk defa, İda Dağları’nda deliksiz bir gece uykusuna daldı…

İstanbul’a dönüş yolunda Milan biraz huzursuzdu. Araba hareket halindeyken Milan’ı asla kucağıma almadığım için sık sık mola verdik biz de. Eve varınca anladık, meğerse Milan’ın huzursuzluğunun kaynağı yeni patlattığı azı dişleriymiş.

Böylece Milanko ilk deniz tatilinden büyümüş, saçları uzamış ve üç yeni dişiyle birlikte dönmüştü 🙂

Bu tatil sonrasında öğrendiğim EVET’ler…

Evet, çocukla birlikte 7 günde 4 ayrı yer gezilebiliyormuş 🙂

Evet, meğerse çocuk deniz kıyısında kumla oynadığı sürece kimseye ihtiyaç duymuyormuş.

Evet, bir çocuğun evi öncelikle anne ve babasının yanıymış. Onlar varken her yere uyum sağlamak daha kolay oluyormuş.

Evet, yıldızlı oteller yerine butik otellerde kalıp, ev ortamı yaşamak ve teyzelerin yaptığı leziz ve güvenilir yemeklerden yemek çok doğru bir kararmış.

Evet, blog yazıları kesinlikle en iyi tatil ve yeme-içme rehberiymiş. Bu sayede çok özel yerlerde kalıp, çok nefis tatlar keşfetmek mümkünmüş.

Evet, çocukla birlikte ilk defa deniz tatiline gitmek sadece onun için değil, anne-baba içinde bir ilkmiş. Eskiden olduğu gibi tatildeyim, geç yattım, geç kalktım, denizden hiç çıkmadım, bol bol güneşlendim, saatlerce tekne turu yaptım gibi tatil anıları artık geçmişte kalıyormuş.

Evet, bebeğini kumun ve denizin içinde tatlı tatlı oynarken görmek bütün yorgunluklara değiyormuş.

Evet, bayram öncesi hafta tatil yapıp, bayram da sakin ve trafiksiz bir İstanbul’da şehrin huzurlu halini yaşamak süper oluyormuş.

Uzman Dr. Psikolog anne Ayşe Bombacı’ya konuk yazar olduğu ve harika bir yazı hazırladığı için çok teşekkür ederim. Kendi bloğu Anne Burda hamilelik, doğum sonrası anne psikolojisi ve çocuk gelişimiyle ilgili bilgiler içeriyor. Bilginize…

Follow my blog with Bloglovin

Yazar

4 Yorum Var

  1. Kızlarımla birkaç hafta önce yaptığımız Midilli tatilini hatırlattı bana. Beklediğimden çok daha rahat ve güzel geçti. Durmak yok, çocukla gezmeye devam 🙂

Yorum Yaz

Pin It
Bu sitedeki tüm içerikler Digital Millennium Copyright Act ve 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserlerini Koruma Kanunu'na istinaden koruma altındadır. Buradaki hiçbir içerik (Yazı, Fotoğraf, Video vb.) site KULLANIM ŞARTLARI'nda da belirtildiği üzere izinsiz olarak kopyalanamaz, alıntı yapılamaz, başka yerde yayınlanamaz

© 2019 Tasarım Blogger Tasarım.