‘Yaş alıyorum, çocuklarım daha çok küçük. Annemi görüyorum sürekli ‘Ben yaşlandım, yapamıyorum, oram buram ağrıyor, yoruluyorum’ diyor. Aktif bir insan olduğu halde. E annem benim kadarken ben üniversiteye gidiyordum. Benimse 3 yaşında bir çocuğum var; daha bana ihtiyaçları var. Diye düşündüm ve sağlıklı bir şekilde yaşlanmayı hedef alıyorum. Amacım kilo vermek değil, olsa güzel olur tabii; ama fit olmak ve 20 yıl sonra çocuklarıma hala fiziksel olarak yetebilmek.
Bu yüzden düzenli spor olayını hayatıma katmam gerek 2018’de.’
Yazmışım, tam 6 ay önce. Az önce 3 haftadır devam ettiğim spor salonundan geldim.
Hava şahaneydi, güneşli.
Arkadaşım kahveye çağırmıştı.
Sabah Beliz’i arabadan çıkarıp ormana bırakırken sağ omzum tutuldu.
Yine de gittim ve o BBP denilen ve 1 saat boyunca nefes nefese, ter içinde kaldığım derse girdim. Kendi kendimi tebrik ediyorum; Eylül 1’den beri ciddi anlamda haftada 3 kez, en az bir saat spor salonuna gidiyorum. Eğer uyarsa derslere katılıyorum. Ki yukarıda bahsettiğim BBP’yi, step tahtası üzerinde canımı çıkarsa da kaçırmıyorum.
İşin güzeli, sınıfta benden 10-20 yaş büyükler var ve benden çok daha iyi yapıyorlar. Hemen İsviçre kanı demeyin, Türkler de var! Evet, yanlış anlamadınız… Kaslı, aktif, sportif Türk kadınları… Onları görünce ırkımı ve genlerimi de suçla(ya)mıyorum ve bana doğal motivasyon oluyor.
Yürüyüşü çok seviyorum ve ‘güzel havalarda spor salonuna kapanmak yerine yürürüm’ derdim; ama mecburiyet olmayınca evde işim var, bloga bakarım, çok yorgunum diye kendi kendimi yeterince motive etmediğim oluyordu. Bu dersler sayesinde, ilerlemek için kendimi gitmeye zorluyorum.
Ayrıca, aylık ücret ödediğim için de bir mecburiyet hissediyorum tabii ki. Yakında blogu, gezmek ve tozmak değil de spor haberleriyle doldurursam şaşırmayın 🙂
Yazımı, uygulamaya çalıştığım başka bir cümle ile bitiriyorum:
“Uzun yaşamak için yarısını yiyin, iki kat yürüyün, üç kat gülün, sınırsız sevin.”
Tibet Atasözü