Trevi Fountain |
Size bu satırları seyahatimizin 5. günü, Floransa’ya giden hızlı trenden yazıyorum. Bir taraftan da yakınlarından geçtiğimiz İtalyan köylerine bakmayı ihmal etmiyorum. İtalya’da trenle seyahatin artılarını başka bir yazıda anlatırım. Dönelim Roma’daki 3. günümüze…
—-
Önceki gün Roma’nın en önemli tarihi atraksiyonlarını yaptıktan sonra, bugün biraz şehirde takılalım, rüzgar nereden eserse oraya gidelim dedik. Tabii yine de temel planlarımız doğrultusunda 🙂
Trevi Çeşmesi |
Kahvaltı ardından ilk durağımız ünlü Trevi Çeşmesi oldu. Pazar günü olduğundan mı yoksa her zaman öyle mi, kalabalıktı. Bir süre yukarıdan heykelleri inceledikten sonra, aşağıya havuzun yanına inip para atmayı unutmadık. Alaz bizden meraklıydı, ‘Pala ver, pala‘ diye bozuklukları bir bir havuza atıyordu. Aslında oradaki havuza para atmanın maksadı tekrar Roma’ya gelmek istemekmiş. Eğer gerçekleşirse Alaz’ın defalarca Roma’ya döneceği kesin!
Su kuşu |
Yanımızda bozuk para kalmadı deyince önce ellerini ardından kollarını derken yavaştan üzerini iyice ıslattı. Keyfi öyle yerindeydi ki, bir süre suyla oynamasına izin verdik. O sürede ben de Trevi Fountain konusunu hatmettim kitaptan. Sonra yanımızdaki yedek kıyafetlerini giydirip ıslananları pusete astık. Hava güneşli olduğundan kuruyacağı, Roma’da çok sayıda havuz olduğundan da Alaz’ın tekrar ıslanacağı kesindi.
Not: Gün içinde kalacak yere dönme imkanınız yoksa yanınızda en az 1 takım yedek kıyafet bulunsun.
Giolotti dondurmacı |
Yola koyulduk ve konuk yazar Ayşegül’ün önerdiği Giolitti dondurmacısının önünde bulduk kendimizi. Böylece Roma’da dondurma açılışını da yaptık. Envai çeşit dondurmalar insanı seçmekte zorluyordu. Alaz’ınkini alırken dondurmacıya ‘Çocuk için o, yeterli‘ desek de adam, ‘Şşş!’ diye bizi susturup doldurmaya devam etti külahı. Herkes gibi elimizde külahlarla yürüdük Roma sokaklarında. Ne demişler, ‘When in Rome, do as the Romans do!‘ (İngiliz atasözü) Gerçi Alaz o kadar komik hareketler yapıyordu ki dondurma yerken sonunda bir köşede durmaya karar verdik.
Alaz hem dans ediyor hem dondurma yalıyor hem etraftakilere laf atıyor hem de dondurmasıyla konuşuyordu. Bu sırada üstü başı hatta ayakkabısı batmıştı. Gülmekten kendimizi alamıyorduk ki çocuğu temizleyelim! Bu ilk dondurma yemesi de değildi; ama Alaz neden böyle komik olmuştu? Derken bir İtalyan gelip, Alaz’a sarılıp, yanağına öpücükler kondurdu. Sonunda eşim adamı uyarmak zorunda kaldı Alaz’ı bıraksın diye. Dondurmasını bitirince elini, yüzünü, yanaklarını hatta ayakkabılarını temizledik. Islak mendili keşfeden sağolsun!
Not: Yaş kaç olursa olsun ıslak mendil yanınızda bulunsun.
Derken önümüze güzel bir kilise çıktı. Onun içine girdik; ama Hristiyanlık figürleri genelde korku ve vahşet içerdiğinden girmemizle çıkmamız bir oldu. Alaz hala dondurma sarhoşu olduğundan farketmedi neyse ki. Güzel, dar sokaklardan geçip Pantheon’a vardık.
Pantheon önü |
Pantheon, eski Roma tanrıları adına 126 yılında yapılmış büyüleyici bir tapınak. Lonely Planet’te yazdığı gibi, dışarıdan mı daha güzel içeriden mi daha güzel insan emin olamıyor. Giriş-çıkış kısmı, sıra olmadığı ve giriş ücretsiz olduğu için biraz sıkışık olsa da, içerisi çok geniş ve rahatlıkla gezinebiliyorsunuz. Kapıları ve çatısı muhteşem. Raphael, iki kral ve bir kraliçenin mezarı da burada bulunuyor.
Pantheon Tapınağı – içi |
Pantheon’un ardından eşim dahil kimsenin dilinden düşmeyen Piazza Navona‘ya çıktık. O da ne? Heryer işportacı doluydu. Eminönü’nden bir farkı yoktu neredeyse. Yüzlerce resim satan tezgah ve yere serdikleri sahte çantaları satanlar arasında çocukların koşturacağı bir alan göremedim ne yazık. Halbuki burası İtalyan çocukların oyun parkı değil miydi? Pazar günü olmasından mı acaba diye de burayı öve öve bitiremeyenleri de haksız çıkarmak istemedim. İlk anda beni büyülemeyen meydana yakın bir pizzacıda öğle yemeği yedik.
Piazza Navona |
Sonrasında Roma’daki Barok periyodunun en iyi sergilendiği meydanda, Bernini’nin dört nehir çeşmesi yakınına gittik. Birkaç çocuk vardı havuz kenarında oynayan. Alaz da o güzel, güneşli bahar gününde sulardan nasibini alıyordu. Bir İtalyan arkadaş buldu kendine. Beraber ıslandılar bir güzel.
Bernini 4 Rivers |
Alaz ve arkadaşı suya düşme planları yaparken |
Bu dillere destan meydanı daha sakin bir günde görmeyi dilerdim. Meydandaki kilisenin çok güzel olduğu yazılı; ama biz içine girmedik. Alaz’ın ıslanan kıyafetini değiştirip ara sokaklara daldık. Dar sokaklarda, dükkanları gezdik. Pazar tatilinden faydalanan ellerinde zeytin dalıyla gezen Romalılar’ı izledik bir kafenin sokaktaki masasına oturup. Alaz da uyumuştu; keyifle birer espresso içtik. İnsanlar sıcak kanlıydı. Yanımızda oturan ve küçük köpekleri olan çifte her gelen geçen laf attı, köpekleri sevdi.
Bir İtalyan arkadaşın önerdiği Eataly’e gitmek için yola koyulduğumuzda akşamüzeriydi. Alaz hala uyuduğundan otobüse binmek yerine Piazza Venezia’ya yürüdük. Otobüs mü taksi mi diye konuşurken Alaz uyandı ve tuvalete gitmek istedi. Yakında tuvalet olmadığından ve Pazar diye çoğu yer kapalı olduğundan şişedeki suyu içip, boşunu tuvaleti için kullandık; erkek çocuk avantajı!
Not: İtalya ve Roma’da umumi tuvalet bulmak zor. Kafeleri, müzeleri kullanın. Tuvalet eğitimini yeni tamamlamış çocuğunuz varsa da boş şişe, bez ve ıslak mendil bulundurun. Portatif tuvalet aparatı da her daim yanımızdaydı dışardayken.
Eataly’de taze makarna reyonu |
Eataly, turistik bir yer değil. Ostiense’de gurme bir market. Dört katlı, en üst katında yemek pişirme atölyesi var. Her katında birkaç restoran bulunuyor; kimi balık restoranı, kimi makarna, kimi et, kimi pizza üzerine gibi. Restoran etrafında da ilgili ürünler satılıyor. Onlarca çeşit makarna gibi. Oldukça değişik bir yer; eğer yemeğe meraklıysanız ve Roma’da geçirecek çok vaktiniz varsa görün derim.
Londra’da bulamadığımız lezzetler |
Yemek masasına oturduğumuz vakit veya restoran kapısına geldiğimiz vakit Alaz tamamen değişiyordu. İçeri girmek istemiyor, yemek istemiyor, sürekli başka şeyler istiyordu; telefonla oynamak gibi. Evde kesinlikle telefon aramayan çocuk, Roma’da telefon diye tutturmaya, vermeyince bağırmaya başlamıştı. Eataly’de yemek esnasında sandalyeden indirip pusetine oturttum ve arkasını çevirdim. Neyse ki turistik, kalabalık ve posh bir mekan değildi ve Alaz orada ciyaklarken biz yemeğimizi yedik. Sustuğunda, sakinleştiğinde masaya geri getirip bu sefer az önce reddettiği yiyeceklerden yedirdim. Kendini patron sanan bu ufaklığa, arada bir gerçek patronu göstermek gerekti.
Espresso bardaklarından devasa bir avize |
Metroyla eve döndüğümüz için çok mutluydu; hatta neredeyse uyuyacaktı kucağımda. Bu genel huysuzluğunun altında uyku problemi olduğunu düşündüğümüzden o gece eve erken döndük. Saat 9 gibi yatırdım; ama bu kez de uyumadı. Sağa dön sola dön, tam 45 dakika yatakta uyuması için bekleyip sabrettikten sonra babasına teslim ettim. Tabii bu hareketimi hiç beğenmedi…
Not: Gezileri yazacağına neden oğlunun huysuzluklarını, sorunlarını yazıyorsun demeyin. Roma’yı anlatan birçok seyahat bloğu var; ama çocukla tatilde neyle karşılaşacağınızı yazan yok denecek kadar az. Alaz gerçekten de beni ilk kez bu kadar zorladı bir tatilde. Belki yaşı gereği ihtiyaçları ve istekleri daha farklıydı. Öte yandan Roma meydanlarında güvercin kovalaması, havuzlarda oynaması için de bu yaşlarda olması gerekti. Oradayken hem kahkahalara boğdu hem saçımı başımı yoldurdu desem yeri.
Devamı için: İtalya Seyahatimiz – Gün 4