Cumartesi akşamı oğlumuz 9 gibi uyumuştu ve ekransız 24 saatimiz başlamadan önce bir Nicholas Cage filmi, Adaptation’ı izledik. Film bittiğinde neredeyse 5 dakika vardı gece yarısına.

Hemen son twitlere gözatıp 00:00’da internet modemini, bilgisayarları kapattık. Cep telefonlarının internet ayarını da değiştirdik. Ertesi sabah olur da unuturuz belli mi olurdu?

Sabah 7’de, her sabah gibi oğlumuzun odaya dalmasıyla uyandık. Pazar sabahı kahvaltı hazırlama sırası baba-oğul ikilisinde olur bizim evde. Biraz da çay keyfi yaptıktan sonra kahvaltıda masasından kalkış saatimiz 9’du. O saatte yürüyüşe gitmek erken olabilir, hava ısınmamıştır dedik, oyalandık. Alaz karnı doyduktan sonra legolarıyla oynamaya dalmıştı bile.

Saat 10:30 gibi arabaya binmiş ve yola koyulmuştuk. Yirmi dakika mesafedeki küçük bir ormanda yürüyüş yapacaktık. Şansımıza İngiltere’nin fırtınası-yağmuru-seli durmuştu, üstelik pırıl pırıl bir güneş vardı gökyüzünde. Önceden yürüyüş rotasının çıktısını almıştım. Eski usul haritaya da baktık ve elimizdeki termoslarda kahveler, çantamızda Alaz’a kurabiyeler ve meyveler ile ormanın otopark yerine vardık. Orman gezintimizin resimleri için bu linke buyrun.

Eve dönerken, yorulmuş, karnı tok ve temiz havaya doymuş Alaz yolun ilk dakikalarında uykuya daldı. Eve varınca arabadan indirip koltuğa yatırmama, ayakkabı-montu çıkarmama bile ses etmedi. Baba, babalık yapıp çamurlu çizmeleri ve bisikleti temizledi. Ben de Alaz’ın yanına uzanıp yapacağımız İtalya seyahati ile ilgili biraz okuma yaptım, hatta 5-10 dakika şekerleme de yapmışım.

Alaz uyanınca kurabiye ve çikolatalı kruvasan yaptık. Yemek, kek, kurabiye yapma  ve mutfak olayına çok meraklı tabii ki o yaşlardaki tüm çocuklar gibi. Kalıpları bastırdı, her yerini un yaptı, biraz beni kızdırmadı değil o sırada.

Onlar pişip de soğurken, babasının Alaz için aldığı 3 yaş üzeri bir aile oyunu oynamaya giriştik; ama Alaz kaplumbağayı kartlar doğrultusunda ilerletmektense, benimle kartları değiş-tokuş etmeyi, arkalarını çevirip dağıtmayı tercih etti. Henüz yaşı bu tarz oyunlara uygun değildi, sıkıldı, anlamadı doğal olarak.

Aklıma, internette gezinirken gördüğüm oyun ‘marble run’ (misket yolu) için biriktirdiğim boş tuvalet ve havlu kağıdı ruloları geldi. Onları birbirine bantlayıp yol yaptık. Malesef bizimki o gördüklerim gibi evin üst katından alt kata inecek kadar uzun olmadı malzeme eksikliğinden; ama gene de Alaz çok eğlendi. Hatta yarım saat ardından onu odasında yuvarlanan bilyelerle bırakıp kendi işimize bile bakabildik.

Ardından yemek hazırlıkları, yemek ve Alaz’ın banyosu derken bir baktık saat 8 oldu bile. İnternetsiz, telefonsuz ve televizyonsuz bir gün bitmek üzere. Düşünüyorum da gene bile kısa geldi o 24 saat bana, değil sıkılmaya daha aklımdaki birçok şeyi yapmaya vakit yetmedi.

Akşam Alaz uyuduktan sonra, ikimiz de tüm günü doya doya Alaz’la birlikte geçirdiğimiz için Alaz onu dedi, bunu yaptı muhabbeti yapmak yerine geleceğe dair uzun uzun konuştuk. Yakında önemli ve değişik ve hatta köklü bazı kararlar verebiliriz.

Bu video da 16 Şubat’ta ekransız bir günü nasıl geçirdiğimizi anlatıyor, iyi seyirler!

Yazar

Yorum Yaz

Pin It
Bu sitedeki tüm içerikler Digital Millennium Copyright Act ve 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserlerini Koruma Kanunu'na istinaden koruma altındadır. Buradaki hiçbir içerik (Yazı, Fotoğraf, Video vb.) site KULLANIM ŞARTLARI'nda da belirtildiği üzere izinsiz olarak kopyalanamaz, alıntı yapılamaz, başka yerde yayınlanamaz

© 2019 Tasarım Blogger Tasarım.