Avrupa’nın en büyük akvaryumlarından biri kabul edilen, Southbank’te Thames Nehri’nin kıyısında yeralan Sea Life London Aquarium‘a gitmemiştik geçen aya dek. Belki de Alaz doğsun, büyüsün diye beklemişiz kimbilir?
Bileti kontrol ettikten sonra adımımızı içeri attığımız an, camdan dev bir köpek balığı tankının üzerinde yürüyor olduğumuzu farkettik. Alaz normalde balıklara bayıldığı için (hem sever hem yer) korkması ihtimali aklımıza gelmedi. Elbette etraftaki sevinç ve hayret tepkilerini, her yaş çocuktan çıkan farklı sesleri duyunca, altımızdaki cama ayağını bile basmayan Alaz’ın ödü patladı.
Kendisini sakinleştirmeye çalışsak da, ortam loş ve kalabalık olduğundan pek başarılı olamadık. Şansına ilk bölüm hep iri balıklardan oluşmaktaydı. Üzeri açık dev havuzdan bakarken kafasını sudan dışarı çıkarmış dev bir vatoz balığı üzerimize doğru gelince çığlık çığlığa ağladı.
Yosunlar, deniz anaları, deniz yıldızları ve mercanlar bölümünde biraz rahatlasa da gene stres yaptığı belliydi. Deniz yıldızını tanıtan görevli, ellemek isteyip istemediğini sordu. Cevabı kesinlikle hayırdı. Hatta babası ve ben cici cici diyerek sevdik bir güzel, birşey olmadığını görsün diye.
Malesef o dev büyük balık içeren tanklar sık sık karşımıza çıktılar. Vatoz balıkları da! Onları gördüğü an geri geri kaçıyordu.
Bir sonraki bölüm tropik denizlerdi. Küçük, renkli, resiflerde yaşayan balıklar vardı. Nihayet Alaz tehlike olmadığını görüp kucağımızdan inmeyi kabul etti.
O karmaşada isimlerini not almayı bile unuttum. Yandaki sarı balık ne kadar da ilginç değil mi?
Bundan sonraki bölüm daha renkli, daha küçük balıklardan oluşmaktaydı. Girişi buradan yapma imkanımız olsaydı belki de Alaz hiç korkmayacaktı?
Alaz’ın sakinleşmesiyle balıklar hakkındaki bilgileri de okuyabildim. Sağdaki resimde aslan balığı (Lionfish) görülüyor. 15 sene ömürleri var ve genelde Pasifik Okyanusu’nda yaşıyorlar.
Deniz atları her zamanki zerafetleriyle salınıyorlardı suda. Çocukların da en çok ilgisini çeken yerlerden biriydi masumiyetlerinden olsa gerek. Bebeklerini babaların taşıdığı ve doğurduğu tek canlı. Dişi ve erkek dans ediyorlar ve dişi yumurtalarını erkeğin kesesine bırakıyor. 2-3 hafta sonra da yumurtalar olgunlaşıp doğuyor.
Yeşil deniz kaplumbağaları deniz altında 5 saat kesintisiz kalabiliyormuş. Bunu gerçekleştirmenin bedeli kalp atışlarının yavaşlaması. Öyle zamanlarda kalpleri 9 dakikada bir atıyormuş.
Penguenlerin bulunduğu kısımda ön tarafa geçmek için bir süre bekledik. Öyle hareketliler ki doğru düzgün bir poz yakalayamadım. Sürekli karaya çıkıp suya atlıyorlardı. Arada biri yakına gelip bakıyor, sonra dalışa geçiyordu.
Gentoo penguenleri, Antarktika’da (güney kutup) yaşarmış. 170 metreye dalabilir, saatte 36 kilometre hızla yüzebilirlermiş. Biliyorum bazıları yazık bu hayvanlar kendi evlerinden koparılıp getirilmiş diyecek; ama aksi takdirde nasıl görebilirdik bunları? Görmeden çocuklarımızın ilgisini nasıl çekerdi ki ilerde okuyup bilim adamı olsunlar?
Hediyelik eşya bölümünden bir avuç dolusu minik deniz canlısı aldık. İçlerinde vatoz, köpek balığı, penguen, deniz aslanı, su kaplumbağası falan da bulunuyor. Özellikle vatoz balığını eline alıp günlerce yanından ayırmadı. Sürekli de ‘Ben senden çok korktum motoz balii‘ ya da ‘Motoz baliindan birazcık korktum ama ben‘ diyerek her gördüğüne gösterdi, anlattı. Hala da arada bir onu arıyor özellikle. Umarım kalıcı bir hasar yaratmadık üzerinde!
Not: Akvaryum çıkışında bir kafe var. Ben yanımda getirdiğim atıştırmalıklardan gezi boyunca verdim Alaz’a. 3 yaş altı için giriş ücretsiz.