Gezmeyi seven, çok sayıda taşıta binmek zorunda kalan bir insanın en son arzusu yol tutmasıdır. Seyahate çıkmayı bile engeller çoğu zaman. Peki ya gezmeyi seven bir ailenin çocuğunu taşıt tutuyorsa?
Araba tutması, başımıza ilk kez Haziran 2013’te, oğlum 22 aylıkken geldi. Burhaniye’den arabayla İzmir’e gidiyorduk. Başkasının aracındaydık ve arkada oturuyorduk. Canı sıkılınca, oyalansın diye iPhone’u vermiştim eline. Epey bir oynadı. Molada bir bardak portakal suyu içmişti. Yarım saat sonra kusmaya başladı. İlk defa başımıza gelmişti. Alaz korktu neler oluyor der gibi bana bakıyordu. Bense oldukça sakindim. Hiç panik yapmadım ve Alaz’ın kusmasındansa kendi sakinliğime şaşırdım başımıza gelen olayda. ‘Anne, Azaza ne oldu?‘ diyordu. Bebekken bile kusmamış olan oğlum hayatında yeni bir ilk daha yaşıyordu. Sakinliğimi bozmadan üzerini sildim, soydum, temizledim, değiştirdim. Çantamızda hep yedek kıyafeti olur. Olayın ardından suçluyu belirledik; soğuk portakal suyu ve başı öne eğik durup oynadığından, iPhone.
Bir kereye mahsus diye hiç tasalanmadım. Unuttuk gitti.
Ağustos 2013’te Lozan’a gittiğimizde kalabalık bir grup olarak münübüsle yolculuk yapıyorduk. Alaz en arka sırada, bir akrabamızın kucağında dışarıyı izliyor, kuzenleriyle oyun oynuyor ve muhabbet ediyordu. 45 dakikalık yolculuğun son dakikalarında Nyon’un dar, arnavut kaldırımlı ara sokaklarında otopark ararken babasının omzuna koymuş kafasını sessizce duruyordu. Uykusu geldi zannetmiştik. Araba bir dönemeçte gene bizi salladıktan sonra Alaz babasının üzerine kusmaya başladı. Bir yandan kusuyor, bir yandan ‘Anne beni temizle‘ diyordu. Birkaç dakika içinde araç durdu, Alaz ve babası bagajdaki yedek kıyafetlerini giydi. Akıllarda kalansa Alaz’ın kusma anında sürekli ‘Anne, temizle beni‘ demesi oldu. Sararıp bozaran oğlumla feribota binip gölün karşı yakasına gidecektik. İkinci bir vaka olur mu diye daha temkinli davrandık; ama herşey yolunda gitti sonrasında. Bu kez suçlu arabayı dar sokaklarda savuran amcaydı.
O günden sonra araba yolculuklarında, özellikle de bebek araç koltuğu olmadığı durumlarda daha temkinli davranmaya başladım. Yedek kıyafetlere ilave en azından yanımda boş bir poşet bulundurmaya çalışıyordum, çalışıyorum.
Eylül 2013’te Balıkesir Kocaseyit Havalimanı’ndan Sabiha Gökçen’e uçmak için Borajet Havayolları’nın pervaneli küçük uçağına bindik. İlk binişimiz değildi, defalarca Alaz’la birlikte gidip gelmiştik. Uçakta servis yapılırken portakal suyu gördü ve istedi. Sabah kahvaltı yapıp çıkmıştık evden o nedenle yarısını ben içip kalan yarısını Alaz’a verdim. Biraz da kurabiye yedi. Bir süre sonra sessizleşti. Uykusu geldiğini düşündüm, kucağıma yatırdım; ama uyumasını engelledim. Uçağın inmesi gerekiyordu artık; fakat yoğunluktan dolayı bulutlu İstanbul semalarında sallanarak dönüyordu havalimanı üzerinde. Kemerleri bağladığımız vakit Alaz yerine oturdu, sessizdi. Bir gariplik olduğunu hissettim tabii daha önce başımıza gelenlerden dolayı. ‘Alaz, karnın acıyor mu? Kusacak mısın?‘ diye sordum. Bir yandan da uçaktaki kusuk torbasını hazırladım hemen. O, kusacağını söyledi üzgün surat ifadesiyle ve gösterdiğim torbayı eliyle itip kusmaya başladı. Ben torbayı ağzına yaklaştırdıkça o eliyle itiyordu. Gene de çoğunu torbaya çıkardı. Üzeri batmıştı. Uçak inişe geçtiğinden, yerimden kalkıp ıslak mendil ve yedek giysi alamıyordum çantadan. Bir saatlik kısa bir yol olduğundan çantayı baş üzerindeki dolaplara koymuştum aksi gibi. Alaz bu defa ‘Anne ıslandım, çıkar bunu‘ diyordu üzerindeki kirliler için. Çıkarmaya çalışırken de kusuklu yer kafasına değmesin diye çıkarmak istemiyordu. Sonunda Alaz’ı soyup, yiyecek ikramıyla verilmiş bir ıslak mendille her yerini sildim. Hırkasını giydirdim. Kucağıma yatırdım. O kadar döndük ki inişte benim bile midem bulandı. Tabii Alaz’ın kusuklarını görmek ve temizlemek de oldukça mide bulandırıcı bir işti. Gene de elimdeki imkansızlıklara rağmen bu kez de oldukça sakindim. Kirlenen giyeceklerini rulo yapıp çantanın bir köşesine koydum. Uçaktaki diğer kusuk torbasını da yanımıza aldım her ihtimale karşı.
Suçu dönen uçağa veya portakal suyuna atsak da Alaz’ın bu kusuk olayı aklımı kurcalamaya başladı son zamanlarda. Dedesinin teknesinde, arabayla 8 saatlik Bodrum yolunda birşey olmamıştı; ama olanlar da ortadaydı. İngilizce’de motion sickness denilen araç, taşıt veya yol tutması olarak bilinen bu hastalık herkesi etkileyebildiği gibi 2-12 yaş arasındaki çocuklarda oldukça sık görülürmüş. Şimdiki araştırmamın konusu araç tutmasının nedeni ve nasıl önlenebileceğine dair. O da blogda.
Resim : http://www.flickr.com/photos/carriebarbash/
2 Yorum Var
merhaba ;
26 aylık oğlumdada benzer şeyler oldu bizde ilk bir iki sefer yediklerine ve aç karnına içilen süt e verdik ama sanırım devamı gelecek .. yedek kıyafetler poşetler anne beni temizleler bizdede var 🙁 okurken kendimi düşündüm 🙂 bu sorunu nasıl çözücez bilemiyorum bizde çok yolculuk yapıyoruz .. hatta kurban bayramı için 10 günlük uzun bir planımız var.. uçak ve otobüs var.. bu konu ile ilgili yazılarınızı merakla bekliyorum.. sevgiler
Yorumunuz için teşekkürler. Sanırım yol öncesi fazla yedirmemek en doğrusu olacak bizim için. Araştırmamı yazıya dökeceğim yakında. Siz de işe yarar birşey bulursanız benimle paylaşın. Sevgiler, Deniz