Londra’da son 7 senenin en sıcak yazını geçiriyoruz. Aslında buradaki ilk normal yazımız da denebilir. Bir de Alaz’ın doğduğu sene birkaç gün sıcak olmuştu; ama o sıralar ya neden hala doğuramadım ya da Alaz neden ağlıyor diye düşünmekle meşguldüm. Açıkçası hava şartları pek umrumda değildi.
Temmuz ayına girdiğimizden beri güneşli, sıcak günler dolayısıyla nicedir kutularda duran yazlık terlikler, askılı elbiseler, şortlar piyasaya çıktı. Bir de acaba gün içinde nerelere gitsek de Alaz eğlense hem serin olsa hem de açıkhavada olsa diye düşünmekteyim. Geçen Cumartesi günü son dakika kararıyla, hakikatten öyle – Alaz’ın öğle uykusundan uyanmasıyla evden çıkmamız 30 dakikayı geçmemiştir – plansız bir şekilde Southbank’e gittik. Orada yerden sular fışkıran ve çocukların içinden geçtiği, sular arasında oynadığı bir fıskiye olduğunu bildiğimden ortalıkta duran Alaz’ın mayosunu da çantama attım.
Sıcaktan bunaldığımız tren yolculuğu ardından Waterloo İstasyonu’nda indik ve püfür püfür bir hava esti. Yazının devamı için: Alaz Southbank’ta
Birkaç gün sonra Alaz yaşında bir çocuğu olan başka bir arkadaşla gene gittik Southbank’ın kum havuzuna. Bu kez sabah, saat 10 olmadan Thames Nehri kıyısına varmıştık. Hafta içi olduğundan bizden başka birkaç aile daha vardı. Çocuklar birbirleriyle ve birbirlerinin oyuncaklarıyla kavga etmeden, biz annelere sataşmadan oynadılar epey. Ardından su fıskiyesine gittik. Bu kez ben tutamadım kendimi, Alaz’ın elinden tutup beraber girdik suların ortasına. Önce korktu, çıkmak istedi; ama dört yanımızda fışkıran sulardan kaçamayacağını anlayınca kucağıma tırmandı. Benim eğlendiğimi görünce de gülümsemeye başladı. Hatta tekrar girmek bile istedi.
Ardından üzerini değiştirip Southbank Centre terasında öğle yemeği yedik. Gerçekte olansa, bana ‘Sandviç al anne, süt al anne, kek al anne‘ deyip sonunda her aldığımızı benim yememdir. Biraz güvercin kovaladı, biraz etrafımızdaki masalarda oturanlara laf attı, gülümsedi. Sonra uykusu geldiğinden huzursuzlaşmaya başlayınca bebek arabasına yerleştirip nehir kıyısında yürüdüm biraz.
Southbank Centre’da Alaz’ı tuvalete götürmek için içeri girdiğimde karşılaştığım bu manzaranın resmini çekmeden edemedim. Gezmeye çıkmış bir anne, bebek arabasında uyuyan bebeğini yanına park etmiş, kendisi de koltukta uyuyakalmış.
Southbank Neighbourhood Festival yani konu komşu festivali kapsamında o bölgeyi Londra’nın en güzel ve samimi muhitine çevirmişler. O nedenle çocuklar için kum havuzları konmuş, Beano gibi yerler açılmış, ücretsiz aktiviteler, sergiler, konserler, marketler, bahçeler kurulmuş. Üstelik konu komşu gelsin otursun diye birçok sohbet etme yeri düzenlenmiş. Alaz uykuya geçerken ben de nehir kıyısındaki sebze-meyve bahçesini geziyordum. Sonrasında oturacak güzel bir yer buldum kendime. O uyudu püfür püfür esen nehir rüzgarında, ben de bloğa bugünü yazmaya başladım.
Alaz 1.5 saat uyudu, normalde evde yatağında uyur o kadar. Uyanınca üzerini değiştirdim. Ayaklanıp güvercin kovalamaya başladı ardına bile bakmadan. Koşup yetiştim. Kaykay yapanları görünce çok şaşırdı. İlgiyle izledi bir süre.