Google’ın çocuklar için düzenlediği yeniyıl ve Noel partisinden sonra babasıyla kolkola girip parti yorgunu Alaz’ı da bebek arabasına atıp yürüdük Victoria’dan St James Parka doğru. Güneşli, güzel bir Londra gününü heba etmek istemedik kapalı yerlerde. Ne zamandır uğramamıştık Covent Garden’a. Trafalgar meydanını geçip daldık ara sokaklarına. Noel coşkusu akıyordu sokaklarda. Noel tatili öncesi son çalışma günü ve tabii günlerden de Cuma olduğundan herkes kendini dışarı atmıştı sanki. Kimi alışverişini bitirmeye çalışıyor markette, kimi kafelerde, kimi canlı müzik ve oyun performanslarını izliyordu. Elbette turistlerin de ilk uğradıkları yerlerden biri olduğundan, adım atmak da zorlaşıyordu bazı sokaklarda.
Trafalgar Meydanı‘ndaki kadar olmasa da büyük bir çam ağacı süslüyordu meydanın bir köşesini. Altında canlı performanslardan biri sergilenmekte, genelde turistlerden oluşan kalabalık bir grup da gösteriyi izlemekteydi. Alaz bebek arabasında uyumuştu, pek yaklaşmadık kalabalığa alkışlardan rahatsız olmasın diye.
Marketin kilise tarafındaki girişine legolardan yapılmış bir advent calendar yerleştirmişler. Advent calendar dedikleri şey, Noel’e kalan günleri gösteren bir takvim. Her günün ardında çikolata veya ufak bir hediye, resim gizli. Bu sergilenen dev boyuttaki lego takvimdeyse, her pencere ardında legolarla yapılmış çeşitli nesneler vardı; pasta, yılbaşı ağacı, ev, ayı vs.
Marketin kapalı bölümündeki çatılara dev toplar asılmıştı. Alaz görse deli olurdu; fakat benim oğlum en olmadık zamanlarda uyuyor bu aralar! Kalabalık, kafe ve restoranları da doldurmuştu yemek saati olmamasına rağmen. Covent Garden, eskiden sebze ve meyve satılan büyük bir pazarmış. Şimdiki hali Paris, Venedik ve Floransa meydanlarından esinlenilerek dizayn edilmiş.
Alt katta ateşin üzerine dev bir tava yerleştirilmiş, İspanya mutfağından paella yapıyorlardı. Çeşitli sebze ve etler katılarak yapılan bir çeşit pirinç pilavı. Çok da lezzetli olur. İlk kez İspanya’da yemiştik zamanında. Hatta sonradan evde de yapmayı denedim birkaç kez.
Diğer bölümde her zamanki müzisyenler yerlerini almış, neşeli müzikleriyle kafede oturanlara ve marketi gezenlere konser veriyorlardı. Genç müzisyenlerden oluşan bu grup bir cd de çıkarmış. Birkaç şarkılarını dinleyip marketin diğer kısmına yürüdük.
Bir ara gözümün önünde üç bebek arabası ve üç uyuyan bebek vardı. Fotoğraflamadan edemedim. Yorgun düşüp uyuyakalan bebek kadar güzel birşey var mı?
Marketin diğer girişine Jack Daniel’s viski markası büfe kurmuş. Hatta varillerden bir çam ağacı da yapmışlar yanına. Bunlar hep yeniyıl ve Noel zamanına özgü tasarlanmış şeyler. Tıpkı süslenmiş ve burnuna kırmızı ışık yerleştirilmiş devasa geyik gibi. Bu kısımda London Transport Museum ve Royal Opera House da yeralmakta. Alaz’a hamileyken Kuğu Gölü balesini izlemiştik en son. Bir gösteriye bilet bulup almanızı öneririm binayı ve büyük salonu görmeniz açısından.
Aralık ayında Londra bir başka güzel. Elbette soğuk, tıpkı resimde görüldüğü gibi dışarıdaki masalarda oturan yok! Marketin etrafı ünlü markaların mağazalarıyla çevrili. Hatta önünde uzun kuyruklar oluşturulan Apple mağazası da açıldı yakın geçmişte. Kısacası yemeğe, kahveye, alışverişe, tiyatroya, konsere, gece klübüne nereye gidecek olursak olalım yolumuza Covent Garden çıkar bir şekilde.
Metro çıkışının sokağı. Her zaman kalabalık, her zaman da insanların buluşma noktası. Zamanında bir tanıdığın hiç tanımadığım kızıyla buluştuk da, tıpkı filmlerdeki gibi ceket ve şapka rengi vermiştik birbirimize 🙂
Alaz bu kalabalık sokakta kıpırdanmaya başladı. Biraz daha gezinip eve döndük akşam olmadan. Daha Kanarya Adaları valizini hazırlayacaktık…