25 Mayıs Cuma sabahı erkenden yola çıktık havaalanına doğru Antalya’ya gitmek üzere. Şansımıza trafik yoktu o sabah İstanbul’da ve erkenden vardık Atatürk Havalimanı’na kısa bir sürede. Tabii kucağımda uykuya dalan Alaz açtı gözlerini 10 dakika bile geçmeden taksiden inerken. Bu nedenle oyalamamız zor oldu uçak saatine dek. Sonunda slinge takıp, havaalanında gezine gezine uyutmak zorunda kaldım. Uçakta kemeri takarken uyandı; fakat kalkış esnasında emzirince daldı uykuya tekrar.

Valizleri almadan daha arkadaşlarımızla buluştuk ve hepberaber çıktık Antalya Havalimanı’ndan 3 aile yani 3 bebek! Önceden ayarladığımız minivan sayesinde uyuyan 16 aylık Azra en arka koltuğa yatırıldı, 11 aylık Alaz ve Ege de annelerinin kucağında birbirlerinin saçlarını çekiştiriyorlar, çoraplarına asılıyorlar, yedikleri bisküvileri ele geçirmeye çalışıyorlardı otele giden yol boyunca. Bu gezi şimdiden eğlenceli olmaya başlamıştı.

Uzak uzak yaşayınca üniversite/yurt arkadaşları hele de çocuk sahibi olunca her biri, birbirlerine pek vakit ayıramıyorlar doğal olarak şehir ve iş hayatının koşturmacasında. Bu nedenle bu sene bir değişiklik yapıp ilk kez gittiğimiz herşey dahil bir otelde doya doya vakit geçirelim dedik birkaç gün. İyi ki de yapmışız. Elbette zorlukları oldu; ama hem çocuklar kaynaştı hem de biz kaynattık!

Otele vardığımızda bizim odamız hazırlanmamıştı, o nedenle öğle yemeğine katıldık hep birlikte. Hem birbirimize hem de yeğenlerimize hasret kalmıştık bunca zamandır. Ne konuşsak, nerden başlasak, hangisine baksak; yemek mi alsak, çocukları mı yedirsek, hangisi ne zaman uyurdu, ne zaman yerdi, akşam kaçta yatarlardı… Sorularımızın ardı arkası gelmiyordu. Sonunda bebişler yedi, pek iştahları yoktu yoldan ve yeni girdikleri ortamdan olsa gerek, ardından bizler yedik ve odalarımıza yollandık bebeklerin öğleden sonra uykuları ve yerleşmek için.

Akşamüzeri Alaz hala uyuyordu; babasına bırakıp ben kızlarla buluşmaya plaja gittim. Ardından bir bir döküldü uyanan bebeklerimiz babalarıyla. Hava çok rüzgarlı olduğundan o günlük ayaklarını soktuk dalgalı denize, bol bol kumla oynadılar, hatta biraz da yediler. Birbirleriyle iletişimleri yok gibiydi resimde de görüldüğü gibi. Ardından çimlerin üzerine yayıldık; oyuncaklar yayıldı ortaya ve birinci top savaşları başladı 🙂 Azra rahatlıkla yürüyor, istediğini güzelce alabiliyordu diğerlerinin önünden. Alaz da emekleyerek Azra’nın hızına yetişmeye çalışıyordu. Topu kaptı mı gene Azra’ya kaptırıyordu hemen. Müthiş bir yarış vardı; top kapmaca! Ardından çocuk klübünün ve havuzunun da bulunduğu oyun parkına gittik. Salıncakları, diğer çocukları, kaydırakları görünce hepsi ayrı aleme daldılar. Babaları başlarında bırakıp biz de dondurma ve waffle yemeye gittik. Döndüğümüzde hala sıkılmamışlardı oyuncaklardan çocuklar; ama babalar yorulmuştu ki bizleri görünce gözleri parladı!

Odalara dağılıp giyindikten sonra akşam yemeğinde buluştuk tekrar. Otelin sağladığı 3 mama sandalyesiyle masalara zor sığıyorduk. Yoldan gelmenin, akşam olmasının, yorgunluğun ve salondaki gürültünün de etkisiyle çocuklar biraz huysuzlaşmıştı. Ne yediler doğru düzgün ne de oturdular yerlerinde. Odalara dağılıp bebekleri uyutup babalarına teslim ettikten sonra Azra’ların odasında buluştuk. Balkona çıktık, aşağıdaki bardan şarap çerez aldık, üzerine de çay ve tatlı yedik. Kaynatma genelde o anda oldu. Dertleştik, biraz güldük, biraz hüzünlendik. İçimizi döktük birbirimize; çocukların sorunlarından, karşılaştığımız zorluklardan, hayatımızın ne kadar da değiştiğinden bahsettik. Odaya geri döndüğümde Alaz da babası da mışıl mışıl uyuyordu; ta ki ben derince dalana dek! Alaz birkaç kez uyandı Londra’da kaptığı soğuk algınlığının üzerine hava değişimi, yollar, uçaklar da eklenince bebişim toparlanamamıştı.

Ertesi sabah babası erkenden denize gitti biz Alaz’la uyurken. Ardından kahvaltıda buluştuk hep beraber ve Alaz’ı denize soktuk belki tıkalı burnu açılır, deniz suyu iyi gelir diye. Henüz üzerini bile giydirmeden havlulara sarılı halde uyudu bebişim emerken. Çocuk havuzu yakınlarında çimlere yayıldık; kimimiz bebeğini uyutmaya odaya gitti, uyanınca geldi. Kimimiz fırsat yaratıp denize/havuza girdi. Kimimiz açık büfe tatile geldik ne yiyelim ne içelim dedi. Alaz ağaç altında uyudu; uyanır uyanmaz da havuza doğru caretta caretta misali emeklemeye girişti. Havuza alışkın olduğundan olsa gerek fırsat bulduğu an havuzun yanıbaşında alıyordu soluğu; az buz da değil 10 metre vardı havuzla aramızda. O aralar sarılmayı öğrenmişti. Ege’ye sarılacağım diye yaklaşıyor, sonra oturan çocuğu yere yatırıp üzerinden geçip ilerliyordu yoluna yaramaz. Üçü de ummadığımız kadar iyi anlaştı, denizi/havuzu sevdi, bizi üzmedi, uyum sağladı; ama üçü de yemek yemedi pek. Hava ve ortam değişimi baş etkendi heralde. Aynı zamanda üçü de diş çıkarıyordu tabii ki.

Öğleden sonra uykusunu babasıyla birlikte odamızda uyudu Alaz; tıpkı Ege ve Azra gibi. Biz de anneler olarak uykudan feragat edip birbirimizle biraz daha fazla vakit geçirmek için deniz ve havuz kenarlarında tatilin ve özlediğimiz muhabbetin keyfine varmaya çalıştık. Bir ara da Ege yüzünden odada hapis kaldığı için balkonda salsa yapan Ege’nin babasını izledik. Akşamüzeri bebekler uyanınca havuz kenarında vakit geçirdik hep birlikte. Yine top peşinde koştu Azra ve emekledi Alaz. Açık büfe olayı bize pek uymadı. Küçük bebekler olunca otur kalk yapmak akşam yemeği saatlerinde daha da huysuzlaşan miniklerle zor oluyordu. O gece a la carte denilen restoranlardan birine gittik. Rahat ederiz demiştik; ama malesef yemek sırasında bebeklerden biri susuyor diğeri başlıyordu mızmızlanmaya. Ne yediğimizi pek anlayamadık desem yeri. Yemek sonunda hepsi duruldu, dertleri varmış meğer; kaka! O gece Eurovision 2012 final gecesiydi. Havuz kenarına dev ekran yerleştirilmişti. Bebekleri pusetlerinde uyutup izleyelim biraz dedik. O gece babalar da özgür kalsın, odaya kapanmasın diye hem 🙂 Babası Alaz’ı alıp deniz kenarında karanlık ve sessiz yerlerde hızlıca sürdü bebek arabasını; Alaz uyumuştu. Ege hala bakınıyordu uykulu gözlerle, Azra da odada uyumayı reddetmiş arabasında dolaştırıyordu annesi. Bir süre daha yürüdükten sonra annesi Azra’nın bu şekilde uyumayacağına karar verip odaya götürdü. Alaz’ı uyutmanın verdiği güvenle eşim de “Ege’yi bana verin uyutayım” dedi; ama birkaç dakika sonra Ege ağlıyor diye geri geldiler. Annesi aldı uyutmaya çalıştı; fakat o sırada yarışma başlamış; çığlıklar, gürültüler, alkışlar, ıslıklar Ege’nin uyumasına engel olmuştu. Onlar da bir süre sonra odalarına çıktılar. Birer çay içtikten sonra; Alaz da bağırışlardan uyanmasın diye biz de odaya kaçtık odada izleriz devamını diye. Bense yorgunluktan sonucu bile izleyemeden uyumuşum. O gece Alaz ateşlendi. Uyuyamadı, kucağımda yatırdım soyup şurubunu verdikten sonra.

Ertesi sabah arkadaşlarımızın son günüydü. O nedenle günü verimli geçirebilmek için kahvaltı sonrası bebekleri denize sokup plajda uyuttuk. Denize girmenin etkisiyle olsa gerek hiç de zor olmadı uykuya dalmaları ve iki saate yakın uyudular biz muhabbet edip denizin ve güneşin keyfini çıkarırken. Öğle yemeklerini çocuklar için ayrılan bölümde yedirdik, yedik biz de. Ardından ilk ailemiz otelden ayrıldı malesef. Biz de havuz kenarındaki çimler üzerine yayıldık. Ege uyurken anne ve babası başbaşa denize girsin dedik; ama tabii ki bunu duyan Ege hemen uyandı. Biz de hepberaber havuza girdik çocukları da alarak. Alaz’ın ateşi yoktu gün içinde ve suda keyfi yerindeydi. Yine de çok ve çabuk uyuyordu; hiç bildiğimiz Alaz değildi. Havuzdan çıkarıp üzerlerini değiştirdikten sonra emzirdik bebekleri. Alaz gene uyudu ve ağacın altına sarıp sarmalayıp bıraktık. Ege ise bizi eğlendirmeye devam ediyordu çirkin ol deyince. Doya doya oynadık ve gitme saati geldiğinde vedalaşıp onları da yolcu ettik.

Kaldık üçümüz başbaşa. Alaz’ı oyun parkına götürdük. Epey vakit geçirdi orada diğer çocuklarla ve oyuncaklarla. Ardından hazırlanıp yemeğe gittik özlediğimiz Türk yemekleri servis eden restorana. Garsonlar Alaz’a bayıldı, Alaz da masaları dolaşan kediye. Garsonlar defalarca gelip Alaz’a ne ikram edebileceklerini sordular. Biz Alaz’ı, kendi yemeğimiz öncesinde havuz kenarında yedirmiştik aslında; ama bizimle birlikte de birşeyler yediğini görünce sevindik babasıyla.

Yemek sonrası henüz uykusu yok gibiydi. Biz de günlerdir duyduğumuz animasyon gösterileri yapılan amfitiyatroya gittik. Çocukların eğlenceleri vardı o saatte. Tüm çocuklar sahneyi doldurmuş, animatörlerin gösterdiği dans hareketlerini yapıyorlardı müzik eşliğinde. Onlarca çocuğu gören Alaz’ı kucağımda tutmak zorlaşmıştı. Sahneye inip kenara oturduk; fakat Alaz elimden kurtulup emekleyerek sahne ortasına ilerliyordu. Defalarca bacaklarından yakalayıp geri çekmek zorunda kaldık. Birkaç şarkı sonrası bu müzik ve eğlence Alaz’a yeter diyerek odaya döndük ve Alaz’ı duşa soktuk; çünkü ishal olmuştu malesef bir de. Tabii ki ortalığı yıktı ve uyutması güç oldu. Ya çocukların diskosu fazla geldi uyku öncesi, ya da bize kızdı erken bitirdik eğlencesini diye.

Son günümüzü de deniz kenarında sakin sakin geçirdik. Babasıyla ben dönüşümlü denize girerken Alaz’ı keyifsiz olduğundan denize yaklaştırmadık. Arkadaşları da gittiğinden mahsun bir ıssız adam oldu görüldüğü gibi 🙂 Yola çıkacağımızdan sabah uykusuna da odada yattı. Biz de biri Londra’ya diğeri Burhaniye’ye gidecek valizlerimizi hazırladık babasıyla birlikte. Öğle yemeği başlamamıştı; ama ben yola çıkmadan Alaz’ı yedirmek istiyordum yemese de! Babası bir kase çorba almaya gitti. Görevliler önce yemek başlamadı henüz deseler de, eşim “Bebek için istiyorum, şimdi yemezse uyumayacak” deyince şefleri “Bebek söz konusu olunca akan sular durur” diyerek bir garsonu çorba diğerini pide almaya göndermiş. İşte çocuk dostu otel 🙂

Antalya Havalimanı’nda babasına bye bye deyip Alaz’la İstanbul’a doğru uçmak için güvenlik kontrolden geçtik. İshalli ve keyifsiz bir bebekle yalnız başıma kaldım birden, o birkaç günlük güzel ve eğlenceli tatil sonrası.

İlk kez birkaç bebekli aile ile birlikte tatile çıkmıştık. Yorulduk elbet bebeksiz günlerimize nazaran. Zordu elbet özellikle de iştahsız ve hasta olduklarında tatildeyken. Yine de çok memnun kaldık birbirimizden ve bebeklerimizden. Ailelerine ayak uydurmaya başlamışlardı ufaklıklar ve ilerdeki dostlukları için bu ailelerin buluştuğu tatiller olmazsa olmaz olacaktı gelecekte. Teşekkür ederim gelenlere ve seneye daha kalabalık gidelim derim gelemeyenlere!

Yazar

Yorum Yaz

Pin It
Bu sitedeki tüm içerikler Digital Millennium Copyright Act ve 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserlerini Koruma Kanunu'na istinaden koruma altındadır. Buradaki hiçbir içerik (Yazı, Fotoğraf, Video vb.) site KULLANIM ŞARTLARI'nda da belirtildiği üzere izinsiz olarak kopyalanamaz, alıntı yapılamaz, başka yerde yayınlanamaz

© 2019 Tasarım Blogger Tasarım.