Casa denilen, pansiyon tarzı evlerde kalmıştık evin sahibiyle aynı bahçe hatta bazen aynı dairede birlikte. Genelde 1 veya 2 odalarını ziyaretçilere kiralıyorlar ve isteğe göre kahvaltı, öğle ve akşam yemeği hazırlıyorlar size. Hayatımda otellerde bulamadığım kadar lezzetli yemekleri yedim ki bizim mutfağımızdan çok farklı bir mutfakları olmasına rağmen. Elbette oteller de var konaklamak için; ama biz bu şekilde yaparak ailelerin geçimine yardımcı oluyorduk.
Bir şehirden diğerine gitmenin en rahat yolu Viazul denen otobüs şirketini kullanmaktı. Sadece turistlerin turistik Küba parası ödeyerek binebildikleri taşıtlar yani her yolcu turist. Araba kiralamak, olmayan tabelandırma, ışıklandırma ve yol çizgileri nedeniyle önerilmiyordu hiç bir forumda. Geçirdiğim en güzel yolculuklardı o otobüstekiler diyemeyeceğim; ama belli başlı şehirleri ziyaret ettiğimizden otobüste tanıştığımız arkadaşlarla bazen yemeğe bazen bara gittiğimiz oldu; yani sosyalleşmenin yeriydi. Brezilyalısı, Fransızı, Japonu, Almanı, İtalyanı, Avustralyalısı birçok arkadaşımız oldu diyebilirim.
Gezdiğimiz yerler içinde en çok Trinidad ve Vinales büyüledi beni. Ne tesadüftür ki ailecek gezenleri yani çoluk çocuğuyla, hep buralarda gördük. Belki de Havana çok büyük bir şehir olduğundan, Varadero da tatil köyü mekanı olduğundan farketmedik çocuklar ne yapıyor diye. Tabii Alaz ve planı da olmadığından algıda seçicilik olayı da yoktu o zamanlar bizde 🙂 Trinidad’ta kaldığımız casa sahiplerinin torunu vardı kıpırdak yerinde durmayan bir çocuk. Yanımıza gelirdi merakından ötürü bahçelerinde yemek yerken biz. Büyük iki akvaryum vardı bahçede, rengarenk balıklarla dolu. Alaz orada olsa bayılırdı, hatta önünden kaldıramazdık saatlerce 🙂
Vinales’te kaldığımız casanın sahibi Lumino, (hikayesini okumanızı öneririm) ayrılacağımıza yakın, ‘Sizi çok sevdim, seneye gene gelin; ama yanınızda bebek de getirin. Siz gezersiniz yine, salsa yapmaya gidersiniz geceleri, ben bebeğe bakarım burada’ diyecek kadar samimi ve sevgi doluydu. O an ışık yanmıştı beynimde ‘Böyle bir yere çocukla da olsa gelinir’ diye. Vinales ve civarının doğası, havası ve aktiviteleri çocuklu aileler için ideal. Akşamında deliksiz uyuyacakları kesin!
Havana’da yılbaşı haftası gece gündüz ev partileri oluyordu; evlerden gelen müzik seslerinden ya da balkonlara doluşan insanlardan anlıyorduk. Çoluk çocuk hep birarada.
Trinidad’da günübirlik bir geziye katıldığımızda Avustralyalı bir aileyle tanıştık. 6 yaşlarında ikiz kızlarıyla geziyorlardı Küba’yı. Tur rehberi küçük kızları etkilemek için bazı değişik bitkileri gösterdiğinde kızlar ‘Aa biz bunları Amazonlar’da da gördük’ deyince eşimle ‘Oha’ demiştik! Kızlar o gün her yola her duruma uyum sağladılar biz yetişkinlerle birlikte. Hatta bir şelalenin kaynağındaki suya atlayıp yüzdüler babalarıyla, ben su soğuk diye çekinip girmemiştim. Şehre dönüş yolunda ki artık hava kararmıştı, biri annesinin diğeri babasının dizinde uyuyakaldı. Gezideki herkesi olgun davranışlarıyla kendilerine hayran bırakmışlardı, ayrılırken öpücük yollayıp, el salladık ufaklıklara, onlar da bize. Casa yerine bir köy otelinde kalıyorlardı, belki de çocuklarla daha rahat etmek için konfor açısından.
Havana’da yılbaşı gecesi, yaz mevsimi olmamasına rağmen hava 25 derece falandı. Bir adetleri vardı yaşayarak öğrendik. Saatler 12’yi gösterdi mi, Kübalılar evlerinin balkonu veya penceresinden bir kova su atarlarmış aşağıya, sokağa. Dertler, sıkıntılar gitsin diye 🙂 Bazı çocuklar, o atılan suların altına koşuyorlardı hem eğlenmek hem serinlemek için. Biz büyüklerse ‘Aman ıslanmayalım’ diye kaçışıyorduk nedense?!
Küba’daki son günlerimizdi sanırım, Piaza Vieala adlı meydandaydık Havana’da. Ortalıkta sevimli bir sokak köpeği kendi halinde geziniyordu. Kübalı bir baba ve pusetteki dünya tatlısı kızı yanımızdan geçerlerken kız köpeği gördü ve kendini pusetten aşağı atıp koşturdu uslu uslu duran köpeğin yanına. Boynuna sarıldı, öptü kokladı, oynadı ağzı kulaklarında mutluluktan. Biz dahil birçok turist binalara bakmayı bırakıp kızın köpekle fotoğraflarını çekmeye başladık. Belli ki köpek de aileler de alışıktı böyle durumlara. Küçük kız hevesini alıp yorulana dek oynadı köpekle uzun uzun. Gezerken, korkmak yerine hayvanları seven bir çok Kübalı çocuk dikkatimizi çekmişti.
Havana’da bulunan Çikolata Müzesi önünde kuyruk vardı bir bardak çikolata için. Biz de girdik içeriye tabii ki. Bayram yeri gibi, çoluk çocuk herkes birarada ve mutlu muhabbetleriyle çikolatalarını yudumluyorlardı. Aynı olayın benzerini Vedado’daki Coppelia dondurmacısında yaşadık. Oskar adayı Çilek ve Çikolata (Fresa i Chocolate) filmini izleyenler hatırlar belki ilk sahne burada geçiyordu. Sıraya girdiğimizde dondurma için insanları gözlemliyorduk, ilk günlerimizdi Küba’da. Çocuklar aileleriyle ve büyük bir heyecanla dondurma kuyruklarında bekliyorlardı. Sıra ilerledikçe en küçüğünden büyüğüne gözlerindeki parıltı mutlaka görülmeli. Coppelia ile ilgili ayrıntılı yazımı burada bulabilirsiniz.
Geriye dönüp bakınca çocuklarla Küba’ya gitmenin tek dezavantajı bebek bezi, mama gibi bize göre ihtiyaç onlara göre lüks olan şeylerin azlığı veya yokluğu olabilir. Bez aşamasını geçmiş olan çocuklarla Küba’ya gitmek, aile için çok eğlenceli ve çocuk için çok öğretici bir gezi deneyimi olur mutlaka. Özellikle de günümüzün bir oyuncağın değerini bile bilmeyen çocuklarının aklını başına getirir biraz 🙂 Öte yandan biz gitmeden Hepatit aşısı olmuştuk, gene de şişelenmiş su içtik yediklerimize pek dikkat etmesek de. Casa’larda hijyen (tabii ev sahibine bağlı) vardı; ama dışarıda yediklerimiz ne kadar kontrol ediliyordu bilemem; ama ishal için yanımıza aldığım İmodium ilacını kullanmamıza hiç gerek kalmadı.
Eğer siz de Küba hayali olanlardansanız ve çocuklarınız var diye bunu erteleyenlerdenseniz bence hemen uçak biletlerinizi alın, aşılarınızı yaptırın ve yola koyulun. Ben Alaz’la giderdim, hatta bir gün gideriz diyebilirdim; ama dünyada o kadar çok gezip görecek yer var ki aynı şehre iki kez gitme lüksümüz bile yok. Küba’yla ilgili ayrıntılı hem de detaylı yazılarımı diğer bloğumda anlattım Küba Günlüklerim adı altında. Gitmeyi planlarsanız her konuda yardımcı olmaya çalışırım.
2 Yorum Var
aa bak baska blogun oldugunu bilmiyordum canim ya supermis bir cirpida okudum kuba gunluklerini 🙂 bu arada dedigin gibi gidicek okadar yer varki ayni yere bidaha gitmek zor gibi 🙂 gerci iskocya ve irlandayi gormek icin geldigimde ikinci kez bi gunlukte olsa londra yapabilirim hehehe:)))
Esra, o zaman mutlaka tanışırız Londra'ya uğradığınızda 🙂
Evet diğer blog benim bebek oncesi ordan burdan yazılarım 😉 Arada ben bile okuyorum ne güzel gezmişiz diye, insan unutuyor çok çabuk.