E-postama tiyatro haberleri gelir yıllardır; ama malum Alaz doğunca son 1.5 senedir neredeyse okumadan siliyordum bu haberleri. Geçen gün bir çocuk oyunu reklamı gördüm ve silemedim. Hatta iyice araştırıp kaç yaşındakilere uygun diye bulmak için birkaç saat harcadım yorumları okurken. Oyun hakkında hiç bir fikrim yoktu; ama yorumcular izledikleri en iyi çocuk tiyatrosu olduğunu yazmışlardı. Yaş sınırı olmadığını okuyunca ve hatta ‘18 aydan küçükler için bilet almanıza gerek yoktur‘ ibaresini görünce hemen bilet aldım. Sabırsızlıkla oyun gününü bekledim.

Hiçbir şeyden haberi olmayan Alaz, attaya gidiyoruz diye seviniyor, öte yandan giydirirken mızırdanıyordu. Evden çıkmadan yemek yedirmeye çalıştım, dışarıda bakınıp eğlenmekten yemez diye; ama başarılı olamadım. Çantama meyve ve yoğurt doldurup çıktık ve koşarak trene yetiştik Londra West End’e gitmek üzere. Trende yedirmeye çalıştım tekrar (tipik Türk annesi) biraz kek, biraz meyve, biraz da haşlanmış sebze. Amacım, karnı tok olsun da oyun sırasında meme diye tutturmasındı! Halbuki oğlumu ne kadar da yanlış tanımışım…

Tam oyun başlamak üzereyken aldık yerlerimizi Dora the Explorer, The City of Lost Toys‘u izlemek üzere. Alaz yaşında belki 1-2 bebek daha vardı, diğerleri iki yanımızdakiler de dahil hep konuşabilen, koşabilen, sayı bile sayabilen yaşlardaydı. Oyun başlar başlamaz Alaz merakla gözlerini dört açtı ta ki ara verilene dek gık bile çıkarmadan hafif bir gülümsemeyle izledi oyunu. Şarkı söylediklerinde bir eliyle dizine vurup ritm tutuyor, arada bir de girişte verdikleri yıldız şeklindeki kağıdı sallıyordu diğer eliyle. Ben de hayretle oğlumu izliyordum; büyümüştü de tiyatroya mı gelmişti? Üstelik anlamadığı bir dilde ve farkındaydı sanki olup bitenin, oyunun konusunun. Kucağımda oturduğu için arada bir eğilip yüzüne bakıyor, gözlerindeki hayranlığı ve dudaklarındaki gülümseyişi görünce başından öpüyordum iyi ki gelmişiz diye.

Aranın bitmesini sabırla bekliyor, yandaki kızdan da gözünü alamıyor!

Ara verildiğinde etraftaki anneler çantalarından meyve, sandviç tarzı yiyecekler çıkarıp verdiler çocuklarına. Bu fırsattan ben de yararlanıp muz yedirdim Alaz’a. Neşesinden önümüzde oturan 4 yaşlarındaki kıza elindeki kağıtla dokunuyor, kız Alaz’a sinir olup kızıp bağırdıkça, Alaz gülüp tekrar kolunu uzatıyordu. Tabii Alaz oyun oynamak istiyordu; ama annesi de ben de durumu ne kıza ne de Alaz’a anlatamıyorduk. Sonra sol yanımızda dondurma yiyen 5 yaşlarındaki erkek çocuğa taktı. Çocuğun omzuna dokunup ‘Bebe, bebek‘ diyordu. Annesiyle gülümseştik; ama çocuk çok ciddiydi. Alaz’ın elini kolunu tutup ‘Sen kendin bebeksin a şaşkınım’ dedim. Sağ yanımızda elinde ışıltılı parıltılı bir oyuncak olan kıza da hayran hayran baktı epey. Bir ara da arkada oturanlara laf attı. Ardından oyunun ikinci perdesi başladı.

Alaz ilgi ve dikkatinden hiçbir şey kaybetmeden oyunun sonunu getirdi. Hatta bir ara kollarını kaldırmış sahnedekilerin dansını taklit ediyordu gülerek. Bazı yerlerde de oyuncular çocuklardan bir takım şeyler yapmalarını istiyorlardı. Örneğin; zıplamalarını, 5’e dek saymalarını, yes/no ve uno/dos demelerini (oyun genelde İngilizce’ydi, ama arada bazı İspanyolca kelimeler de geçiyordu), ellerindeki yıldızlı kağıtları sallamalarını falan. Alaz’ı da kucağımda zıplatıyordum ve çok hoşuna gidiyordu herkesin yapabildiklerini yapmak ya da yapmaya çalışmak. Hatta bir ara çocuklar ‘Yes!‘ diye bağırdıklarında geriden de olsa Alaz’dan ‘yess‘ sesi çıktı 🙂 Böyle anlarda kafasını öpmekten kendimi alamıyordum. Kendi mutlu olduğu kadar beni de çok mutlu etti.

Köpüklere mi baksa sahneye mi?

Oyun biterken başımızdan aşağıya köpükler atıldı. Onların da farkına varan Alaz mutluluktan bayılmak üzereydi 🙂 Oyun bitti ve toparlanmaya başladık. Sanki 40 yıldır tiyatroya gelirmiş gibiydi, hiç yadırgamadı. Halbuki perde kapanıp biz gitmek için ayağa kalktığımızda ağlar diye düşünmüştüm. Beraber lobiye çıktık, bebek arabasını bulduk ve görevliden rica ettik bizim için merdivenlerden giriş katına çıkardı. Alaz’ı içine yerleştirdiğimde hala sımsıkı tutuyordu kenarları yırtılmış yıldızlı kağıdı. Oyun boyunca elinden bırakmadığı gibi eve gidene dek de ne trende ne de babasıyla buluştuğumuzda elinden bırakmadı ta ki evdeki oyuncakları ilgisini çekene kadar.

Oyun çıkışında

Çocuk oyununa yıllar olmuştu ben gitmeyeli. Konusu kısaca, annesinin 1. yaşgününde hediye ettiği Teddy ayısını kaybeden Dora adlı kız çocuğunun, arkadaşları, harita, yıldızlar ve izleyiciler yardımıyla önce kaybolan oyuncakların durduğu Kayıp Oyuncaklar Şehri’ni bulması ve orada oyuncak ayısına kavuşmasıydı. Çocuk tiyatrosunun en güzel yanı, sonunun hep mutlu bitmesi olmalı. Okuduğum yorumlara hak verdim, açıkçası benim de izlediğim en iyi çocuk oyunuydu şimdiye dek. Hatta Alaz sayesinde belki de en mutlu olduğum oyunlardan biriydi. Üniversitede tiyatro sahnesine çıkmamış olsam kesin en mutlusu diyebilirdim; ama az da olsa sahne tozu yuttuğum zamanlar da mutluydum ki zaten Alaz da oradaki mutluluğumun eseri.

Not: Sonradan Dora’yı televizyonda da izledik. Türkiye’de de oldukça bilinen bir karaktermiş, biz ancak öğrendik 🙂

Yazar

5 Yorum Var

  1. çocuklar canlı performansı her zaman daha çok beğeniyorlar, ben de kızımı ilk defa 2,5 yaşlarındayken Çilek Kıza götürmüştüm ve bayılmıştı… bir iki ay sonra da sinemaya gittik, 10-15 dakika sonra sormaya başladı "Anne, ablalar abiler ne zaman çıkacak, ne zaman şarkı söyleyecekler dansedecekler" diye… yani anlayacağınız o yaşlarda sinemayı pek sevmedi… İşin içinde hele hele bir de müzik olunca zaten bayılıyorlar tiyatroya… çocuklarımızın hayatından tiyatroyu eksik etmemek dileğiyle bol gezmeler diliyorum:) Alaz'ı da bol bol öpüyorum…

    • Teşekkürler 🙂 Tiyatro sinema ve televizyona göre çok daha ön sıralarda olur umarım hayatları boyunca da.

Yorum Yaz

Pin It
Bu sitedeki tüm içerikler Digital Millennium Copyright Act ve 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserlerini Koruma Kanunu'na istinaden koruma altındadır. Buradaki hiçbir içerik (Yazı, Fotoğraf, Video vb.) site KULLANIM ŞARTLARI'nda da belirtildiği üzere izinsiz olarak kopyalanamaz, alıntı yapılamaz, başka yerde yayınlanamaz

© 2019 Tasarım Blogger Tasarım.