Bu defa hareketli ve yürüyen bir çocukla ilk 4 saatlik başbaşa yolculuğuma çıktım Gezgin Anne olarak. Havayolu şirketi THY idi; en kötüsü hosteslere derim Alaz’ı biraz tutar mısınız diye düşündüm. Babamıza el sallayarak güvenlik kontrole ilerledik.
Bebek arabası hafif, tek elle açılıp kapanabilen tipte olduğundan ve Alaz yürüyebildiğinden işim kolaydı. Suluğundaki suyun da tadına baktıktan sonra hatta güvenlik görevlisiyle viski için henüz erken muhabbeti yaptıktan sonra Boots’a Alaz’a süt almaya koşturduk. O sırada yanıma orta yaşlı bir kadın geldi. Meğer aynı uçağa bineceğimizi anlamış ve dil, yol bilmediğinden bize takılmak istemiş. İki çocuğa bakıyormuş Londra’da bir Türk aile yanında kalıp. Sohpeti hoştu, bakıcı olduğundan Alaz’la da iyi anlaştı. Hatta ben bebek arabasını katlayıp havayolunun verdiği poşete koyarken, bir yandan o yana bu yana saçılmış çantalarımdan, bir yandan da ayakları üzerine basıp uçak uçak diye ordan oraya koşturan Alaz’dan gözümü alamadığım anda Alaz’a elini uzatarak yardımcı oldu bana. Bebek arabasını orada paketleyip bıraktım. Çantamızı düzenleyip, omuzladım ve camlara yapışmış Alaz’ın elinden tutup uçağa bineceğimiz koridora yürüdüm. Uçağa binerken gazete seçen insanlara imrendim bir kez daha. Acaba o günler de gelecek miydi? Elbette! Şimdi yürüyerek uçağa binmesi bile mucizeydi geçen seneye göre 🙂
3 kişilik sıramızda birisinin olması beni şaşırtmadı; pencere kenarına Alaz’la geçtik zor da olsa. Fakat bize yol veren bayın yanımıza oturması bana oha dedirtti! Keşke Alaz’a da koltuk alsaydık dediğim ilk andı 16 aydır. Uçak tıklım tıklım doluydu malesef bayram seyran değilken. Daha önce eşimle olan yolculuklarımızda bile ekstra bir koltuk boş kalıyordu yanımızda Alaz için. Yola 1-0 yenik başlıyordum. Neyse ki şartlar yol sonuna doğru değişti tabii Alaz sayesinde. Yanımızda oturan genç, Rafuel, Brezilya kökenli olmasına rağmen Türkçe biliyordu az da olsa. Alaz’la muhabbet yaratmak için elinden geleni yapıyordu. Yere attığı oyuncakları/yiyecekleri alıyor, elindeki mandalinayı küçük sihirbazlıklar yaparak kaybediyor, bildiği Türkçe kelimelerle iletişim kuruyordu. Kız arkadaşı Türk olduğundan neredeyse her ay Londra’dan Türkiye’ye gidiyormuş, hatta bu kez Kapadokya’ya gideceklerini duyunca iç geçirmedim değil henüz o bölgeye ayak basmadığımdan ötürü.
En zoru yemek servisi sırasındaydı. İkimize düşen daracık yer nedeniyle ne çantama uzanıp önlük, ıslak mendil çıkarabildim ne de istediğim diğer şeyleri yapabildim. Hosteslere rica edip önümüzdeki bayın koltuğunu dik konuma getirtmesini sağladım. Ardından Alaz’ın seveceği içinde pilav olan menüyü seçtim içecek olarak da özlediğim ayranı. Alaz’ı pencere tarafındaki bacağımın üzerine oturttum -bir süre sonra uyuşmaya başlasa bile- böylece sağımızda oturan kişinin tabaklarına uzanamayacaktı. Rafuel çok yardımcı oldu yemek servisi sırasında. Tabakları sırayla açıp yedik, Alaz’ın eline tutuşturduğum ekmek sayesinde de biraz rahatladım; ama gene de masadakilerin yarısı yerde son buldu! Yiyeceklere burun kıvırdığından sabah babasının yaptığı kreplerden yedi. Hatta Rafuel’e de ikram etti. O da Alaz’ı kırmayıp ikramlarını kabul ediyor, tabaklarımızı toparlıyor, içeceklerimiz dökülmesin diye uğraşıyordu. Ayrılırken ne kadar teşekkür ettiysem azdır.
Yemek sonrası yorulan ve de iyice sıkılan Alaz’ı bezini değiştirmek amacıyla yürüyüşe çıkardım. Tuvalete gidene dek her sırada durup birileriyle muhabbet etti. Bezini değiştirirken sırt üstü yatırınca rahatladı çocukcağız, sırtı dinlendi belli ki. Yerimize dönüş yolunda da çocuklarla oyalandı bir süre daha. Ardından yine sıkıştık köşemize. Kitaplarına baktık biraz, abur cuburlarından yedik. Tepemizdeki ışıklarla oynadık, ‘Burda bir kuş varmış, bu tutmuş, bu kesmiş, bu pişirmiş, bu yemiş, bu da okuldan gelmiş, hani bana hani bana demiş’ yaptık, şarkı söyledik. Rafuel’in yanındaki bayanın balonumsu yastığına el koyduk. Uçak inişe geçtiğinde benden mutlusu yoktu heralde! İniş için sakladığım diğer mandalinayı yerinden çıkardım ve zaten rahatsız olan kulaklarının acımasını önlemek için yedirdim. Kalkışta da süt vermiştim basınç farkı etkisini azaltmak için. Uçak malesef körüğe yanaşmayıp pisti boylu boyunca geçti, saatlerdir uyanık olan Alaz’ın uyuklamasına engel oldum.
Uçaktan en son inen bizdik, yere bırakılmış bebek arabamızın yanına gidip poşetten çıkarmaya çalışırken görevlilerden biri gelip yardımcı oldu. Terminale götürecek otobüse son binip ilk inen biz olduk. Pasaport kontrolü ve ardından bagaj alım noktasını geçtikten sonra ev yolunda Alaz uyudu kucağımda. İçimden Alaz’ın bu zorlu yolculuk sırasında beni hiç üzmediğini ve ne kadar anlayışlı ve uyumlu bir çocuk olduğunu geçirip teşekkür ettim kendisine. Yapısı mı böyleydi yoksa 10. haftasından itibaren uçaklara sık sık inip binmesi mi, kıtalar aşması mı onu böyle bir çocuk yapmıştı?
4 Yorum Var
Ağaç yaşken eğilir:)
Sanırım haklısınız 🙂
ben de ilk bebekle yalnız yolculuğumu kızım 16 aylıkken yapmıştım. gece kalmalı aktarmalı bir yolculuktu. seyahati seven bir cocuk ve anne olunca sorun olmuyor :)) belli ki Alaz da seyahati seviyor.
Aktarmalı yolculuk yürüme çağındakilerle zor olmalı. Sorun olmadığına sevindim. En fazla 11 saat uçtuk; ama hepsi direk uçuşlardı şimdiye dek.
Sevgiler, Deniz