Geçenlerde Oxford Street’ten geçerken içim gitti o güzelim dükkanları gezmek için demiştim ya. Plansız bir Pazar günü, oğlanı bıraktım babasına, atladım gittim Bromley Glades Shopping Centre’a. Maksat gezinmek aslında; ama Kanarya Adaları tatili için bir ihtiyaç olur, yılbaşı için ufak bir hediye olur onları da almak boynumun borcu.
Gezgin Anne, gezdiği şehirlerde alışverişten uzak duran bir insan aslında; ama kadın olmanın verdiği bir alışveriş merakı da var içimde zaman zaman hortlayan. Özellikle de oğlum doğduktan sonra ona birşey almadan dönmez oldum gittiğimiz yerlerden. Bromley’e ayak basar basmaz da Mothercare’de buldum kendimi. ELC’nin oyuncaklarından gözlerimi alamadım; tabii o ana dek babasına yani eve 3-5 mesaj atmışımdır durumları sormak için. Birkaç oyuncağın fotoğrafını çekip yolladım eşime ‘Acaba Alaz’a bunu alsak mı?’ diye.
Ardından sırasıyla Gap, H&M, Marks&Spencer’ı gezdim ağır ağır, sakin sakin, bakına bakına. Çarşıya gidip de kendim için birşeyler almaya fırsat bulamam Alaz’la. Denemek için giy-çıkar olayları sabretmeyi henüz bilmeyen bebekler için hayli sıkıcı, özellikle de erkek olanlar söz konusu olunca 🙂 Gezgin Anne neden oğlunu da götürmedin madem diyenlere cevabım yani; ama alışveriş merkezi içindeki yılbaşı süslemelerini, çoluk çocuklu aileleri görünce özledim oğlumu zaten. Birşeyler eksikti, farkediliyordu yokluğu. Az ilerdeki kadın çocuğunu besliyor, bir diğeri oğlunun elinden tutmuş yürütüyordu. Algıda seçicilik mi yapıyordum yoksa herkes çocuğuyla alışverişte miydi? Dayanamadım aradım babasını, Alaz uyanınca kalkıp gelsinler diye.
Noel baba için süslü püslü yer yapmışlar, çoluk çocuk giriş ücreti ödeyip, sıraya girip Noel babayla fotoğraf çektiriyorlar ve ondan birer hediye alıyorlar. Çocukların Noel babadan hediye beklemesi, hatta hediye getirsin diye uslu durması, beğendikleri hediyeleri listeleyip Noel babaya mektup göndermeleri falan çok değişik bir kültür. Hatta bana soran oluyor bazen ‘Sizin geleneklerinizde Noel baba yoksa ileride Alaz ne yapacak?’ diye. Neyse, alışveriş merkezinde Noel süslemeleri için özel mağazalar kurmuşlar, sadece kart ve süs satan. Bu arada hediye almak ve kart yazmak olmazsa olmaz bu yabancılarda. Sonra da onları süslenmiş ağacın altına sıralamak ve Boxing Day gelince açmak, yani 26 Aralık’ta. Zaten onlarca yalnız erkeği tek başına alışveriş yaparken görmek yılın bu zamanına özgü birşey.
The Body Shop, French Connection ve Whittard’ın çaylarına da göz atıp son durağım olmazsa olmaz Boots mağazasına uğradım. Alaz’a şurup, ıslak mendil, bize yara bandı, ağrı kesici, güneş kremi yani tatil valizinin vazgeçilmezlerini tamamladım. Zaten o sırada babası ve Alaz gelmiş, beni Mothercare önünde bekliyorlardı.
Bromley High Street’te vurmalılarla canlı müzik yapanlardan gözünü alamıyordu oğlum, beni bile farketmedi neredeyse! Ona bir araba seti ve bir düzine don alıp (evet, kaka terbiyesine başlıyoruz yavaştan) zar zor çıktık bir saat sonunda dükkandan. Yılbaşı ve Noel nedeniyle ELC oyuncaklarını yığmışlardı dükkana, çocuklar için dev bir oyun evi olmuştu adeta. Dışarıdaki atlıkarıncayı farkeden Alaz’ın isteğini kıramadık. Daha birkaç hafta önce o dönen şeyin ne olduğunu bilmezken, Hyde Park Wonderland‘inden sonra kaçırmaz olmuştu bu tür binilebilen oyuncakları. Alaz atlıkarıncada dönerken yağmur başladı, zor attık kendimizi bir restorana. Mama sandalyesi olsa da çocuk menüsü olmayan bir yer Miso; ama noodle-larını çok sevdiğimiz ve sık sık gittiğimiz bir uzakdoğu lokantası. Alaz bizim yemeklerin tadına baktı, hatta garsonlara laf attı ‘Bakın nasıl da yiyorum!’ dercesine. Sonunda bir şeker kaptı şirinliği nedeniyle restoran sahibinden. Tabii hayatında, eline uzatılan ilk şekerdi. Babasıyla gözgöze geldik, belki ne olduğunu bilmez, yere atar, araba gibi masa üzerinde sürer veya bize sorar diye umuyordum. Bana ‘aç’ diye uzatınca şaşırdım. Şeker ambalajının renkleri mi cazip gelmişti yoksa? Karşı çıksam daha çok isteyecek, diye açtım. Elime uzanıp aldı ve hemen ağzına götürdü lolipopu. Biraz ağzında tuttuktan sonra geri istedim, vermedi. ‘Bugünlük bu kadar yeter, devamı yarın akşam yemekten sonra’ dedim. O zaman verdi. Tabii ki şekerin geri kalanını bir daha göremedi. Nasıl olur da hiç görmediği (ya da benim görmediğini sandığım), tatmadığı (tatmadığından eminim) ve bilmediği birşeyi, aldı, ağzına götürdü ve sevdi. Ambalaj mı, koku mu? Fareli köyün kavalcısı misali şeker firmalarının çocuklara bir büyüsü mü bizim farkedemediğimiz. Neyse ki şimdilik unuttu.
Lolipop resmi: http://www.flickr.com/photos/siapics/3922116947/lightbox/