Kanarya Adaları’ndaki dördündü günümüzde etrafı arabayla keşfetmeye çıktık. Maspolamas’a yani adanın tam güneyine gittik. Keskin virajlı ve okyanus manzaralı yollar muhteşemdi. Playa de Ingles yani İngiliz plajı, Avrupa’nın en ünlü tatil beldelerinden biri. Maspolamas yakınlarında. 20. yüzyıl başlarında bir takım bohem insanlar gelip yerleştiği için İngiliz plajı denmiş. Oysa ki o bohemler Fransız asıllıymış. 6 kilometre uzunluğundaki kumsalı, Sahra Çölü’nün bir uzantısı olarak görülmekte. Gördüğümüz kum tepeleri, kum girdapları, altın renkli kumu ve El Oasis ismiyle bunu doğrular gibi. 1960’lardan sonra bölgede dev oteller, alışveriş merkezleri, kafe ve restoranlar inşa edilmiş. O zamandan beri de her sene yaz-kış milyonlarca turist çekiyor. Çocuklara uygun sahili ve kumları olsa da, gündüz alışveriş merkezi ve plajdan başka yapılabilecek fazla seçenek yoktu. Geceleri de tüm bölge bir gece klübüne dönüşüyormuş. Hiç çocuk dostu değil, şimdiki bize göre değil yani 🙂
Sahilde çok rüzgar vardı. Uzakta gördüğümüz köpüklü dalgalar denize giremeyeceğimizi gösteriyordu. Gelmişken biraz kumsalda yürüyelim istedik; ama şahsen sonradan pişman oldum. Nedeni, ilerleyen satırlarda. Rüzgar ve güneşten etkilenmesin diye Alaz’ın açıkta kalan yüzü, kolu ve ensesine güneş kremi sürdüm. Sonra babasının sırtına yerleşti ve attık kendimizi çöllere. Kum ayaklarımızın altında kayıyor, çöldeki gibi kum şekilleri yaratıyor, saatte 25 kilometre esen rüzgar 20 metre önümde yürüyen eşimin ayak izlerini yok ediyordu. Az ilerdeki tepeye vardığımızda babası Alaz’ı bana bırakıp fotoğraf çekmeye koyuldu. Manzara harikaydı; ama rüzgar gittikçe güçlendi mi ne her tarafımız kum olmuştu. Alaz’ı rüzgarın ters yönüne çevirsem de, yerden kumları avuç avuç alıp havaya atmasına engel olamadım. Tabii o kumlar da saçına, gözüne, ağzına doldu. Kumsaldan ayrılıp otoparka varınca Alaz’ı temizlemeye giriştim. Güneş kreminden ötürü tüm kumlar yüzüne yapışmış, çocuğun teninden ayrılmak istemiyordu adeta. İki litrelik su şişesini Alaz’ı temizlemekle harcadıktan sonra arabaya binip oradan kaçtık.
Alaz’a yemek yedirecek mekan ararken Arguineguin’de trafiğe takıldık. Geldiğimizden beri gördüğümüz en gelişmiş ve en büyük yerleşim yeriydi. Deniz kıyısında bir yaya yolu vardı kayalıklar üzerinde bir akşamüzeri yürüyelim dediğimiz. Puerto Rico’daki otel yığınları arasından rüzgarlı zamanlarda korunaklı olduğu için tavsiye edilen Amadores’e vardık. Çok kalabalıktı, iki katlı otoparkında park yeri bulmak için birkaç tur atmak zorunda kaldık. Sonunda arabaya park yeri, Alaz’a ve kendimize de yeme-içme yeri bulduk.
Amadores plajında boş alan yoktu neredeyse. Şezlonglar yayılmış sahilin büyük bir kısmına dipdibe. Fakat deniz ve denizden itibaren ilk şezlong arası 25 metre kadar var. O 25 metrelik kum alan da havlusuyla gelen ve şezlonga oturup para vermek istemeyenler için. Denize girense sadece çocuklardı hemen hemen. Yeterince ısınmamış olsam da gitmeden önce bir dalıp çıktım turkuaz renkli sularına Atlas Okyanusu’nun. Bu plaj da tıpkı Anfi Del Mar gibi el yapımıydı, yani doğal değil. Plajdaki kumların Bahamalar’dan getirildiği söyleniyor.
Dönüş günü tekrar uğradık Amadores plajına. Tüm geziyi okumak isterseniz Alaz Kanarya Adaları’nda yazısına buyrun.