London Science Museum olarak bilinen Londra Bilim Müzesi, 1857’de Londra’nın müzeler bölgesi olarak bilinen South Kensington‘da açıldı. Sanayi devriminden bugüne dek teknik gelişim sürecini gösteren pek çok eser sergilenmekte. Her sene 3 milyona yakın ziyaretçisi olur. Tabii bu ziyaretçiler yakındaki iki büyük müzeyi de gezerler: Natural History Museum (Doğal Tarih Müzesi) ve Victoria & Albert Museum (dünyanın en büyük dizayn ve sanat müzesi).
Alaz son zamanlarda tam bir tren çılgını oldu. Kitabı, oyuncağı, gerçeği nasıl olursa olsun trene tapıyor. Araba ve uçak da favorisi olunca Science Museum’a gitmek farz oldu. Geçen haftasonu biz de trene bindik ve Alaz’ı Londra Victoria tren istasyonuna götürdük. ‘More tren more tren Aza more tren görecek’ diyerek hem İngilizceyi hem Türkçeyi katlederek trenler arasından uzaklaştık müzeye gitmek için.
Cumartesi saat 11 olmasına rağmen Natural History Museum‘un ana kapısı önünde sıra olmuş, yan kapıları açıldığı halde onlarda da uzun sıralar oluşmuştu. Neyse ki Science Museum’da sıra yoktu. ‘Çocuklara uygun ne tür aktiviteler var?’ diye panoya ve broşürlere bakıp 3. kata, çocuklar için de uygun bir galeriye çıktık. Launchpad, 8-14 yaş arası çocukların fizik sorularına uygulamayla cevap veren bir bölüm. Değil çocuklar, çeşitli şovlar ve demolarla biz yetişkinlerin bile eğlenip, çok şey öğreneceği bir yer. Alaz’ın kaldıraç deneylerinin anlamını çözmesi için henüz erken olduğundan story telling denilen hikaye anlatılan odaya geçtik. Genç bir müze görevlisi, yerlere atılmış minderlerin üzerine oturan küçüklü büyüklü çocuklara uçan balon hikayesi anlatıyordu. Alaz da dikkatle dinledi yirmi dakikaya yakın. Sonra sıkılmaya başladı, hikaye İngilizce olduğundan mı? Yoksa aynı mekanda pek de hareketsiz oturduğundan mı bilinmez?
Üçüncü katta babası kadar benim de ilgimi çeken Fly Zone uçuş simulatörleri bölümüne takıldık. Kendi jetini kendin kullanabileceğin üç boyutlu, 360 derece dönebilen kapsüllerde beş dakikalık harika bir deneyim. İkişer kişilik olduğundan ve tabii ki Alaz yanımızda bulunduğundan deneyemedik. Bir dahaki sefere ya kalabalık gideceğiz ya da Alaz’ın 9. yaş gününü bekleyeceğiz ne yazık ki…
Pattern Pod, özellikle 5-8 yaş arası çocuklar için tasarlanmış. Duyularımız aracılığıyla çeşitli fiziksel olayları tecrübelemek üzerine kurulu. Araştırma ve oyunla öğrenmeyi destekleyen bir bölüm. Yaş itibariyle Alaz’dan çok bize yönelikti bu bölüm de.
Sonunda en alt kata indik, 5 yaş ve altındakilere özel bölüme: The Garden (bahçe). Odalardan birinde Bubbles adlı şovu izledik. Gösteriyi hazırlayan, çeşitli araç gereçleri kullanarak köpük balonlardan şekiller yaptı. Ana maddesi bulaşık deterjanı, su ve biraz da gliserin olan, çocukları olduğu kadar biz büyükleri de eğlendiren baloncukları izlemek keyifliydi. Üstelik uçanından, insanı içine alanına, helyum gazıyla uçurulup, buz taneleriyle top şekline getirilenine dek değişik şekillerde ve boyutlarda balonlar çocuklara ve büyüklere basit bir bilim dersi de sunuyordu.
Ardından 3-6 yaş için hazırlanmış bölüme geçtik. İnteraktif oyunlarla bilimin a,b,c sini öğrenmeye. Dev legolarla ve örülmüş halatlarla yapı; yağmur, baraj ve kanallarla su; lambalarla ve görüntülerle ışık; plastik çizme ve metal spirallerle ses çeşitleri tanıtılıyordu müzenin en minik ziyaretçilerine.
Önce girişte tavanda yeralan disko topu hoşuna gitti Alaz’ın. Gözlerini renkli dönen ışıklardan alamadı. Ardından kendini farklı farklı gördüğü aynalara takıldı. Sonra sarı plastik çocuk çizmeleri, çakıl taşları ve metal spirallerde sesin nasıl farklı çıktığını kendisi deneyerek gördü. Ardından bizi okuyan ve tanıyanların bileceği üzere, su bölümünü keşfetti…
Bir köşeden çocuklara özel, turuncu renkte, su geçirmez yeleklerden alınıp giyiliyor. Kollar sıvanıyor ve hafif klor kokusu gelen su kanallarında oyun başlıyor. Şöyle anlatayım… Ne de olsa su konusu mesleki açıdan uzmanlığıma girer. Tepede bir duş başlığından su akıyor ve bu su geniş bir haznede toplanıyor. Değirmenler sayesinde bir iki dönüp 1 metre kadar yükseklikteki ince bir kanaldan 50cm yükseklikteki başka bir hazneye akıyor. İşte bu kısımda küçük çocuklar işin içine giriyor. Kimi kapakçıklar sayesinde akan suyu durduruyor, kimi tulumba misali su çekiyor, kimi suyu pompalayıp başka yerden fışkırtıyor, kimi ellerindeki oyuncak gemileri yüzdürüyor, kimi durağan, akıntısız bölge yaratıyor, kimi değirmenleri döndürüyor. Hepsi öyle hararetle ve ciddiyetle işlerini! yapıyorlardı ki onları seyretmek bir zevkti. Hemen hemen en küçükleri Alaz’dı; ama kimse kimsenin oyununa engel olmuyor, biri birinin önüne geçse diğeri itiraz etmeden başka yere gidiyordu. Aklımdan herkes mesleğine onlar kadar konsantre olup çalışsa, herşey tıkır tıkır işler demek geçti. İşte yazdım bile aklımdakini…
Yarım saatten fazla, Alaz favorisi suyla oynadıktan, gemileri yüzdürüp, suları pompaladıktan sonra oradan ayrıldık. Tabii kolay olmadı, yaklaşık 10 dakika boyunca birazdan gidiyoruz diye uyardık. O yüzden kucakladığımızda itiraz etmedi. Zemin katta bir kafe ve piknik yapmak için geniş bir alan var. Öğle vakti olduğundan aileler çocuklarıyla birlikte yerlere oturmuş hazırladıkları yiyecekleri yiyorlardı. Biz de kafeye oturup Alaz’ın da yiyebileceği birşeyler satın aldık. Biraz da dinlendikten sonra giriş katına çıktık.
Bu bölüm, ‘making the modern world‘ adı altında, daha önce de defalarca gezdiğimiz bir galeriydi. Trenlere, uçaklara, botlara, arabalara yetişkinler kadar ilgi göstermedi; ama hayran hayran baktı 1930’lardan kalma alüminyum uçağa, 1929’da Dünya Motorlu Bot Şampiyonası’nı kazanan Miss England‘ın çapasıyla oynadı, 1845’lerden kalma lokomotifler arasında koşturdu. Apollo 10‘u, 1969’da 3 astronotu aya götüren kapsülü, babası anlatmış ki ‘uzay, uzay‘ diye bıkmadan resimlerine bakıyor hala evde.
Saatler geçirilecek bu bölümü hızlıca turladıktan sonra bebek arabalarında uyuyakalmış çocukları gördüm. Farkettim ki oradan oraya koşturan Alaz’ın uyku saati çoktan geçmiş, gözleri iyice küçülmüş. Pusetine yerleştirip çıkış kapısına doğru ilerledik. Sıkı sıkı sardık üşümesin diye ve sokaktaki kalabalığa karıştık. Birkaç dakika içinde, henüz Exhibition Road‘dan ayrılmadan Alaz gözlerini yummuştu bile.
Müzeye dair bazı notlar:
Müzeye giriş ücretsiz… Bağış kabul edilmekte…
Rahmi Koç Müzesi, bu müzenin bir kopyasıymış deniyor…
Her katında tuvalet ve bebek bezi değiştirme yeri mevcut…
Hediyelik eşya mağazası duvarında ‘Science of Shopping‘ yazar…
Çocuklara ilginç oyunlar ve düşündüren oyuncaklar almak için en güzel yerlerden biri…
Üç boyutlu filmleri oynatan 4D Imax sinema salonu var…
Who Am I? galerisi enteresan yerlerden biri…
Şöyle bir bakıp çıkayım demeniz 3 saatinizi alır…
Çocuklu veya çocuksuz Londra‘ya gelenlerin uğraması şarttır…
2 Yorum Var
Yaza mutlaka uğrayacağız. Teşekkürler bilgilendirme için.
Rica ederim. Umarım havalar güzel olur şansınıza, parkları da gezersiniz.