San Francisco uçağımız Heatrow Havalimanı’ndan kalkacaktı. Evden Heatrow’a doğru giderken takside uyumayacağım dese de M25 otobanına varmadan kucağımda uyuyakaldı Alaz. Yaklaşık yarım saat uyuduktan sonra yan dönmek isteyip de dönemeyince uyandı, zaten biz de o sırada Heatrow Terminal 5’e varmıştık. British Airways’ın terminali olduğundan ve biz de önceki gün online check-in yapıp uçağa biniş kartlarımızı (boarding pass) bastırdığımızdan doğrudan baggage drop bölümüne gidip valizleri teslim ettik. Ardından güvenlik kontrolden geçtik ki toplam 3 dakikamızı almamıştır. ‘Seni seviyorum Terminal 5’ diye sesleniyordum eşim bana gülerken. Diğer havalimanlarında 15 dakikada güvenlik kontrolden geçtiğimizde şanslı sayılırız.
Alaz’a birkaç paket süt satın aldıktan B kısmına gitmek için trene bindik. Henüz uçak kapısının açılması için vakit vardı. Alaz’ın babası sayesinde British Airways Lounge’a girdik. Sık seyahat edenler için hayat kurtarıcı yerler lounge denilen, havayolu şirketine özel mekanlar. Tabii orada mama sandalyesi olmadığından çocuklular için düşünülmemiş olduğu belliydi. Hatta bilgisayar sayısı masa sayısına eşit denilebilir ki bu sebeple iş seyahati yapanlar için tasarlandığı apaçık. Zaten tek çocuklu aile bizdik. Gene de Alaz koltuklar arasında rahatça dolaştı ve hafif bir öğle yemeği yedik. Gerçi Löplöpçüler’in anlattığı Atatürk Havalimanı THY Lounge’ı yanında buranın yemeklerinin lafı bile edilmez ya!
Çocuklu ailelerin uçağa alınma çağrısını duyunca kalkıp gittik. Bulduğu her pencereden uçaklara seslenen Alaz heyecan içinde uçağa binmeyi bekliyordu. Onun bu hallerine diğer yolcular gülümseyerek bakıyordu. Uçakta yerimizi bulup yerleştik nihayet. Büyük, hatta iki katlı uçaklardan olduğundan 3+4+3 şeklinde sıralanmıştı koltuklar. Biz önümüze bebek yatağı konulacağından ortadaki 4’lüye oturduk. Yani bu kez dışarıyı izleyemeyecekti Alaz. Bakalım gene de oyalanabilecek miydi? Daha önceki uçuşlarda pencere kenarındaki ikili koltuğu seçmiştik. Yanımıza, koridor tarafına başkası oturduğundan ve gerek çantadan ihtiyaçlarımızı almak gerek Alaz’ı gezdirmek için sık sık yerimizden kalktığımızdan çok rahat edememiştik yanımızdaki 3. kişiyle.
Hizamızdaki pencere kenarına 15 aylık kızlarıyla Danimarkalı bir aile yerleşti. Alaz ve Sisily ilk andan itibaren birbirlerine karşı ilgi gösterdiler. Sisily elindeki oyuncaklarını Alaz’a getirdi. Alaz ise paketinden henüz çıkardığımız uçağını göstermekle yetindi ‘Bak Azaz’ın (u)çayı’ diye. Ailesi gözlerini sürekli ovuşturan Sisily’i uçak havalanırken uyutmaya çalıştı. Gözlerini bir an kapatıyor ardından emziğini ağzından çıkarıp birkaç çığlık atıyordu. Çok yorgun olduğu belliydi; ama bir türlü uykuya dalamıyordu. Bu anlattığımı, çocuğu bir kez olsun yorgunluk çizgisini aşmış anneler bilir. Uçak kalkarken Alaz’a süt verdim; epey sakinlemişti fakat uyumadı. Babalar gözlerini kapamış dinlenirken, bebekleri oyalamak gene annelere kalmıştı hangi milletten olursa olsun. Bu haksızlık! İkinci çocukla eşitlik sağlanır ancak, o zaman baba da uyuklayamaz.
Kemer ikaz ışıkları söndükten sonra Alaz’a bassinet dedikleri ana kucağı tarzı bir koltuk getirip önümüze yerleştirdiler. Aynısından Sisily için de vardı. Sonrasında Alaz’ı birkaç kez oraya oturtmaya çalıştık; ama koyar koymaz inmek istiyordu. Annesi Sisily’i ana kucağına yatırıp uyutmaya çalıştı. Kalkmak için çabalamıyordu; ama uyumuyordu da. Bir süre annesi elini tuttu, ardından babası şarkı söyledi. Hiç biri fayda etmedi Sisily’nin uyuması için. Birkaç saate bizim durumumuz da böyle olacak diyordum içimden. Ardından yemek servisi başladı. Sisily’i ana kucağında otururken görünce Alaz da oturdu. Kucağımıza gelmek istedi elbet; ama önümüzdeki yemek servislerini gösterip eline yiyecek verdik. Sisily ile karşılıklı ekmek yediler. Gün içinde Alaz’a evde hazırladığım haşlanmış sebze ve meyve teklif etmiştim arada bir. Karnı aç dahi olsa doğru düzgün yemek yemezdi yolculuklarda.
Yemek sonrası bez değiştirdikten ve kitap okuduktan sonra biz Alaz’ı uyutmaya çalıştık, ailesi de Sisily’i. Önce ana kucağına koydum; bebekken bile orada uyumadığından inmek istedi. Sisily’i annesi ana kucağına koydu, eline de beyaz tavşanını verdi, emziğini cuk cuk emerek tavşanı evirip çevirip arada birkaç çığlık attı. Alaz’ı kucağıma aldım, esniyordu; ama uyumaya niyeti yoktu. Sakinleşsin diye masal anlattım. Henüz masal bitmeden kıpırdanıp babasının kucağına gitmeye kalkıyordu. Babasına ‘Sen de gözlerini kapat’ dedim. Ardından Alaz’ı tekrar yatırdım kucağıma. Hem gözlerini ovuşturuyor, hem esniyor hem de uyumamak için kalkmaya çabalıyordu. Öğle uykusunun saati çoktan kaçmış akşam uykusu vakti geliyordu. Şimdi de bizim Alaz o yorgunluk çizgisini aşmıştı. Sonra ninni söylemeye başladım. Kalkıp babasından ‘nenni müziği’ açmasını istedi. Evde uyurken klasik müzik çalıyoruz, onu kastetti. Ardından biraz daha debelendi kucağımızda. Yattığı yerde kendi kendine bir o yana bir bu yana tekmelenen Sisily’e bakıp Alaz için ‘İşte gene Türk bebekliği tuttu’ dedim. Ardından benim uykum geldiğini onun uyumak istemiyorsa koltuğuna oturup uçağı ve köpeğiyle oynamasını söyledim. Kabul etti ana kucağına yatmayı. Ardından elini tutmamı istedi, ninni istedi, köpeğini atti geri istedi, uçağını attı geri istedi, tekmeleyip örtüsünü açıp tekrar örtmemi istedi… İstekleri bitmedi. O ara şansımıza uçağın ışıkları da kapatıldı, gene de uyumadı. Yarım saat sonunda pes ettim. Sisily uyumuştu. Alaz’a Sisily’nin uyuduğunu, pilotun birazdan gelip uyumayan çocukları uçaktan indireceğini o yüzden de Alaz’ın hemen uyuması gerektiğini söyleyip babasının omzuna yaslanıp gözlerimi kapadım. Alaz ağlamaya başladı. Sisily’nin zar zor uyuduğu geldi aklıma. Alaz’ın kulağına eğilip ‘Ağlama, bebek uyuyor, sen ağlarsan bebek uyanıp ağlar’ dedim. ‘Pilot gelmicek, anne şaka yaptı, bebek ağlar, elimi tut’ dedi. Elini tuttum; ama bu kez sımsıkı. Sakinleşti, duruldu, kıpırdanıklığı bitti; ama gözlerini kapatamadı epeyce.
Toplam bir saatlik uğraşım sonunda ki İngiltere saatiyle 7 olmuştu artık, uyudu. İşte Türk bebeğini yıldıran Türk annesinin azmi! Hostesi çağırıp 2 sütlü kahve istedim. Biri film izleyen eşime, diğeri bu satırları yazan kendime…
Önce Sisily uyandı, karanlıkta kocaman açtığı gözleriyle film izleyen babasına, uyuyan annesine bakıp emziğini emiyordu. 2 saate yakın uyuduktan sonra dönemeyip uyanan Alaz ise ‘Anne cubaa al‘ diye sesleniyordu mutsuz mutsuz. İngiltere saatiyle saat akşam 9’du ve normalde uyku saatiydi. Bir yandan uyusa ne iyi olurdu diye düşünüyor bir yandan da SF saatine göre akşam uyur daha iyi olur diye seviniyordum. Kitap okuduk, çıkartma yapıştırdık. Uçağın inmesi için daha birkaç saat vardı önümüzde. Ardından ben yorgun düşüp uyuyakaldım. Alaz ve babası birkaç çizgi film izledi. Sisily de sık sık ağlamaya başlamıştı. İlk uçak yolculuğuymuş, çocuklar gene de çok iyi dayanıyorlardı. Alaz’a meyve verdim, yemeye başladı. Sisily’e de verdik. Acıkmışlardı anlaşılan. Birkaç defa uçağı turladık. Sonra babası uyudu, ben Alaz’a şarkı söyledim, kitap okudum. Çok yorgundu, uykusu vardı; ama uyumamak için direniyordu. Zorlamadım, yoksa ağlacaktı. Sisily uyuyakaldı tekrar. Kayıp Balık Nemo izledik 10 dakika kadar. Ardından yemek servisi başladı. İniş zamanı yaklaşmıştı. Eşyalarımızı topladık ve ana kucakları kaldırıldı. Alaz’ın elindeki oyuncak uçağı karaya indirdik önce. Sonra da bizim uçağımız yere indi. Uçak körüğe yanaşırken Alaz kucağımda uyuyakaldı aslında sızdı ya da bayıldı desem daha doğru olur.
Uçağın kapısına bebek arabasını getirmelerini bekledikten sonra Alaz’ı yerleştirdik ve pasaport kontrole doğru ilerledik. Yolculuğun en can sıkıcı bölümü Amerika’ya giriş için bir saatten fazla sırada beklemek oldu. Özellikle de çocuklu aileler ve uzun yoldan gelenler için oldukça kötü bir başlangıç. Neyse ki Alaz uyuyordu ve bebek arabası kapıda teslim edilmişti. Yoksa halimiz nasıl olurdu bilinmez? İngiltere’de pasaport kontrolde çocuklu ailelere ayrı bir sıra açılıyor ülkeye girerken.
Valizlerimizi de aldıktan sonra araba kiralamak için bindiğimiz San Francisco İnternational havalimanı treninde Alaz uyandı. Pek hoşuna gitmese de sesini çıkarmadı hiç. Arabaya binip de Mountain View‘e doğru yola koyulunca tekrar uyudu, benim de içim geçmiş.
Alaz’ın jetlag raporu, dünyanın öbür ucundaki uykuları ve gezinin geri kalanı için bizi okumaya devam edin…