Evcilleştirilmiş yabani hayvanlar, nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan Asya fili ve Rothschild zürafası, nefis bir göl manzarası, atın çektiği bir tramvay, korsan gemisi, deniz aslanlarının artistik şovu ve tümü Avrupa’nın göbeğindeki güzel bir şehirde.
Knies Children’s Zoo, 300 hayvan ve 58 türün bulunduğu Rapperswil’de bir hayvanat bahçesi. Diğer hayvanat bahçelerinden farkı ise, bazı hayvanları okşadık, bazılarını besledik, bazılarını sevdik, bazılarının da üzerine çıkıp sürdük. Bu nedenle Zürih’e gitmişken, şehrin az dışına çıkarak çocukla yapılması gerekenlerin başında bu bahçeyi ziyaret etmek.
Zürih şehir merkezinden trene bindik ve Rapperswil istasyonunda indik. On dakikadan daha az süren bir yürüyüşle hayvanat bahçesine vardık. Girişinden belliydi eğlenceli bir yer olduğu. 4 yaş altına ve doğum günü olanlara giriş ücretsiz.
Birkaç midilli, eşek okşayıp sevdikten sonra amcasının omzunda mirket takibi yaptı oğlum. Bebek arabasına gerek duymayacağımızı düşünüp, park ettik diğerlerinin yanına. Korsan gemisine karşı güneşlenen flamingoları izledik. Ortada bulunan amfitiyatrodan sesler gelmeye başlayınca merak edip baktık.
Deniz aslanları şovu başlamıştı. Oturmak için yer bulamadık; ama günde birkaç şov vardı izlemek isteyenler için. Alaz’ı önlere diğer çocukların yanına gönderdik. Gerçi o deniz aslanlarından çok etrafındaki çocuklarla ilgilendi. Sonra yanıma gelip kucak istedi. Pek hoşuna gitmemişti tabii dışarıda yapılacak onlarca şeyi gördükten sonra; özellikle de atın çektiği tramvayı…
Alaz’ın tuvalet eğitimi tatilde de devam ediyordu; bir tuvalet molası ardından yemek için kafeteryaya oturduk. Çocuk menülerinin de olduğu; fakat genelde fast food tarzı yiyeceklerin bulunduğu kafenin bahçesinde yer bulduk. Yanımızda Adventure oyun parkı vardı. Yemeğini yediği takdirde Alaz’ı mama sandalyesinden indireceğimizi, oyun oynayan çocuklara katılabileceğini söyledik. İşe yaradı. Gerçi oyundan çok diğer masalarda oturan çocuklar ilgisini çekti. İştahsızlığından dolayı, yemek yiyen diğer çocukları gösteriyorum bu aralar, bazen işe yarıyor.
Tırmanmak için dev bir balina ve dinazor ağzı bulunan oyun parkında bir aşağı bir yukarı amcasıyla koşturduktan sonra, papağan ve muhabbet kuşlarının bulunduğu kafeslerin yanına gittik. Renkli muhabbet kuşlarına dokunmak istiyordu çocuklar.
Ardından bahar aylarında tüyleri dökülen develerin yanına koşturdu. Develer 8 güne dek aç-susuz kalabilir, aynı zamanda 10 dakika içinde 60 litre su içebilirlermiş. O cüsselerine rağmen yürüdüklerinde ses çıkarmazlarmış. İlginç değil mi? Çocuklar için epey eğlenceliydi develeri izlemek. Üstelik biraz sıra beklendiği takdirde deve üzerinde ufak bir gezi bile yapmak mümkün. Alaz henüz büyük hayvanlardan ürküyor; o nedenle deveye binme olayını es geçtik.
Tabii file binmeyi de. Oysa ben şahsen çok isterim fil binmeyi. Çocukluktan kalma birşey. Zaten en favori çizgi film 80 Günde Devr-i Alem ve kahramanın Bangkok’ta geçen macerasıydı, hatırlarsınız çizgi filmini. İlk kez fil okşanabilen bir hayvanat bahçesindeydik, başka da var mı dünyada bilmem? Zürih çevresinde yaşayan çocuklar çok şanslı. İsteyen filleri de besleyebiliyor tabii belli saatlerde. Bir de havuzları vardı, filler canları istedi mi ziyaretçileri hortumlarıyla serinletirlermiş. Sıcak bir gün olmasına rağmen bu şakaları bize denk gelmedi.
Alaz küçüklüğünden beri fillerden korkuyordu. Özel birşey yapmadık halbuki. Hayvan sesleri çıkaran bir kitabı var; orada filin çıkardığı sesi duydu ve o kitabı okuduğumuz zamanlar o fil sayfasını direk es geçti hep. Bu nedenle fillere yaklaşırken ‘Ay ne güzel, değil mi?’ tarzından bir yaklaşım benimsedik. Amcasının omzunda kendini güvende hissetmiş olmalı ki, filleri okşamak için elini bile uzattı. O günden beri de hayvanat bahçesi deyince fil ve atların çektiği tramvay (birazdan o konudan da bahsedeceğim) geliyor aklına.
Sonrasında maymunların bulunduğu yere ilerledik. Diğer küçük hayvanlar da, keçi ve yavruları, lemur, guinea pig ve diğerleri çitler içinde yeralıyordu. Maymunlarla kahvaltı yapılabiliyormuş sabah erken gidildiği taktirde. O sırada sezonun ilk dondurmasını yemek için sıraya girdik. Alaz dondurma yalamayı çok sevdi. Amcası kucaklayıp maymunların yanına götürdükçe o bana dondurma için koşuyordu.
Neyse ki sonunda ilk gördüğü andan itibaren dilinden düşürmediği güzel bir atın çektiği tramvayı beklemeye başladık. Bu tramvay, park etrafında bir tur atıyordu. O sırada yan tarafta midilli (pony) binen çocukları gözlemledik. Tren kalkınca Alaz sevinçten ne yapacağını şaşırdı. Bir tahta sıraya oturuyor, bir dışarı bakınmak için ayağa kalkıyordu. Yürüyerek gezdiğimiz yerleri bir de tramvaydan görerek pekiştirdik.
Çıkış kapısına doğru ilerlerken Alaz’ın uykusu gelmiş, iyice yorgun düşmüştü. Bebek arabasına yerleştirsek de, benim zürafalarla gözgöze bakışmamı kıskanmış olacak ki bir süre sonra babası yanıma getirdi. Zürafa gözlem yeri sayesinde, bu müthiş hayvanlarla aynı boyda olabildik. Dahası zebra, bizon gibi diğer hayvanlarla aynı bahçeyi paylaşıyorlardı.
Alaz’ı bir kez daha tuvalete götürüp bu kez kesin kez arabasına yerleştirip göl kenarına yürüdük. Karlı Alpler’e karşı güneşli göl kıyısında huzurlu ve nefis bir yürüyüş yaptık. Elbette Alaz o sırada uykuya teslim olmuştu.
Rapperswil’den Zürih’e feribotla dönecektik. Nehir kıyısından, güzel manzaralar izleyerek feribotun kalkacağı terminale vardık. Havanın güzel olması, insanların nehir kıyısına koşmasına neden olmuştu. Trenin aksine yaklaşık iki saat sürecekti yolculuğumuz. O nedenle bu güzel yandan çarklı feribot gezimizi başka bir yazımda anlatayım.
2 Yorum Var
Ben bu fotoğraflarda doğalarından koparılmış, acı içindeki hayvanlardan başka herhangi bir eğlence göremiyorum. Bir hayvan için hayvanat bahçesi neyse, bir insan için de hapishane odur. Birinin sizi kandırıp hapse tıktığını, orada gelen geçen "özgür bireylerin" size bakıp eğlendiklerini, yiyecek seçme özgürlüğünüzün bile bulunmadığını, kafesinize yiyecek bir şeyler attıklarını, ömrünüzün sonuna kadar sömürüldüğünüzü, ailenizden ya da çocuklarınızdan ayrı düştüğünüzü düşünün. Bu hayvanların da kafesler ardında yaşadıkları şey anlattıklarımdan farksız. Siz bilet alıp gittikçe de o kafesler her zaman yeni hayvanlar, yeni acılar dolacaktır. Hayvanat bahçelerine para verme!
Yorumunuz için teşekkürler, her türlü görüşe saygım sonsuz. Öte yandan çocuklarımın hayvanları görmesi, tanıması için hayvanat bahçelerine gideceğim. Yazımı okuduysanız, özellikle de nesli tükenmekte olan hayvanları bünyesine alıp koruyanlara.