İki haftadır Gezi Parkı ile yatıp kalkıyoruz. Çoğunuz gibi…
Olayların ilk büyüdüğü anda Türkiye sınırları içerisindeydik. Babaanne evinde. Facebook ve Twitter aracılığıyla sosyal medyayı kullanarak haberleri gerek Türkiye’de gerek İngiltere’de yaymaya çalıştık. Sabaha karşı yatıp, sabahın 6’sında uyanan ve o aralar anne bağımlısı olan oğlumla kalkıyorduk. Bodrum’da Gezi Parkı direnişine destek vermek için toplananlar arasındaydık. Oğlum da bizimle geldi. Olay çıkmadı, ortada polis yoktu akşam 10 gibi eve döndük. Oğlumun hafızasında kalan ‘Ablalar düdük çalıyor‘ oldu. Slogan atanlardı kastettiği.
Ertesi haftayı anneanne evinde geçirdik. Gelin görün ki, ana-kız beş dakika muhabbet edemedik. Ya oğlum ilgi istiyordu ya da telefon ve bilgisayar başındaydık annem dahil. Sabah gene erken kalkıyor, sabaha karşı yatıyorduk sosyal medyayı takip etmek ve sesimizi başkalarına da duyurmak için. Elimizden gelen oydu. Aklımdan geçen ‘Çocuğum olmasaydı, Taksim’deydim‘. Neden bırakıp gitmedin derseniz, ben oğlumdan en fazla 12 saat ayrı kaldım sadece bir kez. Üstelik yakın geçmişte kreşe başladığı için iyice üzerime düşmüştü. Değil onu bırakıp başka şehre gitmeyi, saçımı kestirmek için kuaföre bile gidemedim o uyanıkken. Bu nedenle, bu şartlarda elimden gelen gerek sosyal medyayla gerek bire bir neler olup bittiğini insanlara duyurmak ve yardım çağrılarına olabildiğince koşmak.
O hafta da Burhaniye’de tencere-tava çaldık, slogan attık, meydanlara dökülüp Gezi’ye destek vermeye çalıştık. Oğlumun kelime haznesine; gezi parkı, tayyip istifa, taksim, her yer direniş, çarşı, beşiktaş, toma, polis ve biber gazı eklendi. Meydanda slogan atanları gördüğü an bir kolunu havaya kaldırıp yumruk yapıyordu. Anarşik bir çocuk olacak bu gidişle…
Dönüşümüz İzmir’den oldu. Kuzenim, ‘Mustafa Kemal’in Askerleriyiz‘ sloganını öğretti. O gece Alsancak Kordon’dan ve Gündoğan Meydanı’nda çadırlar arasında gezerken ‘Muttafa askerlerii‘ diye bağırıyordu gene bir kolu havada. İki saat gece uykusuyla Londra’ya doğru yola çıktık.
Londra’da da birşey değişmedi. Halk Tv ya da Çapul Tv izliyoruz sürekli. Oğlum isyan edince telefonu, bilgisayarı kapatıp onunla oynuyoruz. Arada bir aklına geliyor slogan atıyor. Sabah gözümüzü açar açmaz telefonu kapıp Twitter’dan gece boyu önemli birşey olup olmadığını öğreniyoruz. Gece hala geç saatlere dek uyanığız sosyal medyayı takip etmek için. Babasıyla oturup adam gibi muhabbet etmeyeli iki hafta oldu. Birimiz o koltukta öbürümüz diğerinde, kucaklarımızda bilgisayarlar… Burada ‘Neler oluyor Türkiye’de?‘ diye soran İngiliz arkadaşlarımıza anlatıyoruz Taksim gerçeğini. BBC ve diğer İngiliz kanalları dakikalarca Gezi Parkı ve Taksim olaylarını manşetten veriyor. Gezgin Anne’ye özgü blog bile yazamıyorum. Gezgin Anne çapulcu oldu, işi gücü bıraktı kısaca.
Olayların bir an önce sonuçlanmasını bekliyorum ve diliyorum ki bu şiddet artık durdurulur. Aksi halde izlediğim videolara gözucuyla bakan 23 aylık oğluma daha fazla açıklama bulmakta zorlanacağım. Kanlar içinde yerde yatan gençleri gördü, polisin tomalardan insanlara su sıkıp yere düşürdüğünü gördü, polisten koşarak kaçanları gördü. Malesef engel olmaya çalışsam da bir an geldi ve bu tarz şiddet dolu resimleri gördü. ‘Abi koşmuş koşmuş hızlı, düşmüş, uf olmuş‘ diye açıkladı kendince.