Rixos Premium Bodrum’da dört çift ve 1 ila 2.5 yaş arasında dört bebek II. geleneksel üniversite arkadaşları haftasonu tatilimizi gerçekleştirmek için buluştuk. En uzun yoldan gelip de otele ilk yerleşen bizim aile oldu.
Otelle ilgili izlenimlerimi ayrı bir yazıda aktaracağım. O nedenle bu yazı, tatilde neleri nasıl yaptığımızla ilgili.
Alaz Londra’daki son iki gecemizde öksürdüğü için sık sık uyanmış, ne kendi ne de biz uyuyabilmiştik. Bunun üzerine bir de 2 saat rötar yapan Monarch Havayolu sayesinde gece yarısında Bodrum Havalimanı’na vardık. Babaanne ve dede bizi karşıladığında Alaz bir saat kadar uyumuş, pasaport kontrolden geçerken uyanmıştı. Eve varmamız, Alaz’ın sevinci ve heyecanı ile uyumamız 03:00 civarındaydı. Kısacası uykusuz ve dolayısıyla yorgun başladığımız tatilimiz, uykusuz olarak devam ediyordu. Ertesi gün öğle vakti otele yerleştik, Alaz yolda kısa bir süre uyumuştu. Öğle yemeğine katılıp arkadaşlarımızı beklemeye başladık.
Ders: Erken kalkan yol alır. Bebeklerin yeni ortama adapte olması, ailenin adapte olmasından daha hızlıdır.
Biz yemeklerimizi bitirmeden Ege ve ailesi de aramıza katıldı. Çocuklar birbirlerini aylardır görmemişlerdi. Fakat biz anneler sayesinde birbirlerinden haberleri vardı ve kocaman gülümsemeleriyle sarılarak karşıladılar birbirlerini. Alaz ve Ege arasında ay değil, gün bile değil sadece 22 saat fark vardı. İlginç bir tesadüf değil mi? Kısa bir süre sonra 2.5 yaşındaki Akın ve ailesi de aramıza katıldı. Birbirimizin büyümüş koşturan ve konuşan çocuklarına ve tecrübeli birer anne olmuş birbirimize doya doya sarıldık. Babalara ilgi tatilin başından sonuna dek azdı, kusura bakmasınlar…
Çocuk klübü Rixy’ye doğru yol aldık birlikte. Hem çocuklara yönelik ne var bilelim öğrenelim, hem de çocuk havuzunda çocukları serinletelim istedik. Alaz ve Akın iplerinden kurtulmuşcasına koşturdular klübün bir köşesinden diğerine. Ardından elele tutuşup havuza gittiler. Su yüzmek için serindi ve ağaçlar gölge yapıyordu. Sonuncu ailemiz, Bade kızımız da aramıza katılınca deniz kıyısına doğru yola koyulduk. Tabii çoluk çocuk, bebek arabaları, plaj eşyaları da işin içine girince iki dakikalık yol 20 dakikada alınıyordu; ama olsun acelemiz yoktu ve herkes birbirinin halinden anlıyordu.
Ders: Grup tatilleri çocukların yaşları birbirine yakınsa çok eğlencelidir. İhtiyaçlar, sorunlar, aktiviteler hemen hemen aynı olduğundan kimse kimseyi çekiştiremez.
Deniz kıyısında kum üzerine saldık çocukları. Öyle güzel oynadılar ki, her birini izlemek ayrı bir keyifti. Genelde tek başlarına oynuyorlar, biri diğerinin yanına gelip elindeki oyuncağı almaya kalkınca bir mızıklama duyuluyor, sonra bir şekilde gene oyuna dalıyorlardı. Biz anneler de hem son havadislerden konuşuyor hem de elimizdeki fotoğraf makineleriyle bu güzel anı ölümsüzleştiriyorduk. Babalar çoktan tatil moduna girmiş, voleybol maçı yapmaya gitmişti. Çocuklar bir süre sonra deniz kıyısına ilerledi bir bir. Üzerleri ıslandı, değişti, kurudu, kimi hafiften gelen dalgaların dengelerini bozmasıyla suya düştü çıktı. Alaz oldukça yorgundu ve huysuzlanmaya başladı. Sahilde uyutmayı denedim bir süre; fakat arkadaşlarından gözünü ve oyundan aklını alamadı. Bir süre sonra babalar geldi, devir teslim yapıldı ve anneler grubu hemen yüzmeye koştuk. Ege ve Alaz babalarının bebek arabasına koyup gezdirmesiyle zor da olsa uyudular. Açıkçası Alaz uyumazsa akşam felaket olur, yemek bile yiyemeyiz diye düşündüm ve babasına ne yap ne et mutlaka uyut dedim. Bade ve Akın deniz kıyısında oynamayı tercih etti akşam yemek saatine dek.
Ders: Çocuğunun dilinden en iyi anne anlar. Kimi çocuk uykusuz kalınca kat be kat acısını çıkartır sonrasında, kimi çocuk uykusuzluğa daha töleranslıdır.
Akşam yemeğine hazırlanmak için odalara dağıldık. Zor uyuyan Alaz’ı zor uyandırdık. Kalabalık grubumuza uygun bir masa hazırlattık 4 mama sandalyesinden oluşan. Çocuklar yemek yemeye hiç hevesli değillerdi. Birbirlerini gösterip özendirmeye çalışmamız da pek işe yaramadı. Açık büfe çocuklu ailelere pek uygun değil. Otur – kalk epey bir zaman harcadığımızdan çocuk diskosunu kaçırdık o akşam. Yemeğin ardından anneler kahve içerek çocuklara yemek yedirme stresi atarken, ellerinde dondurmalarla oradan oraya koşturup bağıran yaramazların başında bekçilik yapmak babaların göreviydi.
Ders: Küçük çocukları olanlar açık büfe tercih etmese iyi olur. Otur-kalk çok oyalıyor; bir kucakta çocuk, bir elde tabak taşımak da zor oluyor.
Ardından çocuk klübüne gittik. Oyun atölyeleri ve çocuk diskosu bitmişti. Sinema odasında film gösterimi vardı. Bizimkilerin yaşı henüz film izlemeye müsait olmadığından oyun parkına uğradık. O sırada havai fişek gösterisi başladı. Biz büyükler ne kadar sevinip heyecanımızı çocuklarla paylaşmak istesek de, çocuklar kaydıraktan, salıncaktan gözlerini alamadı. Bir süre sonra uyku saati gelen ve hatta geçen çocuklarımızı teker teker odalara götürdük. Uyutup, koklayıp, öpüp babalarına teslim edip bayan bayana dışarı attık kendimizi ancak gece 11 gibi. Rixos’un meşhur adasına yürüdük, denize nazır sallanan koltuklara oturduk ve başladık özlediğimiz yurt odasındaki gibi muhabbetlere. Ne kadar çabalasak da konu bebeklerimizden uzaklaşamıyordu. Ya iştahları ya bakıcıları ya hangi okula gidecekleri ya kakaları ya uykuları dönüp dolaşıp yetişkin muhabbetini baltalıyordu. Laf lafı açtı, üç saat sonunda hala doyamadık birbirimize. Çok üşüdük de mecburen döndük odalarımıza.
Ders: Arkadaş grubuyla tatile gidilince odaya hapsolmak zorunda kalınmaz. Bir gece onlar, bir gece biz, bir gece babalar, bir gece anneler çocuklara göz kulak olur. Yetişkin gecesi yapmaya fırsat olur.
Ertesi sabahın en erkencisi Alaz ve Bade’ydi. Kahvaltıya döküldük bir bir. Gene yediler, yemediler diye uğraşmamız ardından deniz kıyısına attık kendimizi. Kıyıdaki şezlonglara yerleşip izledik bebeklerimizin birbirleriyle ve suyla oyunlarını. Gene deniz simidi çekiştirme, topu kapıp kaçırma, öpmek için sarılıp düşürme, arada bir itme ve kakma oldu. Normali de bu zaten. Önce babalar denize girdi. Hatta Alaz ve Bade ile otelin iskelesine yürüdük. Babalarını suya itip onları düşürmenin keyifle güldüler. Sonrasında biz anneler yüzdük; yüzmedik aslında iyice açılıp daire oluşturup ordan burdan muhabbet ettik tabii ki. Bade ve Alaz bu tempoya, açık havaya ve sabah horoz gibi erkenden kalkınca uykusuzluğa dayanamayıp siesta yaptılar. Alaz günlerin yorgunluğunu çıkarmaya çalışıyordu. Uyandırmadan, bebek arabasında uyurken yemeğe götürdük. Diğer çiftler çocuklarına yemek yedirmeye çalışırken, eşim ve ben masanın diğer ucunda bira bardaklarımızı tokuşturup sakin bir yemek yedik gözümüzü Alaz’dan alamasak da! Çatal, bıçak seslerine daha fazla kayıtsız kalamayan oğlum, altına bez bağlamadığımız için kaza da yapınca uyandı. Başbaşa yetişkin öğle yemeği keyfimiz 15 dakikayı geçemedi.
Ders: Bebek arabası tatil köyünde fuzuli olur demeyin. Gün ortasında odaya kapanmak istemezseniz öğle uykuları için biçilmiş kaftan.
Yemek ardından babalar bize kahve keyfi imkanı yaratmak için çocukları toplayıp Rixy Club’a gittiler. Kocalarımızın düşünceliliğini bir kez daha öveyim. Bir saat kadar sonra anneler olarak çocukların yanına gittiğimizde bakıcı ablalar müzik açmış, dans ettiriyorları bizimkileri. Alaz Kanarya Adaları‘ndaki diskoda öğrendiği ‘I am the music man’ şarkısıyla coşuyordu gene. Güneşin yakıcı öğle sıcağından kaçmak ve çocuklara deniz dışında başka aktiviteler sunmak iyi geldi. Alaz ufak gym bölümünden çıkmazken, Akın babalarla çift kale maç yapıyordu. Ege uyumuş, Bade de el işleriyle ve top havuzuyla ilgileniyordu. Annesi, yorulmuş olan Akın’ı uyutmak için odaya götürdü. Biz geride kalanlarlar da otelin golf arabası şeklindeki servis aracına binip gezindik. Çocuklar kadar biz de keyif aldık bu kısa gezintiden. Sevimli bir genç olan şoförümüzden otelde kalan ünlülerle ilgili bazı ilginç dedikodular da dinledik.
Ders: Çocuk klübü olan bir otel veya çocuklara uygun aktiviteler de bulunan bir tatil yeri seçin.
Deniz kıyısında biraz daha vakit geçirdikten sonra akşam rüzgarıyla dalgalanan denizi ardımızda bırakıp masmavi suyuyla aklımızı çalan havuz kenarına yerleştik. Havuz suyu da çocuklara oldukça serin geldi. Isıtma yoktu hissettiğim kadarıyla. Büyük bir cesaretle buz gibi suya giren babalarına havuz kenardan top atmayı tercih etti çocuklar. Normalde haftada bir gittiğimiz kapalı havuzdan çıkmayan Alaz, bu tatilde suya girmemek için direndi. Devam eden öksürüğü bahanesi olsa gerekti. Bir tek Ege’yi havuzdan çıkarmak sorun oldu. Alaz kıyıda Ege’nin suluğunu kemirirken, Bade teyzesinin pişirdiği kurabiyelerden yerken, Akın babasıyla kıyıda oynarken, Ege yüzeceğim diye sulara atıyordu kendisini. Tatilin son günü olduğunu anlamış olsa gerek, son ana dek keyfini çıkarıyordu.
Ders: Sezon dışı bir mevsimde tatile giderken çocuklar için vücut sıcaklığını koruyan mayolardan tercih edin. Tüm gün suda oynayacaklarından üşütmeleri bir bakıma engellenir.
Ege’yi ailesiyle birlikte odamızda misafir ettik. Yıkadık, pakladık, giydirdik, oynadık, mıncıkladık, öptük, kokladık. Hazırlandılar ve dönüş için yola koyuldular malesef. Birbirimize doyamadan bir tatilin sonu daha geliyordu…
O gece akşam yemeği masasında üç mama sandalyesi vardı. Öğle uykusunu güzelce uyumuş olan Akın, elinde ekmeğiyle gözleri kapanan Bade ve neye saldıracağını ne istediğini bilmeyen Alaz. Birden sırayla Ege demeye başladı her biri. Şimdiden arkadaşlarını özlemişlerdi, tıpkı bizim de arkadaşlarımızı özlediğimiz gibi. O gece çocuk diskosunun son birkaç şarkısına yetiştik. Sonra oyun klübüne gittik. Oradaki ablalar lego çıkardı, oyun hamuru verdi. Hatta akşamın bir vakti merdane isteyen Akın’a merdane buldular. Bir süre orada sakince oynayıp odalara dağıldık. Babalar Şampiyonlar Ligi Finali’ni izlemeye gittiler, anneler bebekleri uyuttular. Bebekler uyuyunca balkon kapısını araladım. Mojito Bar’da öyle güzel canlı müzik vardı ki, Santana, Une Belle Histoire (Issız Adam) ve daha birçok şarkı beni ve diğer odalardaki arkadaşlarımı eski üniversite yıllarımıza götürdü. Babalar maçtan gelince buluşalım demiştik; ama maçın biteceği yoktu. Biz de şarkılar eşliğinde mesajlaştık belki bir saat boyunca. Her şarkı başka bir anı getiriyordu aklımıza. (Sonradan o grubun Garo Mafyan ve İzmir Ekspres Orkestrası olduğunu öğrendim). Günlerin yorgunluğuyla uyuyakalmışım şarkıları dinlerken bir süre sonra.
Sabahında gene en erkenci velet bizim Alaz’dı. Kahvaltıda buluştuk, ardından deniz kenarına gittik. Bir daha böyle güzel deniz bulamayız diyerekten tadını çıkardık denizin ve güneşin. Gene babalar yüzerken anneler çocuklarla ilgilendi, anneler yüzerken babalar. Birbirlerine biraz daha fazla alışmalarının etkisiyle oyuncak kavgaları azaldı. Kıskançlık olmadı. Akın denizde oynamayı çok sevdi, Alaz kıyıda oynamayı tercih etti. Bade diğer otel misafirlerinin yanına kaçmayı tercih etti. Gene de Alaz’ın onu sıkıştırıp öpmesinden kurtulamadı. Farkettik ki Alaz önüne gelene sarılıp öpen bir çocuk olmuş. Tanıdık, tanımadık, küçük, büyük farketmiyor. Bu konuda uyarmaya başlamamız gerektiğini düşündük anne baba olarak.
Ders: Anneler, babalar ne kadar yakın arkadaş olsalar da bu, çocukların birbirleriyle anlaşacakları anlamına gelmez. Bir arada oynamaları için zorlamamak gerek.
Öğle yemeğinde buluşmak için odalara dağıldık. Yemekten sonra otelden ayrılacaktık. Alaz çok yorgundu, bunu normalde koşa koşa girdiği ve çıkmak istemediği duşta anladım. Yıkanmamak için ortalığı yıktı; ama elimden kurtulamadı. Giydirdikten sonra kucakladım ve balkona güneşe karşı oturdum. Valizi toplamaya başlamadan önce bolca ilgi göstereyim ki az sonra eşyaları toplamama engel olmasın diye düşündüm. Benden şarkı söylememi istedi. İstek parçasını bitirdikten sonra babası uyuduğunu söyledi. Nihayet! Günlerdir uyumayı reddeden oğlum, doğanın çağrısına daha fazla karşı koyamamıştı. Günlerdir öğle uykusunu orda burda uyuyordu, hazır odada uyumuşken yatağa yatırdık güzel bir uyku çeksin diye. Annelik tecrübelerime göre en az iki saat uyurdu yatakta. Duş sonrası tek uyuyakalan Alaz değildi, Bade de uyumuştu. Önce dedesini arayıp bizi almak için daha geç gelmesini söyledik. Sonra resepsiyonu arayıp odadan geç çıkacağımızı bildirdik. Ardından babalar buluşup yemeğe gitti. Ben de odada valizleri topladım. Eşim yemekten gelince de ben buluştum kız arkadaşlarımla. O sırada Akın huysuzlanmış, ağlamış ve annesinin kucağında uykuya dalmak üzereydi.
Ders: Çocuk varsa planlar esnek olmalı.
Yemek ardından, garsonlar yemekhaneyi kapatmadan ufaklıklar için yiyecek toparladık. Uyandıkları zaman kurt gibi aç olacaklardı. Plastik kaplar verdiler; biraz pilav, biraz köfte, biraz havuç, biraz meyve ile güzel bir öğün hazırladık. Tam odaya dönüşe geçtiğimde Alaz ve eşimle karşılaştım. Ben Alaz’ı yedirdim, o valizleri resepsiyona taşıdı. Son muhabbetler ardından, henüz özlem tam olarak giderilmeden ayrıldık.
Sonuç: En kısa zamanda çoluk çocuk başka bir tatil yapalım; hatta senede iki kez tatil amaçlı buluşalım. Biri kültür turu olsun, biri ye-iç-yat tarzında olsun, dedik. Bakalım birkaç ay sonraki Kapadokya gezimizi yapabilecek miyiz?