Vevey, gezi kitaplarında İsviçre sahillerinin incilerinden biri diye geçiyor. Gerçekten de 8 büyük 3 çocuk taşıyan minibüsümüzü Vevey meydanına park ettikten sonra, koşar adım sahilde bulduk kendimizi. Kuğular yanımıza gelip hoşgeldiniz dedi. Sanki yüzebilirmişiz kadar yakında, tam karşımızda Fransa kıyıları ve dağları güzel Geneva Gölü manzarasına eşlik ediyordu.
Malum konum çocuklu geziler olduğundan, göle nazır bu dev kum havuzu gözümden kaçmadı. Güzel bir Cumartesi akşamüzeri çoluk çocuk için bulunabilecek en güzel mekanlardan biriydi.
Yaz mevsiminde botlar, tekneler, yelkenliler için güzel bir durak yeri Vevey. Geneva Gölü’nde gezen buharlı gemilerin de uğradığı limanlardan biri, yani deniz yolu ile de ulaşmak mümkün.
Sahildeki kocaman atlıkarınca gözlerden kaçmadı elbette. Kızlar koşturup bindiler. Alaz binmemek için epey bir itiraz etti, halbuki San Fransisko Pier 39‘da kendisi binmek için ısrar etmişti. Yol yorgunluğunu üzerinden atamadı diye üzerine gitmedik. Sonra amcası dayanamadı, omzuna attığı gibi dönmek üzere olan atlıkarıncaya çıktı. Kuzenlerinin at üzerindeki kahkahalarını görünce Alaz da gaza geldi.
Palmiye ağaçlarıyla ve rengarenk çiçeklerle döşeli sahil yolunda yürümek pek mümkün olmadı. Adım başı çocuklar için oyun parkı, salıncak, havuz vardı. Sık sık durmak zorunda kaldık. Bu parkta çocukların üçü de farklı noktalara koşturdu. Charlie Chaplin anıtının yanı sıra gölün içerisinde bulunan bronz çatal ve denizatı heykelleri görülmeye değer noktalar.
Süs havuzları ve çeşmeler İsviçre’de çok yaygın. Üstelik su, iç beni dercesine berrak ve pırıl pırıl. Zaten çoğu çeşmeye ağzımızı dayayıp su içtik.
Çimler üzerinde minik şirin baba evleri de görülmeye değer. Çocuklar bir adım yüksekteki balkona çıkmak için birbirleriyle yarışıyorlardı. Bizim çocuklarsa nereye koşturacaklarını, hangi oyuncakla oynayacaklarını bilemedi.
Çiçeklerle süslennmiş havuzlardan biri daha yukarıdaki resimde görülüyor. Klor kokusu gelen bu havuzdan su içmek yasaktı; yüzmek serbestti. Çocuklar simitle, kollukla ördek gibi dalıp çıkıyorlardı bu süs havuzunda. Bizim ufaklıklar bu eğlenceli havuzu görmesin diye epey uğraştık.
Sahildeki yürüyüş ardından şehrin arnavut kaldırımlı eski sokaklara daldık. Küçüklü büyüklü birbirinden değişik dükkanların olduğu, süs havuzları ve çeşmelerin bulunduğu dar sokaklarda gezindik. Yukarıdaki resimde Charles Morgan’ın sanat eseri Le Centurion, Grande Place isimli meydanda yeralıyor. Çocuklardan çok bizim ilgimizi çekti tabii.
Şansımıza Street Artist’ Festival vardı. Her yıl Ağustos ayında 100’den fazla sokak sanatçısı çeşitli performanslar sergilermiş. Bizim şansımıza da trafiğe kapatılmış bir cadde ortasına kurulmuş müzik grubu denk geldi. Herkes Cafe le Charly’s önünde, içeceğini almış, göl kenarında canlı müzik dinlemek için dizilmişti. Bizim çocuklar da müzik eşliğinde dans etmeyi ihmal etmedi.
Yemek için Montrö’ye gitme planımızı değiştirdik. Çocukların yemek saati için geç kalacağımızı düşünüp Vevey’de Quai Perdonnet üzerinde, bahçesi olan bir pizzacıyı gözümüze kestirdik. 11 kişiyi akşam saati bir masaya sığdıramadıklarından iki masaya bölündük ve nefis pizzalarından yedik. Çocuklar için uygun bir seçim oldu. Gerçi onlar açlığın farkında değildi ve tek istedikleri göl kıyısında koşmak ve oynamaktı. O nedenle onları masada tutmak zor oldu. Neyse ki kızların iPad-leri vardı. Alaz da benim telefonuma el koydu yemekler gelene dek.
Ardından gene canlı müzik eşliğinde dans ede ede şehrin araç trafiğine kapalı eski sokaklarında gezerek minübüse vardık. İstikamet Montrö idi. Hava kararmaya başlamıştı. Kapalı bir otoparktan Freddie Mercury anıtının bulunduğu sahildeki meydana çıktık. Gündüz su eşliğinde yerde yanan rengarenk ışıkların, susuz halini görebildik. Elbette çocuklar çılgınlar gibi ışıktan ışığa koşturdu, üstlerine basıp zıpladı.
Palmiye ağaçlarıyla döşenmiş, dizi dizi kafelerin ve restoranların bulunduğu yayalara açık sahil yolunda yürüdük bir müddet. Hatta ünlü bir dondurmacısı vardı, birer dondurma aldık. Çocuklar koşturdu. Çeşmelerinden su içti. Karanlıkta pek birşey göremedik karşıdaki şehrin ışıkları dışında; ama seneler önce gittiğimiz yerleri anımsadık gezerken.
Dönüşte Lozan’a epey yolumuz vardı. Herkes yol yorgunu olduğundan sessizleşti bir bir. Önce kızlar uyudu, en son da Alaz. Eve gidince onları yatırmaya ikna etmek ve uyutmak zor olurdu zaten.
Vevey’de neler yapmadık ayrı bir yazımın konusu olacak. Bekleyin lütfen…