Çocuk oyun parkları, kültürel farklılıkları ortaya koyan yerlerin başında geliyor bana göre. Dünya’nın her yerinde çocuk, dolayısıyla çocuk parkı, her çocuğun yanı başında da ona müdahale eden birileri mutlaka bulunur. Önemli olan müdahalenin yeri ve zamanı…
Anne olduğumda, dolayısıyla çocuk parkları yıllar sonra tekrar ilgi alanıma girdiğinde İngiltere’de yaşadığım için en çok gözlemi burada yapıyorum. Oğlum tutunarak yürümeye başladığı andan itibaren ben de çocuk parklarında onu yere bırakmaya, sıralaması için cesaretlendirmeye başladım. Evimize yakın olan parkın bir kısmını, emekleme – yürüme arasında bebeği olanlar da kullanıyordu. İngiltere’de her ilkokulun yanıbaşında bir çocuk parkı mutlaka bulunur. Okul çıkışında çocuklar parkta oynarken, ebeveynler de muhabbet eder. O nedenle her yaştan çocuğun birbiriyle iletişimini görme imkanı vardır. Bu ortak oyun bölümlerinde büyük çocuklar küçüklere dikkat eder, zarar vermeden kendi oyunlarını oynarlar. İlk olarak dikkatimi bu çekti. Çocukların birbirine saygısı. Kimse “Sen in, ben bineceğim” kavgası yapmıyordu. Ya da annesine babasına diğer çocukları şikayet etmiyordu. Her ebeveyn koşturan çocuklarının yanıbaşında değildi elbette. Fakat gözleriyle uzaktan onları izliyor, en ufak bir anlaşmazlıkta araya giriyorlardı. Neyi, neden yapmaları veya yapmamaları gerektiğini her daim açıklıyorlardı. Bizi anlamaz diye düşündüğümüz bebek yaşlarında bile olsa.
|
Londra Southbank |
Genelde 1-2 yaş civarı toddler denilen çocuklar bir diğerinin topunu, arabasını çekiştirirler. Anneler o an, birbirinden özür diletir, paylaşmaları gerektiğini hatırlatır. İngiliz toplum kuralı; sokakta siz birine çarptığınızda dahi çarptığınız kişi sizden özür diler.
Türkiye’ye sık sık ziyaretlerde bulunduk ve bu sırada birçok farklı şehrin çocuk parklarında da bulunduk. İngiltere’dekinden farklı gelen Türk annelerin bağırması. “Yapma, koşma, gitme, terlersin, ben sana düşersin dedim” gibi çok sesli komutlar yankılanıyor bazen ardarda. Terliyor diye çocuğunun arkasına havlu koyan tek millet biziz mesela. Bir de çocukların yerine kendileri dile getiriyor: “Abisi o bizim topumuz geri alabilir miyiz?” İngiltere’de gördüğüm ve benim de uyguladığım yöntem şu: Eğer parktan ayrılıyorsak, oğlumu gönderip oyuncağını geri istemesini söylüyorum. Elbette bizimki Türkçe konuşuyor, yabancılar anlamıyor; ama çocuklar sandığımızdan daha dikkatli ve zeki. Leb demeden leblebiyi anlayıp parmağıyla gösterdiği, hatta oyuncağı alan çocuğun yanına gittiği anda geri veriliyor oyuncağı.
|
Boston, Amerika |
San Francisco ve New York’ta kum havuzu yanında mutlaka su havuzu ya da fıskiyeler de bulunuyordu. Çocuklar, mayolarını giymiş, ellerinde kiminin küreği, kovası birbirine karışmış koşturuyor. Yetişkin biri yanlarında, diğer çocuklara zarar vermeye yeltenmesi hariç kimse kimseye müdahalede bulunmuyor. Genelleme olmasın; ama yaz ortasında Türkiye’de yanımda duran bir anne, “Şimdi ıslanacaksın, bana iş çıkaracaksın” diye elini parktaki havuza sokan çocuğunu çekip uzaklaştırdı. Bu gibi zamanlarda oğluma rıza göstermem nedeniyle annelerin bazen bana laf soktuğundan şüphelenmiyor değilim.
Boston’dayken, kocaman bir çocuk oyun havuzu gördük. Oğlum henüz 11 aylıktı ve çocukların oynadığı bir karış yüksekliğindeki suya babası ayaklarını soktu. Önce “Aman ıslanmasın” dedim. Sonra ben kucakladım, ayakları, kolları derken çırpınıyordu sevinçten. Mutlu çığlıklarına dayanamadım ve “Nasıl olsa yedek kıyafeti var” deyip oturttum suyun içine. Nasıl eğlendi anlatamam! Ben de arada Türk annesi moduna giriyorum – çıkıyorum elbette.
Amerika’daki büyük fark, çocukların anne yerine bakıcıyla olmasıydı. Bana bile “Sen bakıcısı mısın?” diye soran oldu! Eğer 3 yaşından küçük çocukları varsa, hiçbir anneyi çocuklar oradan oraya koşarken bankta oturmuş diğer anneyle sohbet ederken göremezsin. Mutlaka çocuğa birkaç metre uzakta bulunur. Fakat, Amerika’da bakıcılar emekleyen bebekleri yere salıp birbirleriyle muhabette dalıyorlardı.
Elbette bazen umulmadık kazalar oluyor. Geçenlerde kapalı bir oyun salonunda oğlumun bindiği oyuncağı isteyen bir yaşlarındaki kız, oğlum ona “No!” dediği an koluna yapışıp ısırdı. Annesi biraz uzaktaydı ve malesef yakında olmama rağmen ben bile engel olamadım o saniyelik olaya. Küçük kızın annesi geldiğinde, hemen özür diledi ve kızına da diletti defalarca. Elbette oğlumun gözyaşlarını özür dindirmedi; ama insan ilişkileri açısından yanlış yapınca özür dilemenin önemini ve gereğini öğrenmesi faydalı. Türk toplumu olarak hatayı yüze vurma, başkasını suçlama, özür dilememe gibi alışkanlıklarımız olduğunu bizzat kendimden biliyorum. Bu tür alışkanlıkların çocuk yaşta kazanılması gerektiğine inanıyorum. Hiçbirimiz mükemmel değiliz ve mükemmel çocuklar yetiştiremeyiz.
|
Zürih |
Öte yandan Türkiye’de kendi annesine ve oğluma vuran çocuk, etrafındakilerden “Bak hakkını nasıl koruyor bizimki” diye övgü alıyor. Anneannesi de oğluma, “Haydi oğlum git sen de onun elinden al, sen de ona vur” diyebiliyor! Yanlış yanlışı doğuruyor ne yazık ki.
|
Kaliforniya |
Geçen haftasonu Zürih’teydik. Orada da annelerin çoğu işten ayrılıp çocuğuna bakmayı tercih ediyor veya yarı zamanlı çalışıyor. Oyun parkına girdiğimizde, kum havuzunun bir kenarında onlarca oyuncak başıboş duruyordu. Kimse “Bizim oyuncağımızı aldın, oynama” demedi. İlk kez oğlumu kendi haline bırakıp bir bankta oturduk ve uzaktan izlemekle yetindik. Neredeyse bir saat boyunca birçok çocukla iletişim kurmaya çalıştı; ama hiçbir müdahalede bulunmamıza gerek kalmadı. 2.5 yaşında olmasından belki, kimsenin elinden oyuncak almaya, kimseyi itip kakmaya çalışmadı. Tek gıcık olduğum, suratsız bir büyükannenin torununa sürekli Almanca komutlar vermesiydi. Yanına gidip şirinlik yapan oğluma bile kafasını kaldırıp bakmadı. O da başka bir kültür.
Büyükannelerin İngiltere’de de İsviçre’de de bazen aşırı korumacı olduğunu gözlemledim. Anneler daha rahat davranıyor; ama büyükanneler belki de emanet çocuk diye çocuk etrafında görünmez bir duvar örüp, yabancı bir çocuk yaklaştığı anda torunlarını kollamaya, diğer çocuğu uzaklaştırmaya çalışıyor. Tabii hepsi için diyemem, ama genel kanım bu.
|
San Francisco |
San Francisco’da Çinli bir büyükanne ve dede oğlumdan en az 1 yaş büyük çocuklarının peşinde koşuyorlardı oyun parkında. Oğlumun dönen kaydıraktan kendi başına kaydığını görünce, yaşını sorup hayrete düştüler. Sonra kendi torunlarına dedeyle birlikte kaymak koşuluyla izin verdiler. Türkiye’de büyükanneler ve dedeler daha rahat eminim. Hatta başka çocuklara çikolata, gofret ikram edecek kadar… Türkiye dışında anneyle gözgöze gelip onay almadan başka bir çocuğa yiyecek ikram edilmez genelde. Hatta parkta, oyun oynarken elinde yiyecek olan çocuk yoktur. Türkiye’deyken salıncakta sallanan çocuğuna yemek yedirmeye çalışanını da gördüm.
Diğer genel farklılıklar;
- Türkiye’deki bazı çocuk oyun parkları yeterince güvenli değil, çok eski ve çok bakımsız.
- İngiltere’deki çocuk parkları genelde çok kalabalık. Parkların mutlaka bir kapısı bulunuyor ve 12 yaş altı bazı çocuk parklarına alınmıyor. Yanında çocuk olmayan bir yetişkin kesinlikle parklara giremiyor.
- Hemen hemen her ülkede sigara yasağı park ve çevresinde çok yaygın.
- İspanya ve Türkiye’de hava karardıktan sonra çocuk parkları hala cıvıl cıvıl. Amerika ve İngiltere’de hava kararınca parklar kapatılıyor.
Gelelim babalara… Oğlumu parkta sallarken birden bir kız koşarak salıncağa yaklaştı. Ben panik olup çarpacak diye bağıracakken, İngiliz baba sakin bir şekilde kızın kafasını kolunun altına alıp anında yön değiştirdi ve kızını kafasından öptü. Çocuk ne olduğunu anlamadı bile. Sanırım babalar biraz daha ‘cool’. Türkiye’de babaların da parklarda boy göstermesi beni çok şaşırtmıştı. Tipik Türk erkeği modundan çıkmaları en çok hoşuma gidenlerden. Çocukların üstü başı dondurma olmuş, sümükleri akmış, belleri açılmış, babaların hiç umrunda değil. En rahatı onlar hangi milletten olursa olsunlar…
———————-
Alternatif Anne’de 24 Mart 2014 tarihinde yayınlanan yazım:
http://alternatifanne.com/farkli-ulkelerin-cocuk-parklarindan-izlenimler/
Fotoğraflar Deniz Sütlü Özgül’e ait.