Number 2… |
Biliyorsunuz bu ara taşınma mevzu vardı bizim evde. Hatta şu an üst katta adamlar oflaya poflaya mobilyaları söküyor.
5.5 sene önce mortgage ile satın aldığımız ilk evimiz, hatta karıkoca cebimizdeki son sterlini harcadığımız ilk yatırımımızdı. Yerlerini döşemeyi de, duvarlarını boyamayı da kendimiz yapmıştık. El emeği, göz nuru…
Alaz’ın doğduğu, hatta 3 sene yaşadığı ev. Duygulanmamak elde değil; ama duygulanmaya fırsat kalmadı. Evden eve taşıma şirketi olsa da, öyle çok çerçöp biriktirmişiz ki ve herşeyi İsviçre’ye götürmek istemediğimizden ayıklama süreci uzun sürdü. Dün gece yemekte “Evdeki son gecemiz” dedim nihayet farkına varıp. Alaz “Üzülme anne, İsviçre’de daha güzel evimiz olacak hem de apartmanda” dedi. Bu çocuk bazen beni çok şaşırtıyor! Bahçeli ev ardından apartman hayatı onu şok edecek ya, neyse…
Alaz’ın bisikletleri kamyon sırası bekliyor |
Sonra oturup düşündüm. Üniversite için İzmir’den İstanbul’a göçmemle ben göçebe hayatını benimsemişim zaten. 17 yaşımdan beri 13 ev, 5 kez şehir değiştirmişim. Şimdi 14. eve, 3. ülkeye gidiyorum. “Göçebe miyim neyim?” dedim eşime. Türk atalarımın izinde olduğum belli 🙂
Wikipedia demiş ki: “Türk göçebeliği hiçbir yerde durmaksızın yaşamak değil mevsimsel doğal yaşama uyumdur.” Demek ki benim de İsviçre mevsimim geldi…
Oyuncak kutusunu kamyonda gören Alaz itiraz etti elbet! |
Bir Not: Bir hafta daha Londra’dayız. Ev işi, yemek derdi olmadan Alaz oğlumla başbaşa turistik geziler yapacağız çeşitli yerlere. Yolu düşen haber versin. Yazacak çok yazım olacak yani. Önerilerinizi beklerim…