Venedik’e doğru…
Floransa’dan öğleden sonra kalkacak trenimiz için sabah odadan ayrılmadan hatta kahvaltı bile yapmadan valizleri toparladık. Biz eşyalarımızı düzenlerken Alaz da oyuncak treniyle diğer odada oynuyordu.
Kahvaltı için gittiğimiz kafede yiyeceğim omlet için sarısı iyi pişmiş yumurtayı öyle bir tarif ettim ki, adam hafif yakıp getirmişti. Alaz’ı kahvaltısını bitirdiği için yakındaki bir çocuk parkına götürdük. Günlerdir park görmeyen Alaz elbette çok mutlu oldu.
Parka doğru koşan Alaz |
Parkta bir süre diğer çocuklarla birlikte oynadı. Elbette ortak bir dil yoktu genellikle. Çocuklar her şekilde anlaşıyordu. Ben de bir bankta oturup güneşlendim. Anneler bu ülkede de çocuklarına sürekli seslenip bağırıyorlardı.
Park sonrasında Piazza della Signoria’ya yönümüzü çevirdik. Ara sokaklardan geze geze meydana çıktık. Arkasındaki sokaklardan birinde, aşağıdaki resimde görüldüğü üzere, favori bir sandviç dükkanı vardı önünde kuyruk olan. Trip Advisor’ın listesinde de ilk sıralarda. Peynir seçme konusunda pastörize olsun, olmasın diye bir şekilde anlaşıp 3 değişik ve birbirinden lezzetli sandviç yaptırdık yolculuk için. Trende de yemek servisi vardı elbet; ama bu sandviçler öğle yemeği için ideal oldu.
Küçücük bir büfe önünde sandviç sırası |
Geldiğimiz ilk gün gözüme çarpan Venchi isimli dondurmacıya uğramadan ayrılamazdım Floransa’dan. Gerçi ben çilek ve çikolatalı krep yemeyi tercih ettim. Alaz da öyle. Meydanda oturup afiyetle kreplerimizi yedik. Biz kafedeyken üst kattaki oturma yeri kapalıydı, o nedenle meydana gidip oturmak zorunda kaldık; ama Alaz kafe sandalyesi yerine kaldırımda oturduğumuz için oldukça memnundu.
Krep veya dondurmasını denemeniz önerilir |
Venedik’te bizi bekleyen manzara |
Otelin güzel havalarda kahvaltı servisi yaptığı bahçe |
Casa del Melograno, küçük ve sevimli bir otel. Lüks bir otel de değil; ama gerek bahçesi gerek Marco adlı canayakın sahibi ve güleryüzlü çalışanlarıyla bizim memnun ayrıldığımız bir otel olarak hafızamıza kazındı. Marco bize nerede ne yiyeceğimizi, nereye nasıl gideceğimizi anlatan bir harita verdi ve üzerinde çizerek her önemli noktayı gösterdi. Odaları basitti; Alaz’a bebek yatağı hazırlamışlardı lakin tatillerde yanımızda uyumaya alışan Alaz’ın bu yatak hiç hoşuna gitmedi.
Otel penceremizden manzara |
Henüz akşam yemeğine vaktimiz varken Ponte di Rialto‘ya (Rialto Köprüsü) yürüyebileceğimizi düşündük. Alaz’ın pusetini almadık. Yürümesi ve babasının omuzları akşama dek onu idare eder diye tahmin ettik. Gideceğimiz yerler için sürekli haritaya bakmak yerine köprü sayarak ilerlemeyi seçtik. Genelde de yanılmadık.
Rialto Köprüsü’nden Canal Grande |
İlk gördüğümüz goldollar |
Rialto Köprüsü ve civarı Venedik’in en kalabalık yerlerdinden biri. Puseti yanımıza almadığımız için memnunduk. Her ilkte birbirimizi dürtüyorduk; bak kanal, bak gondol bak şu bak bu diyerek 🙂 Köprü ardından yemeğe eskiden Venedek’te yaşayan bir arkadaşımızın da, otel sahibi Marco’nun da bize önerdiği Fondamenta Misericordia isimli sokağa gittik. İlk gördüğümüz kalabalık balıkçıya daldık. Belki de bu nedenle yani kalabalık olduğundan servis çoook uzun sürdü. Deniz ürünleri tabağı oldukça lezzetliydi. Alaz’ı yemek beklerken oyalamak zor olduğundan dışarıdaki masalara oturmuştuk; ama bu kez de kanal yakınına gidince tedirgin olduk. Gerçi Venedik’te kaldığımız süre boyunca tehlikeli bir durum yaşamadık. Gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki, söz dinleyen çocuklarınızla Venedik’e gidebilirsiniz.
Yine o yol üzerinde ufak bir kahve/şarap içilen bir kafe vardı. Yemek ardından ayaküstü uğrayıp birer espresso ve Alaz’a da köpürtülmüş süt satın aldık. Venedik hepimiz için ilk günden çok güzeldi.
2 Yorum Var
harikasını.merakla yazının devamını bekliyorum.
Teşekkürler… Devamını burada bulabilirsiniz…
https://www.gezginanne.com/2014/08/italya-seyahatimiz-gun-8.html
Sevgiler!