Müzenin girişi |
Taşınma stresini üzerimizden atmak için kendimizi Londra sokaklarına attık. Şimdiye dek nedense hiç gitmediğimiz yerleri listenin başına koyarak…
Eskiden bunlar modaymış! |
Londra’da müzeler bölgesi diye geçen bir alan var. Natural History Museum*, Science Museum, İsmaili Centre ve Victoria&Albert Art Museum türünden dünyanın sayılı müzelerinin bulunduğu South Kensington mevkii. V&A müzesi hariç her birine defalarca gitmişim, nedense sıra ona hiç gelmemiş. Bugün gidip görünce kızdım kendime; çünkü Alaz’la olduğu kadar Alaz’sız da gezilmesi gereken bir müze. Moda, dans, seramik, heykel, resim, Ortadoğu İslam ve Japon kültürü ve daha nice bölümü bulunuyor. Neyse, geçmiş ola…
Müze orta bahçesi |
Giriş katın orta bahçesinde yazın çocukların oynayabildiği büyük bir havuz (en derin yer belki 30cm) olduğunu duymuştuk. Tabii günlerdir Alaz oğluma taşınma olayının gerekçelerini, neden onunla az ilgilenebildiğimizi ve biraz sabrederse onu parklara/havuzlara götüreceğimi anlatıyordum. O nedenle bu müzenin havuzunu görmeyi o da günlerdir bekliyordu. Her sabah uyandığında ‘Bugün mü gidiyoruz?’ diye soruyordu. Metrodan inip müzeye girdiğimizde ilk cümlesi ‘Hani havuz nerde?‘ oldu.
Düşmeden az evvel |
Birkaç sanat eserine hayran hayran bakmam elimi çekiştirmesine neden olunca, yavrucağı daha fazla bekletemedim ve orta alandaki bahçeye çıktık. (İTÜ Maçka Kampüsü orta bahçesi gibi dört yanı tarihi bina bir bahçe) Havuzu gören Alaz’ın yengeçliği tuttu. ‘Çıkar çıkar bunu da çıkar‘ diye üzerindekileri bir bir çekiştirmeye başladı. Hazırlıklı gittiğimizden çantamda mayosu da ufak bir havlu da vardı.
Arkada parende atan kız |
Bazen koşturan büyük çocuklara özendi, sonra yere düştü. Bazen suyun içine uzanıp ayaklarını çırptı başkaları onu taklit etti. Elindeki 2 katlı kırmızı Londra otobüsünü (double decker) bir bana getirdi kurulamam için, bir aldı suyun dibinden sürdü. Kısacası bir saat boyunca suda oynadı, koşturdu. Sürekli üşüyüp üşümediğini sordum, arada bir havluyla kuruladım. Kimi çocuklar elbiseleriyle daldılar püskürtülen sulara, Alaz’ın deyişiyle kimi yaramaz çocuklar su fışkıran yeri ayaklarıyla kapatıp başkalarını ıslattılar. İlgisini en çok havuz içinde parende atan 7-8 yaşlarında bir kız çocuğu çekti. Kendi başına denemeye cesaret edemedi. Ben de bebekli göbeğimle ona gösteremedim. Yerlerin beton olduğunu söyleyip ‘Parka gidince sana öğretiriz babayla birlikte‘ dedim.
Restoranın pencere ve avizeleri |
Çimler üzerinde piknik yapanlar, bahçedeki kafeyi dolduranlar öğle saati olduğunu haber veriyordu. Acıktık, içerideki self-servis kafeden yiyecek alıp muhteşem avizeli, sanat eserleriyle dolu sütunları olan, ortası piyanolu yemek salonunda bir yer bulduk kendimize. Günlerdir ilk kez güzel yedi diyebilirim. Yemek bitince otele gitmek istedi. Bu aralar akşam yatış saati şaştığından gündüzleri telafi derdinde. Müzenin diğer kısımlarına da gözatıp hediyelik eşya kısmına vardık. ‘Hadi metroya gidelim‘ mızmızlanmaları, onu birkaç oyuncakla oyalamam derken ana giriş kapısından caddeye çıkmamız bir saati buldu.
Buradaki sanat ve tarih müzelerinde çok karşılaştığım bir tablo da kağıdı kalemi kapan her yaştan insanın resim yapması. Bu emziren kadın heykeli geçen kış gezdiğimiz V&A Museum of Childhood‘da idi, şimdi burada tekrar karşımıza çıktı.
Emziren kadın heykelini resimleyen biri |
V&A Müzesi’ne giriş ücretsiz, dileyen bağış yapıyor. Bazı ücretli bölümleri var, örneğin Bvlgari sponsorluğundaki Italian Fashion sergisinin önünden geçmekle yetindik Alaz’la gezemeyeceğimden ötürü. Wedding Dresses 1775-2014 Koleksiyonu da görmek isteyeceğim bir sergiydi; ama Alaz’ı sıradan bir butikte bile tutamadığımdan hiç heveslenmedim bile. Sadece dışarıdan baktım birkaçına. Kısacası seramikten heykele, mücevherden kitaplara ve modaya Dünya’nın en büyük sanat ve tasarım müzelerinden birini gezmek istiyorsanız, burası listenizde bulunsun. Çocukla veya çocuksuz!
* Natural History Museum (Londra Doğal Tarih Müzesi) yazısını yazmamışım henüz!