Bir Frau yazısıyla gene ben…

İsviçre’de ilk gördüğümüz tanıdık şey Migros oldu. Türkiye’den bildiğimiz, İngiltere’de unuttuğumuz market zinciri… Coop ve Migros İsviçre’nin en önemli marketleri. Coop’un biraz daha pahalı olduğunu duysam da ben, bizim semttekilerin pek farkını göremedim.

Oturduğumuz yerin Migros’undan bahsedeyim bugün. Bildiğim hiç bir Migros’a benzemiyor. Çünkü dev bir botanik bahçesi ortasında. Hatta tam karşısında Park im Gruene var ki o da Migros’un çocuk parkı ve kafesi, ayrı bir yazı konusu…

Botanik bahçesi, solda yapay göl

Migros’un binasına girmek için mis kokulu bitkiler ve çiçekler hatta salıncak ve yapay göl arasında ilerliyoruz. Tabii arabayla gelirsek alt katında bir otopark bulunduğundan bu çiçekleri görmek ve koklamak hayal oluyor…

Migros’un taze baharat ve çiçek reyonu

Girişte, market araçları dizili. 1 veya 2 Frank bozuk para atarak kullanabiliyoruz. Bir de çocukların itmesi için mini olanları var. Alaz ile gidince mecbur ondan da alıyoruz. Denner diye bir başka market de Migros’un binasında konumlanmış. Alkollü içecek almak için orası öneriliyor, diğer marketlere göre daha ekonomikmiş. Tabii en ekonomik olanı yarım saat araba yolculuğu ile Almanya’ya gitmek ve bagajı tıka basa doldurmakmış, orası ayrı…

Süpersonik fiyat etiketi makinası

Türkiye’de ve Londra’da olmayan bir uygulama: Kasiyer ve diğer müşteriler sana ödeme sırasında kötü kötü baksın istemiyorsan aldığın her sebze/meyve türünü ayrı ayrı tartmayı ve etiketlemeyi unutma. Üzerinde fiyat yazan etiketler her bir torbaya ayrı ayrı yapıştırılıyor. Yani kasada tartılmıyor. Tabii bu nedenle de alışveriş uzun sürüyor bana kalırsa. Tıpkı yıllar önceki reklamda Ayşegül Atik‘in dediği gibi, ‘Bir alışveriş, bir fiş!’ Bir domates bir etiket, bir salatalık bir etiket, gibi…

Taze makarnalar

Envai çeşit taze makarna var. Henüz hiçbirini denemedim hamilelikten ötürü. Bildiğim kuru makarnayla idare ediyoruz. Zaten ürünlerin üzerinde Almanca, Fransızca ve İtalyanca yazdığından bilmediğim marka ve ürün almam (ki çoğu markayı bilmiyorum henüz) saatleri buluyor diyebilirim.

Peynirler

İsviçre peyniri diye bir şey yok. İsviçre’de envai çeşit peynir var. Bakınız sonbahar geldi diye reyona Fondue peynirleri, racletler de gelmiş. Hazır paketlerde satıldığı gibi, açık olarak da satılıyor. Tıpkı yumurta gibi tane tane. Tereyağı, has gerçek yağ. Zaten süt ürünleri deyince İsviçre’nin eline kimse su dökemez 🙂

Yoğurt çeşitlerine ne demeli?

‘Süt, yoğurt ve peynir en fazla 20-30 kilometre çapında bir yerlerden geliyordur’, deniyor. Lokal, gerçekten o bölgeden yani. Yoğurt çeşitleri de akla, hayale, mantığa sığmayacak kadar çok. Organik olanından yaşadığımız yerin kendi yoğurduna dek var. Hatta kışın kestaneli, yazın erikli yoğurt bile çıkıyormuş. Hazal diye Türk süzme yoğurdu buldum Migros’ta, üzerindeki tek Türkçe kelime Hazal. Bir Yunanlı bile ‘Tariflerinizde kullanmak için Greek yoğurt bulamazsanız Migros’tan Hazal’ı alın’, demiş. Meyveli yoğurtla pilav yemek bana değil, oğluma göre birşey. O nedenle Hazal’ın abonesi oldum keşfettiğimden beri.

Bakınız Quinoa denilen bir çeşit vitamin deposu tahıl. Bulgur, pirinç gibi; ama elbette çok daha faydalı olduğu biliniyor. Sütten ete, tahıldan meyveye her ürünün Bio-lu olanı var, organik demek.

Aromat da, İsviçre mutfağının başlıca baharatıymış. Bu hamilelikte gene bana denk gelen reflüden ötürü henüz denemediğim bir ürün.

Kasaya doğru ilerlerken her markette göze çarpan bir reyon var; Çikolata Caddesi desem yeri. Söylememe gerek var mı? İsviçre Dünya’da kişi başına çikolata tüketiminin en yüksek olduğu ülke; 11.6 kilo/kişi. Bakınız ben demiyorum, araştırmalar diyor. Fakat duy da inanma derler ya, şişman İsviçreli görmedim henüz! Ya da çikolata şişmanlatmaz, demek daha doğru 🙂 Her şekilde ve boyutta, herkese, her keseye göre çikolata bulmak mümkün en küçük markette bile.
Kasiyerler canı isterse gülümsüyor. Londra’da muhabbet açarlardı, özellikle de Alaz yanımdaysa. İnsanlar burada haftada 2-3 kez market alışverişi yapıyor; bana göre vakit kaybı. Londra’da internetten yapardım büyük alışverişi, diğer taze ürünler için haftada bir gitmek yeterdi. Burada internet üzerinden market alışverişi gereksiz pahalı. Öte yandan Pazar günü her yer kapalı olduğundan Cumartesi günleri çoluk-çocuk, yaşlı-genç herkes markette ve İsviçre’de gördüğüm en kalabalık mekan oluyor marketler.
Gelelim hayat kaynağımız suya… Musluk suyu içiliyor ve markette satılan şişe sulardan çok daha lezzetli. Yabancılar bizim bildiğimiz doğal su yerine gazlı suya (sparkling water) alışkın olduklarından burada oldukça zorlanıyorlarmış. Restorana giderseniz de leitungswasser (İngilizce: tap water) dedikleri musluk suyundan isteyin, boşuna daha kötü suya para vermeyin.
Bir market yazımın daha sonuna geldik. Yazıyı beğendiyseniz lütfen paylaşın, bilmeyen/duymayan da öğrensin… Organik pazar ile ilgili yazım için de buradan buyrun lütfen…

*Frau, tüm mektuplarda bana hitap şekli yani bayan demek. Miss, Misses, Madam, Bayan, Kadın derken bir de bu çıktı başımıza…

Yazar

Yorum Yaz

Pin It
Bu sitedeki tüm içerikler Digital Millennium Copyright Act ve 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserlerini Koruma Kanunu'na istinaden koruma altındadır. Buradaki hiçbir içerik (Yazı, Fotoğraf, Video vb.) site KULLANIM ŞARTLARI'nda da belirtildiği üzere izinsiz olarak kopyalanamaz, alıntı yapılamaz, başka yerde yayınlanamaz

© 2019 Tasarım Blogger Tasarım.