Hani derler ya, ikinci çocuktan sonra tek çocuk hiç çocuk diye, doğruymuş. Özellikle de yalnız seyahat ederken. ‘Dur oğlum, yapma oğlum, kardeşine vurma oğlum‘ dememe gerek kalmadığından ben bu kez yorulmadım vallahi…
Beliz ile (16 aylık koşan ve tırmanan; ama konuşmayan bir kız çocuğu) başbaşa yolculuğumuz Zürih Havaalanı’nda başladı. Ortalıktaki bavulların heyecanından evde sabah uykusuna dalmayan kızımı zorla ve hile ile uyutmuştum geç de olsa; ama bir saat bile uyumadan uyandırmak durumunda da kaldım uçağa yetişmek için.
Alaz ile vedalaşmak benim için zor ve garip onun içinse kolay oldu. Çünkü babasıyla sinemaya gidecekti. Bir an önce bizi postalamak peşindeydi.
Beliz pusette, sırtımda çanta güvenlik kontrol ardından girdim pasaport sırasına. Önümde 4-5 kişi vardı. Yan bankodaki görevli de gişeyi açtı. Buyrun, dedi önümdekilere. Onlar gitmedi. Taa arkalardan uzun boylu, orta yaşlı bir adam gelip geçti oraya. ‘Pardon, sırada biz vardık‘ dedim önümdekileri göstererek. Adam: ‘Pasaportunuz geçerliyse geçin‘ dedi. Hoppala! Önümdekilerden ses çıkmayınca, yürüdüm ve adamın önüne geçtim. Gişedeki görevliye pasaportumu uzatırken, ‘Birleşik krallık pasaportu, heralde geçer‘ diyerek havamı bastım. Normalde çekingen bir tipimdir; ama adamın beklemediğim lafı beni gıcık etti.
Bu saygısız kişinin İsviçreli ve ırkçı olma olasılığı yüksek. Önümdeki ve arkamdaki başı örtülü, ama türbanlı ve çarşaflı değil, kadınları görünce böyle demiş olması kabul edilebilir değil.
Beliz Hanım’ın yolculuğu… |
Uçak öğleden az sonra kalkacağı için Beliz’e yemek yedirdim havaalanında. Sonra biraz etrafı turladık, boş koridorlarda koşturdu. Aman bunu İstanbul’daki havaalanlarında yapmayı denemeyin, çocuk o kalabalıkta kaybolur ya da birileri koca valizleri ile çocuğunuza çarpar. Sonra da çocuğunuzu ortalığa salmayın diye size bir dünya ders verir. Azarlanırsınız…
Neyse, uçağa binerken iki çocuklu bir kadınla, bize öncelik verildi. Çocuklar beraber oynadılar, kudurdular, meyve yediler. Pegasus gene gecikmişti çünkü. Yer hostesine rica ettiğimden yanımdaki koltuk boştu. Uçak havalanırken Beliz kucağımda uyudu. Gözünü örtüp kollarımın arasında azcıcık sıkıştırmış olabilirim. Fakat o da bu duruma itiraz etmedi canım…
Yolculukta, kucağımda uyuyan bebek ile yemek yemem imkansız olduğundan uçağa binmeden atıştırmıştım birşeyler. Kindle iPhone uygulaması sayesinde Fransız çocukların neden yemeklerini güzelce yediğini, uykularını güzelce uyuduğunu anlatan şu kitabı okudum. Bir ara da sızmış olabilirim. Son saatte Beliz uyandı. El çantamdaki yiyeceklerden yedirdim, şarkılar ve oyunlar ile güzelce tamamladık yolu. O gözyaşı dökmedi, ben de hiç bağırmadım. O la la!
Uçaktan Avusturya Alpler’i… |
Uçaktan inince, pusetimizi aldık ve hemen bez değiştirmeye gittik. Bavulu almadan önce rahat rahat duty free gezdik.
Duty free alışverişinin en yoğun olduğu ülke Türkiye sanıyorum. Uzun kuyruklar var ödeme yapmak için. Bir de sabırsız müşteriler. Adamın biri onlarca insan arasında kasadaki genci yavaş işlem yaptığı için azarladı. Genç de, ‘Sistem yavaş‘ dedi. Adam azar tonuyla ‘Herkesin sırası ilerliyor, sen beceremiyorsun!‘ diye söylenmeye devam etti. Genç de, ‘Beğenmiyorsanız şikayet edin‘ dedi. Adam, ‘Sen bana sesini yükseltme, yükseltme dedim sana, bıdı bıdı bıdı‘ diye genci ve bizleri bezdirdi. Hoşbulduk Türkiye!
İkinci uçak yolculuğu için İç Hatlar bölümüne geçtik. Sabiha Gökçen’in bu kısmı her zamanki gibi Esenler Otogarı havasındaydı. Kalabalık, gürültülü, karışık. Sırada çaktırmadan önüme geçenler mi dersin, kucağında bebek taşıyana bile yer vermeyen mi dersin? Beliz de o check-in sırasında (online da yapsanız bavulları vermek için o sıraya girmek zorundasınız, evet saçmalık bence de!) ağladı da ağladı. Haklı, hem karnı acıktı hem canı sıkıldı.
Koşa koşa iç hatlara geçip ki gerçekten pusetteki Beliz’i oyalamak için koşturdum, hemen uçağın bir saat gecikmesi olduğunu gördük. Kendimizi bir kafeye attık, yemek yedik. Neyse ki garson kızlar sayesinde Beliz kucaktan kucağa gezip epey eğlendi. Ben de yemek üzerine sıcak bir bardak çay bile içtim. Hoşbulduk Türkiye!
Saatler artık Beliz’in uyku saatini çoktan geçmişti. Bizimki ortalıkta koşturuyordu hala. Altını değiştirip, pijama niyetine rahat birşeyler giydirip pusete koydum. Farkettim ki biberon bavulda kalmıştı. Neyse ki yanımda muhallebi vardı. Onu yedirdim uçağa binmeden az önce de. Uçakta bir an gözleri kapanıyor; ama anonstan veya ışıklardan uyuyamıyordu. Yolculuk bir saat süreceğinden uyutsam mı uyutmasam mı bilemedim ve keyfine bıraktım. Sırtüstü yatırdım sırtı dinlensin diye, şarkılar söyledim, öpüp kokladım, su ve emzik verdim. Bizim o gecikme 2 saati bulunca huysuzlanmasın diye suyuna gittim. Tam uçak inecekken havayolunun dergisine bakıyorduk ve hızlıca elime vurunca derginin bir sayfası azıcık yırtıldı. Hostes geldi.
‘Dergiyi yırtmayalım ama olur mu?‘ dedi. Ben de Beliz’e söylüyor sandım. ‘Yanlışlıkla yırttı ablası, bu yırtılmışı biz alırız‘ dedim. Hani dergi yırtıldı, diğer yolcular okuyamayacak diye söylüyor sandım. Hostes meğer bana söylüyormuş; o dergi oyuncak değilmiş, kızımı oyalamak için çantamda oyuncak yok muymuş, oyuncak verseymişim eline, gazete ve dergi yırtarsam ve yırtılmasına izin verirsem gelecekte çevreye değer vermeyen çocuğum olurmuş… Amanın! Ayağa kalkıp ‘Kızııım, sen benim kim olduğumu biliyor musun? Hem çevreyi senden iyi bilen bir çevre mühendisiyim, hem gezgin anneyim, hem de 12 saattir yolculuk yapan ve gıkı çıkmayan şu bebeğin anasıyım‘ diyecektim; ama ağzımı açarken arkasını dönüp pırt kaçtı. Sadece ‘2 saat rötar yapmasaydınız çantamdaki oyuncaklardan sıkılmaz, sıra dergiye gelmezdi‘ diye seslendim. O duydu mu bilmem, ama diğer yolcular duydu. Aranızda okuyanlar varsa sevgilerimi iletirim…
Emzik gördüm mü affetmem! |
Anneme yanında süt getirmesini söylemiştim; artık yorgunluktan baygın bakan kızıma arabada süt içirip eve varınca hemen yatırdım. Biz de ana, kız, kardeş 2-3 saat muhabbet etmişiz…
Pegasus personeli, yarıdan fazlası boş uçakta, önümdeki sıraya 3 kişi oturtmuş. İki kadın yolcu arasına (bayan yazacaktım; ama onun da itirazcısı çok (valla blogculuk da gittikçe zorlaşıyor bu yüzden)) bir erkeği oturtmuşlar. Adamcağız, baktı ki çoğu koltuk boş, hostese seslendi ‘Ben öndeki sıraya geçebilir miyim?’ Hostes bir adım ötede olduğundan duymadı. Adam tekrar seslenince hostes adamı bir güzel haşladı: ‘Beyefendi görmüyor musunuz arkadaşımla konuşuyorum, bekleyin‘ diye. Şimdi müşteri memnuniyetine ne demeli? Sonra da adama ‘Hayır, geçemezsiniz, kargo yüklemeleri buna göre yapıldı‘ dedi. Bir yaşıma daha girdim! O zaman kimse tuvalete gidemez, uçak yan döner! Karışmamak için zor tuttum kendimi. Yıllardır sayısız kez uçağa bindim ve herkes her şekilde yer değiştirir uçakta ve genelde hostesler boş yere geçin derler. O adam için üzüldüm, bence şikayet etsin.
İstanbul – Edremit arası için Borajet’ten kurtulduk diye sevinmiştim, şimdi de Pegasus çilesi çekiyoruz. Otobüs yolculuklarına geri mi dönsem nedir?
Bir öneri; Pegasus online check-in erken yaparsanız arkadaki sıraları, son saatlerde yaparsanız öndeki sıraları veriyor. Online check-in yapmazsanız da en öndekilere oturabilirsiniz… Uçağın doluluğuna bağlı tabii…
Not: Dönüş yolu daha da heyecanlı, yakında anlatırım. Beni takibe devam edin…
3 Yorum Var
O ne bicim hostes ya!!
Uçak yolcuğu çok güzel oluyor. Hosteslerde başka güzel oluyor. Tabi her zaman aynı olmuyor.
İşin en güzel tarafı aslında ucuz uçak bileti almada