İsviçre’ye taşınır taşınmaz ilk müze gezimiz Luzern’deki İsviçre Ulaşım Müzesi‘ne olmuştu. Yani, Verkehrshaus der Schweiz ya da Lucerne Swiss Transport Museum.
Şurada o gezimizi ballandıra ballandıra detaylarıyla anlatmıştım.
İstikbal her zaman göklerde… |
Geçen Pazar günü, İspanyol ve Avusturya kökenli arkadaşlarımızla da aynı müzeye gittik. Sonuçta çocuk dediğin her sene büyüyor ve ilgi alanı değişiyor. O sebeple bize aynı müze de olsa, Alaz için 1.5 sene öncesine göre oldukça farklı bir deneyim oldu.
Nasıl mı?
Çoğu noktayı, hiç bir detayı hatırlamadı. Geçen defa ayrılamadığı inşaat bölümü ile hiç ilgilenmedi. Denizaltı ve uçaklar, trenlerden daha çok ilgisini çekti. Müzenin açık hava bölümünde bulunan lokomotifli tren yerine yapay gölde pedalla çevrilen botlara binmek istedi bu kez.
Pedalla giden botlar, health & safety sıfır 🙂 |
Hatta bizi bırakıp kendi başına oradan oraya koşturdu. Bu ne özgüven?! Neyse ki İsviçre güvenli bir yer yoksa birkaç kez kayboldu diye panikleyebilirdim.
Taşıtların olduğu bölümü es geçtik örneğin. Gerçek bir uçağın içine bindik sanki hiç binmiyormuşuz gibi 🙂 Tabii bir de o zamanlar karnımda olan Beliz şimdi su kenarına gidip ‘cup cup’ yapıyordu. Sanıyorum bahçedeki zamanımı Beliz’in suya girmemesi için uğraşmakla geçirdim.
Eski favori tren ile yeni favori denizaltı |
İki farklı yaşta, ilgi alanları farklı çocuklarım olunca bir ara gruptan ayrıldık Beliz ile. Karnını doyurdum; çünkü diğer iki oğlanın gözü yemek görmüyordu. Beliz taşıtlardan çok kenarındaki ipleri çekiştirmekle, yürüyen merdivene koşmakla ya da yazdığım gibi bahçedeki havuza taş atmakla vaktini geçirdi. Alaz ise bu kez sergilenen taşıtların yanında neler yazdığını soruyordu bana. ”Burda ne diyor? Anne ne yazıyor? Peki burda ne yazıyor?” Bir bir…
Nasıl gidiyor bunlar çözemedi Beliz… |
Beliz için açık havada oynamak çok daha eğlenceliydi. Alaz binaların içine girmeyi, bazı şeyleri – örneğin okyanus ve dibini gösteren şema- detaylı olarak öğrenmeyi de istiyordu. Öğle uykusu saatinde Beliz’i babasına verip, Alaz ile başbaşa dolanabilmek de çok keyifliydi. Hatta o ara pedallı bota bile bindik.
Köprüde yürümek hatta koşmak |
Müzeden ayrılmak, doğrusu çocukları müzeden ayırmak çok zordu. Şehirde kek ve dondurma yeme sözü verdik. Luzern’i pek gezemesek de bu kez, Reuss Nehri kıyısında oturduk ve muhteşem köprüsü Kappelbrücke’de yürüyebildik.
Luzern’i sevdiren yer, Kappelbrücke |
Bu gezinin başka bir önemi de hep gördüğümüz; ama hiç denk gelemediğimiz içinde çocuk oyun alanı bulunan trene denk gelmemiz. Evet, vagonlardan biri ailelere ayrılmış. Alt kat bebek arabaları için. Üst katta ise oturma yerlerinin yanı sıra kaydırak, ufak bir gemi içeren oyun alanı mevcut. Alaz kadar ben de çok şaşırdım görünce. Beliz ise yol boyu o kaydırağa çıkıp kaydı. Sanıyorum her trene bindiğimizde kaykay diyecek bundan böyle!
Bir tren vagonunun ikinci katı |
Müzenin ayrıntıları için buraya buyrun.
Not: Tüm fotoğraflar bana aittir, lütfen izinsiz paylaşmayın.