Geçenlerde Washington Post’ta bir yazı gördüm. Yazar şöyle anlatmış: Tatil için gittikleri yerde, kaldıkları evin sahibi önceki misafir çocuğun koltuğa şarap döktüğünü, bu yüzden artık evinde çocukların kalmasını istemediğini, yazara belirtmiş.
Aynı şekilde bir restoranda çalışan garson da mama sandalyesi bulunmadığını; çünkü çocukların restorana kabul edilmediğini söylemiş. Yazar bu durumu ‘toddler discrimination’ olarak isimlendiriyor.
Toddler, 1-3 yaş arası çocuklara verilen isim. Hani yeni yürümeye başlamış, bağımsızlığını ilan edip çılgın gibi oradan oraya koşan, beyinsel gelişimleri fiziksel gelişimleriyle yarıştığı için laftan anlamayan ya da daha doğrusu sağı-solu belli olmayan, henüz tam konuşamadığından derdini anlatamayıp kendini yerlere atan ve bağıran küçük çocuklar. Çok iyi biliyorum; çünkü bir tanesi de bizim evde!
Discrimination ise ayrımcılık demek. Daha çok ırk, din, yaş ve cinsiyet sebebiyle yapılır insanlar arasında. Çocuklu insanları otele veya restorana kabul etmemek bir nevi ayrımcılık yapmaktır. İyi midir, kötü müdür? Bence tartışılır.
Bazı şeylerin çocukken öğrenilmesi çok daha doğrudur. Örneğin bir restoranda yemek yemenin belli bir adabı vardır. İsteyen sandalye tepesine çıkamaz veya evdeki gibi yüksek sesle bağıramaz. Bu hem yetişkinler hem de çocuklar için geçerli. Ya da yemeğin servis edilmesini bekleme sabrı göstermek kolay değildir bir küçük çocuk için. Ben şahsen çocukların küçük yaşta her yere gidebilmesi, farklılıkları deneyimlemesi taraftarı olsam da, bazı yerlere bazı saatlerden sonra çocuklarla gitmeyi de uygun görmem.
Restoran adabı 🙂 |
Beyaz masa örtülü şık restoranlara, mum ışığında yenen yemekler arasına kendi çocuklarımı sokmak istemem. Orada ne onlar ne de ben rahat edebilirim çünkü. Aynı şekilde eğer ben de çocukları evde bırakıp kocamla baş başa romantik ve sakin bir yemeğe gitsem yan masadaki küçük çocuğun ayaklarıma yiyecek veya oyuncak atmasını da istemem! Muhtemelen bu yemek akşamın geç saatlerinde olacağından çocukların en huzursuz oldukları, evde bulunmak istedikleri hatta uyumaları gereken saatlerde olacağından etrafa verdikleri zarar, aileyi dışarıda yediklerine pişman edebilir.
O yüzden yazara tamamıyla katılmıyorum. Öte yandan çocuklarla gidilebilecek bir çok restoran var özellikle Türkiye’de. Çocukların dışarıda yemek yeme deneyimi birçok şey de kazandırıyor onlara; örneğin evdeki yemek masasından 30 saniyede bir yerinden kalkan oğlum, restoranda oturması gerektiğini biliyor. Evde pişenlerden daha farklı yiyeceklerin tadına bakmayı öğreniyor. Çevredeki insanlara saygı duyması gerektiğini anlıyor. Evde çorbanın tabağa konulmasını bekleyemeyen kızım, restoran masasında yemek beklemeyi öğreniyor. Tabii bu bekleme süresi çok önemli; servis yapılması 30 dakikayı buluyorsa orası bence çocuklara uygun bir yer değildir. Çünkü her yemek masasının iPad (bizde yok; ama genelde çok) için de bir kapasitesi vardır diye düşünüyorum.
Bu yemek bekleme süresinde, iPad’ın yanı sıra boyama yapılabilir ki bu nedenle beyaz masa örtülü restoranları liste dışı bıraktım. Yemek öncesi masaya gelen ekmek ise annelerin ya çok sevdiği ya da hiç sevmediği bir olay! Çocuk çok açsa beklemez o ekmeği yer. Saklarsan ağlar, ister, sonunda yer! Ama karnı toksa o sandalyede de hayatta durmaz. O yüzden zamanlama da önemli. Sonra otelde, ‘Şu yabancıların çocuğu gık çıkarmadan yiyor; bizimkiler ciyak ciyak, yemeyeceğim diye bağırıyor’ dersiniz… O yabancılar bu matematiksel planı evlerinde de uyguluyorlar ve çocuklara abur-cubur vermiyorlar. Bakınız, French Kids Don’t Throw Food isimli kitap…
Bir restoranın çocuk dostu olup olmadığı, garsonların tutumundan da anlaşılır. Kimi ‘Gel abicim sen şöyle otur, aferim’ diye çocuğa sahiplenir. Kimi üzerine vazife gibi, ki belki de vazifedir ‘Yemeğini bitir, sana lolipop vereyim’ der. Kimi de ‘Verin ben kucağımda gezdireyim, siz rahat edin’ diye teklif eder ki işte onlar candır… Yan masadakiler yeni anneanne/babaanne olmuşsa, hemen muhabbete girişirler kaç aylık ile başlar, ek gıdalara ve uykuya uzanır… Çocuklar kaynaştırıcı element görevi görürler restoranlarda da.
Çocuklarla restorana gitme olayında başka bir önemli nokta da, aynı masaya düşen çocuk sayısı! Bu çocukların hepsi yan yana oturmak isterler; ama o öbürünün yanına değil, berikinin yanına oturmak ister. İlk kıyamet bu noktada kopar. Ağlayanı, küseni daha ilk dakikada ailelerde huzur kalmaz. Üstelik yan masalardaki ters bakışları görünce ‘Şşt, pişşt, sessiz ol’ demekten analar da babalar da yorulurlar. Biliyorum, 5 çocukla aynı masaya oturunca başımıza geldi. Restoran sahibinin bu durumda yapması gereken, çocukluları bir kenara, diğerlerini öbür kenara almak. Bizim yapamız gereken de çocukları farklı masalara ayırmak ya da piknikte buluşmak!
Elbette çocukların da çocuk sahibi olan ailelerin de dışarıda yemek yeme özgürlüğü var. Hatta dışarıda yemek yerken bizi şaşırtıp çok güzel davranmışlıkları, tabaklarındaki yemekleri bitirmişlikleri de var. Fakat bunun garantisi yok. Küçük çocuk sahibi olmanın en şaşırtıcı yanı dün başkaydı, yarın bambaşka olabilir!
Haydi afiyet olsun!
Bu yazım ilk olarak Alternatif Anne’de yayınlanmıştır…
1 Yorum Var
Kesinlikle sizinle aynı fikirdeyim. Bazı restoranların çocuk dostu olmayışını ayrımcılık olarak tanımlamıyorum. Geç saatte gidilenler; özel bir günü kutlamak, romantik bir akşam geçirmek İçin gidilenlerde çocuk kabul edilmemesi bence gayet makul bir uygulama. Hele ki çocuklu aileler için :))) zaten çocuk cümbüşünden bunalıp kırk yılın başı çocuksuz çıktığımızda bir de yan masanın çocuklarının cümbüşünü çekmeyelim değil mi ama 😛
Çocuklarla çıkıldığında da harika çocuk dostu restoranlar var! Boyama kitabı boya getirenler. Bir köşesinde çocuklar için oyun alanı olanlar. Mama sandalyesi, bpa sız plastikten çocuk servisleri, hatta tek kullanımlık mama önlükleri olanlar bile var.
Ekmek konusunda ben önceden mutlaka uyarırım garsonları getirmeyin diye. Bazen de tam tersi "çocuklar çok aç lütfen birer dilim getirebilir misiniz?" diye.
Benim en büyük sıkıntım restoranlarda çocuk menüsü adı altında çok sağlıksız menüler oluşu. Fast food tarzı nugget, patates kızartması, hamburger, makarna falan oluyor. (Avrupa'da tabii. Yoksa bizim Türkiye'deki köfteciler, kebapçılar mis ;)) yoğurdu pilavı ayranı çoban salatası da gelir yanında) burada "az çorba" mantığını; çocuklar için yarım porsiyon alabilir miyiz? Olayını anlatamıyorum 🙂 Nasıl yapacaklarını, Nasıl fiyatlandıracaklarını da bilemiyorlar 🙂 E ben de mecburen çocuklarla paylaşarak yemek için onlara uygun seçim yapmak zorunda kalıyorum. Kendi istediğimi seçemiyorum 🙂 "analar taş yesin, yarım yarım beş yesin" diyerek de yorumumu noktalıyorum 🙂