Daha önce size burada bahsetmiştim oğlumun İngiltere’de 3 yaşına dek yaşadığından dolayı bazı İngiliz huyları edindiğinden. Teşekkür eder, özür diler ve lütfen derdi. Bir de bunları İngilizce söylerdi, şirinliğinden kendimi tutamaz çocuğu mıncık mıncık ederdim. İsviçre’de kreşe başladığında da öğretmenleri ve arkadaşlarının ebeveynleri bizi gördüklerinde Alaz’ın bu iyi huylarından bahsederlerdi. Acayip gururlanırdık.
Ertesi sene Alaz kindergarten denilen ana sınıfına başladı. Sınıfın en küçüğüydü ve genellikle İsviçreli aileler ve buraya temelli yerleşmiş ailelerin çocuklarıyla birlikte okula gitmeye başladı. Orada bir senesi dolmak üzere.
Peki Alaz hala Londra beyefendisi gibi mi?
Elbette hayır. Yine de İsviçre köylüsü olma yoluna da tam giremiyor. Sınıfın en naziği; ama eskisine göre bence, kaba. Kendi kendine teşekkür ve lütfen demiyor. Bizim dürtmemiz gerekiyor artık. Öğretmenleri ve bakıcı ablalar kendisinden çok memnunlar. Alaz hala yaramaz değil okulda, hatta söz dinleyenlerin başında. Tanıdığı – tanımadığı diğer çocuklara arkadaşça yaklaşıyor genellikle. Yalnız kendi kurallarının ve oyununun bozulmasını istemiyor. Kendinden küçüklere bu yüzden tepkili. Nedeni sanıyorum Beliz.
Londra’da Alaz… |
Gelelim eve…
Okulda diğer çocukların kendisine veya başka çocuklara uyguladığı şiddeti evde kardeşine uygulamakta usta! Artık bu normal mi dersiniz? Kız-erkek farkı mı dersiniz? Bilmiyorum; ama biz bu durumdan şikayetçiyiz…
Beliz ortalıktaysa Alaz tam bir canavar! Beliz meydanda yoksa bir melek! Muhabbeti güzel, oynaması güzel, istekleri makul… Sonuçta karar veremiyorum kimin yüzünden bazı huylarının bozulduğuna. Belki de hepsi!
Gelelim dağlar kızı Reyhan’a…
Karnımın içindeyken bilmişim bilmişi. Önümde dağ var demez tırmanır, dere var demez geçer. Geçerken boğulacak haberi yok! Dizleri yara bere içinde daha 18 aylıkken. Temkinli hiç değil. Nezaket yok, kibar değil. Zaten doğru düzgün konuşmuyor henüz ki lütfen desin!
Beliz de abisinin ona uyguladıklarını örnek alarak büyüyor. Onun doğruları Alaz’ın yaptıkları. Tabii ki henüz küçük; ama parklarda cabbarlık yapıp çocukları bezdirmeye başladı. En çok da abisini tabii! ‘Anne, Beliz’i al burdan’ en sık duyduğum cümlelerden…
Önümüzde 3 günlük koşturmalı bir seyahat var. Beliz kendi başına buyruk, kendi çantasını kendi taşımaya çalışır haliyle gözümüzü üzerinden ayıramayacağımız yaşta. Alaz ise, elimizi bırakmayan biri, temkinli ve sürekli birşeyler isteme halinde. O da küçük ve ne yazık ki bazen küçük olduğunu unutuyoruz…
Şimdi öyle bir kıvamdalar ki dışarıdayken biri fiziksel olarak beni yorarken diğeri ruhsal ve sosyal açıdan beni zorluyor. Birine laf anlatmaya çalışırken gözüm diğerinde oluyor. Bu durum da Alaz’ın beni anlamasına ya da anlattığımı dinlemesine izin vermiyor. Ya da onun anlattığını dinlememe imkan tanımıyor. Eskiden fiziksel olarak yorgun düşerken şimdi kafam da yoruluyor 5 yaşındaki bir çocuğun sorularıyla. Bu sorular da gittikçe zorlaşıyor tabii!
Anlamadığımı, olaydan koptuğumu farkedince de acayip tavır koyuyor. Ee haklı! Kızın peşinde gerçek anlamda koştururken; biri mi çarpacak, merdivenden mi düşecek, köpeği mi sıkıştıracak, elini asansöre mi sokacak diye düşünüyorum. Onun o anki ona göre çok önemli sorusu, bana kardeşinin başına birşey gelme olasılığından önemli gelmiyor. O yüzden küçüğü fırsat buldum mu babasına veriyorum.
Bu yüzden bence kardeş düşünüyorsanız 1 yaş arayla en uygun çözüm, ilk birkaç sene fiziksel açıdan canınız çıkar, sonrasında konuşarak herşeyi çözersiniz gibi geliyor bana…
Nereden nereye geldik. Kısacası çakma Londoner ve harbi Heidi ile yolculuklar hala zor geçiyor. Deneyimleyeceğim, yanılacağım, öğreneceğim daha pek çok şey var. Bu sebeple bu blog birkaç sene daha sürecek gibi…
1 Yorum Var
Çocuklarla gezmek hususunda sizi örnek alıyorum. Fakat yine de gözümde büyüyor. Nasıl başarıyorsunuz? Çocuklarla zor olmuyor mu?