Biz daha İsviçre’de kendimize gelemeden tekrar Türkiye yollarına düştük geçen hafta belki duydunuz, resimleri gördünüz.
Şimdi kısaca özet geçiyorum; ama anlatacağım çok şey olacak…
Önce bir Bodrum düğününe gittik. Hani kına gecesinde bindallı giyilen, günlerce yemek ve içki sofraları ile konu komşunun karnının doyurulduğu, sabahtan akşama dek içkilerin içildiği tarzda bir düğüne. Birbirinden lezzetli Ege yemekleriyle de özlem gidermiş olduk biz de.
En son 4 sene önce düğüne, New York ve Providence’a gitmiştik. Tabii o zamanlar Alaz 11 aylık olduğundan hatırlamadığı bir düğündü, bu kez gelinliğe ve süslü püslü kıyafetlere hayran hayran bakıyordu bir ara…
Ev baklavası, keşkek, lokum pilavı, sarma, vs… |
Ardından Bodrum-Datça feribotu ile çocukların vapur hariç ilk deniz yolculuğunu gerçekleştirdik. İkisi de bayıldılar bu yolculuk türüne. Kah denizi izlediler, kah sallantıda uyudular. Ayrıntılar daha sonra…
Datça nefisti. Kimsecikler kalmamış, hani biz bize bir tatil yaptık desem yeri. Önce nefis Karaincir Koyu’nda kaldık, sonra da rüzgarıyla meşhur Gebekum Plajı’nda. Her iki yer de muhteşemdi çocuklu aileler için, fotoğrafları İnstagram’da. Onları da blogda anlatacağım yakında. Eminim gelecek yaz sezonunda kalmak isteyeceksiniz…
Sonra tekrar Bodrum’a geçtik. Orada birkaç gün daha geçirip; mandalinlerin, üzümlerin ve narların ucundan tadına bakıp Zürih’e döndük.
Dönüş uçağımız genelde Atlantik uçuşlarında denk geldiğimiz 2+4+2 koltuk düzenine sahip büyük bir uçaktı. Alaz bayıldı. Bunlara daha önce bindiğini söylesek de hatırlamadı. Biz de eşimle daha önceleri 2’li koltukları seçerken, bu kez ortadaki 4’lüyle rahat rahat üç saat uçtuk. Dedik ki, tamamdır. Uzun uçak yolculuklarına 4 kişi de çıkarız artık…