Nerden başlasam, nasıl anlatsam?…
Rüya gibi geçti Japonya seyahatimiz. Bitsin istemedik. Beliz hariç…
Beliz, evi çok özledi. En başta ‘Eve gidelim’ diyordu örneğin. Sonra otel odalarına ev demeye başladı. ‘Konniciva’ deyişini duysanız, onu yersiniz…
Alaz ise Budist oldu diyebilirim. Kendi dinini kendi seçti çocuk. Çünkü her shrine – tapınak başındaki ritüeller çok hoşuna gitti. Bir bakmışız elleri birleştirmiş selam veriyor. Sonra Beliz’e de öğretmeye kalktı! Hiç ummadığım yiyecekleri denedi. İstiridye yedi örneğin. Hot-pot işkembe falan!
Budist taklidi yapan Alaz |
Her açıdan farklı bir kültür, farklı bir gezi oldu bize. Hem modernliğin zirvesi, saygıda ve empatide üstün insanlar, acayip soğukkanlı ve sessizler. Öte yandan komikler ve eğlenceliler. Çocuk ruhlular. Al yanaklarını sık koca adamların.
Hasta olmasınlar ya da hastalık bulaşmasın diye ağzı burnu kapalı tutan maskelerle geziyorlar. Önce garip geliyor, sonra komik buluyorsun, birden alışıyorsun. İster kimonolu, ister budist kıyafetli, ister süper mini etekli, ister maskeli gez kimse yadırgamıyor.
Kyoto, Inari Shrine |
Tokyo, dünyanın en kalabalık şehri. Müthiş bir metro ve tren ağı ile örülü. Şehir o kadar büyük ki, hızlı trenler işliyor içinde. İstanbul’un bir uçtan diğerine büyüklüğü halt etmiş yanında. Metro kapılarının önünde insanlar sıra sıra dizliyor. Yoğun saatlerde akın akın; ama bir şekilde sana kimse çarpmıyor. Bebek arabasına, valize rağmen…
Keşke her yerde olsa dedim:
❗️harala gürele itişmek yerine metronun her kapısı önünde sıralar oluşturmak…
❗️her vagonda hamile, bebekli yolcular, yaşlılar ve ihtiyacı olanlar için oturma yeri…
❗️her istasyonda gönül rahatlığıyla kullacağın tertemiz ücretsiz tuvaletler…
❗️”cep telefonu elindeyken yürüme” uyarıları…
❗️”vagon kalabalıksa telefonun sesini kıs, cep telefonu kullanma” uyarıları…
❗️yerde çukur varsa, binadan araç çıkma ihtimali varsa, görevlilerin önünde bekleyip melodili cümlelerle yayaları uyarması…
Ve aklıma şu an gelmeyen daha nice güzel kurallar…
Sevdim seni Japonya…
Tokyo’da metro |
Dönüş uçağına binerken Alaz: ‘Anne bir daha ne zaman Japonya’ya geleceğiz?’ diye sordu. ‘Sanıyorum hiç bir zaman’ dedim… Dünya’da görmediğimiz, görmek istediğimiz daha çok yerler olduğunu anlattım. Ekledim : ‘Belki sen gelirsin büyüdüğünde tekrar?’ ‘Evet, ben de çocuklarımı getiririm’ dedi…
Kyoto’da bir Japon ailesi |
Alaz ile böyle muhabbetler yapabilmek ne güzel. Japonya’yı sevmesi de çok güzel. Hatta kendi başınayken bize hiç bir zorluk çıkarmadı iki hafta boyunca, desem. Yanılmam… Beliz ile ikisi ise, yorgun veya aç olduklarında ateş ve barut gibilerdi ki bu genelde her saat başı 20 dakika boyunca tekrarlanıyordu. Bizi çileden öyle çıkarıyorlardı ki, karı-koca bir olup onlara karşı saf oluşturduk! Neyse bu kısmı ayrı yazacağım…
Kanazawa’da Geyşa evi |
Japonya’yı görünce Küba’yı hatırladım. Avrupa güzel elbet; ama birkaç müze, tarihi saray, kale, doğal güzellik dışında çok da farklı bir şey yok. Her şehir merkezinde bir İtalyan pizzacısı bulmak mümkün örneğin.
Tokyo’da çubuk ile imtihan |
Kübalılar da, Japonlar gibi; Küba da, Japonya gibi çok farklıydı. Uzaklardı farklı olan, asıl görülmesi ya da deneyimlenmesi gereken.
Kısmetse Afrika veya Güney Amerika bir sonraki uzaklara seyahatimiz olacak. Yakın zamanda değil ama 🙂 Önce maddi ve manevi olarak kendimize gelelim, sonra Beliz kuzusu aslanlara yem olmayacak kadar büyüsün.
Baykuş kafe – bunu yazacağım sonra… |
Tokyo gezimiz için : Çocukla Tokyo yazıma buyrun.
Fotoğraflardan görüldüğü üzere, anlatacak çok şey var. Bizi izlemeye devam edin, hatta sağdaki
‘Gezileri Postalayın!’ bölümüne mail adresinizle üye olun, ben yazdıkça siz yazıları kaçırmadan okuyun…
1 Yorum Var
Harikaaaa, muhteşemmm! Bence "hiç bir zaman" derken büyük konuşmuşsun, seneye yine ordasınız.. Beliz'in yanaklar konusuna hiç girmiyorum ama çok şahane herşey, çok özendim.. Alaz da yuvasını bulmuş sanki çocuk ya 😀