Prag, Çek Cumhuriyeti’nin başkenti. Herkesin gidip gördüğü muhteşem şehir. Bir ben gitmemişim, bir de arkadaşlarım B. ve F.
Bu sene bizim özel yılımız, yaşımızdan ötürü. Çocukları kocalara bırakıp, işi-gücü-yemekleri ayarlayıp atladık gittik Prag’a. Çocuklar babaları ile 2/24 vakit geçirdiler o hafta sonu. Babalar da çocuklarıyla. Ne güzel ‘bonding’ yani bağlanma oldu aralarında. Ne güzel bir tatil oldu biz annelere de, bir çeşit ‘Anneler Günü’ hediyesi yaptık kendimize tabii kocalarımız sayesinde. Teşekkürler babalar; B. ve Ö. ve M.
Uçak mevzu…
Türkiye’den gelenler oldukça ekonomik ve uygun uçuşlar ile Prag’a İstanbul’dan direk indiler. Türk Hava Yolları ve Pegasus uçuşları günün normal saatlerinde…
Ben Zürih’ten gittiğim için ve Japonya seyahatimizden ötürü bilet satın almayı son ana bırakınca göz yaşartıcı direk uçuş fiyatlarıyla karşılaştım. Swiss Air sadece direk uçuyor Zürih’ten bilginize…
Neyse ki Air Berlin var. Berlin Tegel aktarmalı, hatta aktarma arası 1 saat olan uçuşlar ile Prag’a yarım günde ulaştım. Çocuklar olmadığından aktarmaları başarı ile yönetebildim; ama çocuklar olsaydı aradaki az zamandan ötürü oldukça paniklerdim. Çünkü, bu şekilde uçak kaçıranlar olmuş.
Epeydir uçakta dergi okumuyordum, bana çok iyi geldi bu yolculuk…
Havaalanına ilk inen bendim bizim grupta. Biri schengen ülkelerine, diğeri, schengen dışı ülkelere hizmet veren iki adet Terminal var. Arkadaşlarımı bulmak için Terminal 1’e gittim. Bu sırada ‘Geliş Kapısı’ yanındaki turizm ofisinden de bilgiler topladım…
Para mevzu…
Bulunduğunuz ülkeden Çek korunası getirmek en avantajlısı bildiğim kadarıyla. İkinci en uygun opsiyon ise, bankamatiklerden banka kartıyla koruna çekmek. Ben de havaalanındaki bankamatikten ‘para çekme’ tuşunu seçtim. Karşıma çıkan ekranda minimum 10.000 korunayı görünce şaşırdım. Kapatıp, google’dan ‘günde ne kadar Çek korunası harcarım’ diye baktım…
Herşeyi nakit ödemek taraftarı olduğumdan, günde ortalama 1000 Çek Korunası bana yetiyordu; yemek, içmek ve ulaşım için. Yani 150 TL ya da 40 Avro… Dikkat otel ödemesi ve hediyelikler hariç…
Havaalanından para çektim mecburen çünkü otobüse binerken nakit gerekliydi. Daha sonra fark ettim ki şehirden para çektiğimle havaalanından çektiğim arasında büyük fark vardı. Yaklaşık 400 Koruna fazladan ödemiştim havaalanında. Bilginize…
Avro ödemeye kalkarsanız, ki her yer kabul ediliyor; ama iki katı ödemek durumunda kalırsınız. Yani, kandırılma tehlikesi var, dikkat!
Havaalanı – Şehir Ulaşımı mevzu…
Turizm ofisinden gerekli bilgiyi aldıktan sonra; dilini bilmediğimiz, ilk kez gittiğimiz bu ülkede metrolarlar otobüslerler uğraşmak yerine ‘airport express’ kullandık. Kişi başı 60 Korona ile şehrin merkezindeki tren istasyonuna dek gitmek mümkün. Yolculuk, yaklaşık 30-40 dakika sürdü. Biz, yanımızda valiz ve çocuk olmadığından oradan otele – nehrin karşı tarafındaydı otelimiz (yani kale tarafında) geze geze 2 saatte yürüdük. Dükkanlara girdik, birşeyler yedik, fotoğraf çektik, vs… O yüzden iki saati buldu yani yoksa çok daha kısa sürer.
Dönüşte ise, artık şehri avucumuz gibi bildiğimizden, evet 2 gün sabahtan akşama şehirde yürümek yeterli bunun için, otele yakın metro istasyonuna gidip 90 dakikalık bilet aldık. Metro son durağından da otobüse bindik ve bir saatte havaalanına vardık. 90 dakikalık yetişkin bileti 32 Korona idi. Önemli nokta ise, bileti satın aldıktan sonra ilgili makinelere okutup üzerinde tarih ve saat yazmasını sağlamanız. Yoksa bilet geçersiz…
Prag’da metro, tramvay ve otobüs taşıtlarını kullanmak zor değil. Şehir içinde genelde her yer yürüme mesafesinde eğer yürümekten ve kalabalıktan hoşlanırsanız…
Su mevzu…
Benim için en önemli şeylerden biri; o şehirde çeşme suyu içiliyor mu? Gitmeden önce araştırmıştım internetten, gidince de otel görevlisine sorduk. Gönül rahatlığı ile sularımızı çeşmeden doldurduk. Aksi takdirde ‘Tap water’ denilen çeşme suyundan bile restoranlar ücret alıyorlar.
Ne yazık ki İsviçre’deki ve Japonya’daki gibi adım başı çeşme yok su doldurmak için. 250ml’lik bir şişe su da 50 -60 Korona. Su buldunuz mu doldurun…
Restoran – Kafe mevzu…
Gittiğimiz yerlerde, insanları kaba bulduk tabiri caiz ise… İsviçre’de de öyle çok kibar değiller; ama Japonya ve Türkiye sonrası, hatta eminim Amerika sonrası ‘dövseydiniz bari’ diyesi geliyor insanın garsona…
Oteldeki görevliye önceden bahşiş verip, bize, yerel tatları yiyebileceğimiz, turistik olmayan, kendi gittiği yerleri tavsiye etmesini söyledik. Kız hakikatten çok güzel yerler önerdi. İlk gece hem yiyecekler, hem hesap, hem de garsonların tutumu iyiydi. İkinci gün, mecburen daha turistik mekanlarda yemek yediğimizden, aynısını bulamadık.
Trdelnik, aslında Macar kökenli… |
Kale ve eski şehir merkezinde, yemekten önce ekmek vs geliyor. Onlardan gereksiz ve çok fazla ücret alıyorlar, bilginize. Bir de bazı yerlerde bahşişi, kişi başına servis ücreti olarak alıyorlar. Yani 3 paralık yemeğe, 8 para verebilirsiniz, dikkat… Bir öğlen minimum yemeği yiyerek maksimum ücreti ödediğimizden yazıyorum bunları 🙂
Bazıları Çek dilinde birkaç kelime konuşmanın garsonları gülümsettiğini yazmış; ama bilemiyorum… Denemek isterseniz, şuradan birkaç kelime ve cümle öğrenebilirsiniz.
Orada yaşayan birinden tavsiye, bira 40-50 Korona arasında. Daha fazla ise, oradan kaçın… Kahve ise 80 Korona civarında.
Bira için. Trdelnik’in tadına bakın. Akşam yemeklerinde gulaş ve ördek pek meşhur. Bir de kızarmış peynir sevdik biz… Prag’da yiyecek içecek önerilerimi ve mekanları burada yazacağım…
Hava durumu mevzu…
Mayıs ikinci haftası hava durumu yağışlı diyordu; ama şansımıza bir damla yağmadı. Güneşli, bulutlu geçirdik iki günümüzü. Avrupa olduğundan, kat kat giyinmek en uygunu.
Yerler arnavut kaldırımı tarzında olduğundan topuklu ayakkabı hiç uygun olmaz. Terlik de rahat olmaz…
Şehir mevzu…
Prag, tarihçesi göz yaşartıcı bir şehirmiş. Ücretsiz şehir turları var, mutlaka katılmaya çalışın İngilizce veya İspanyolca. Öyle güzel bilgiler öğrendik ki, kitapta yazsa bu kadar aklımda kalmaz… Rehberimiz Amerika’dan gelip Prag’a yerleşmiş bir İngilizce öğretmeniydi. Üç saat süren yürüyüş turu ücretsiz; ama tur sonunda kişi başı 5-10 Euro bahşiş vermek uygun.
Charles Bridge üzerinde… |
Ya çocuklar?…
Açıkçası, çocuksuz gittiğimiz için memnun kaldım. Şehrin eski mahallerleri, dar sokaklardan oluşuyor. O sokaklar, trafiğe kapalı da olsa oldukça kalabalık. Hani iğne atsan yere düşmüyor tarihi mekanlarda. Bebek arabası ile zorlanırdık diye düşünüyorum. Taşlı sokaklarda Maclaren baston pusetlerin tekerlekleri yerlerinden çıkabilir. Prag Kalesi’ne tramvay çıkıyor, ama bizim gittiğimiz gün maraton olduğundan yayan çıkmak zorunda kaldık. Çoğu da merdivendi.
Kısacası yürüyebilen çocuklar ile Prag’a gitmek hiç dert değil. Slingdekiler için de okey; ama 2-4 yaş arası biraz zor olabilir puset gerektirdiğinden ve henüz uzun mesafe yürüyemediğinden…
Prag’la ilgili diğer püf noktaları da bu yazımda…
Ve biz… |
1 Yorum Var
Bilgilendirici yazınız için teşekkürler. Hazirandaki gezimiz için çok işimize yarayacak:)