Lizbon’da birinci günümüz için buraya bakın.

Lizbon 2inci Gün:


Pazar sabahı kahvaltı için yakınlardaki Fabrika Lisboa’ya gittiğimizde henüz kapıda birkaç kişi vardı sıra bekleyen. Açılmasına dakikalar vardı henüz ve hepimiz merakla kapı önünde asılı menüden ne yiyeceğimizi seçtik bu sırada.




İçeriye girince muhteşem kokular bizi sarhoş etti. Taze ekmek kokusuna, fırından yeni çıkmış kruvasana kim hayır diyebilir ki? Küçük bir mekan olduğundan masalar hemen doldu. Bizim çocuklar ikinci siparişlerini bile verdi. Dekor ise beni çok etkiledi; eski elektronik eşyalar ile çevriliydi her yanımız. Çocuk dostu yiyecekler olan; ama hareket açısından çocuklara uygun olmayan mekanda kahvaltımızı edip hemen çıktık. Biz kapıdayden masamız dolmuştu bile!




Yürüyerek, Castelo de S Jorge’ye (St George’s Castle) hafifçe tırmandık. 28 No’lu tramvay da buradan geçiyormuş; ama biz yürümeyi tercih ettik. Çocuklar da zorlanmadı yokuş yukarı olsa da. Kaleye giriş ücretli, manzara muhteşem. Biz öğleden önce gittiğimizden hiç sıra beklemedik. Öğleden az sonra çıkarken ucu görünmeyen uzunlukta bir sıra vardı. Lütfen erken gidin!


Kalenin kapalı alanı pek yok; müthiş güzel bir Lizbon manzarası var. Çocukların koşturacağı geniş alanlar, tırmanacağı mini ağaçlar ve yapılar ile dolu. Yerler taş olduğu için bebek arabasını sürmek biraz problemli. Girişe yakın bir yerde bırakmak zorunda kaldık.

Lizbon Kalesi’nden manzara

Kale içinde eski Portekiz savaşlarından biri, Battle of Toro, canlandırılıyordu kostümlü ve gerçek silahlarla. Bizimkiler tüfekler patlayınca sesten rahatsız oldular. Bu sebeple gösteriyi uzaktan izledik. Kale duvarlarının üzerinde yürümeye ve gerçek topların üzerine çıkmaya bayıldılar demiş miydim?




Kalenin içinde bir kafe, kafe içinde de tuvalet bulunuyor. Etrafta tavus kuşları da geziniyordu.




Sonrasında, Cais do Gas’taki iskeleden vapura bindik ve Tagus’u geçerek Cacilhas’a vardık. Çocuklarla keyifli bir yolculuk oldu deniz üzerinde, tıpkı İstanbul Boğazı gibi… Beliz, pusette uyuyakaldı deniz üzerinde. Biz de vapurdan inip R. Ginjal boyunca kıyıdan Ponto Final Restoranı’na doğru yürüdük.

Restorana doğru ilerlerken…

Restoranın yeri 😉

Almada’daki bu restoranın müthiş manzarası ve yeri beni cezbetmişti; ama Pazar günü öğle ve sonrası yer bulmak çok güçtü. Rezervasyonumuz olmadığından, epey sıra bekledik. Çocuklar sahile inip kumda oynadıklarından dert olmadı. Biz de bir şişe Porto şarabı açtırıp masa boşalana dek peynir-şarap takıldık. Bazen tatilin en güzel anı böyle plansız zamanlar olabiliyor.



Balık ürünleri bize, kuru fasülyeli pilavlı güveç de çocuklara iyi geldi. Ardından biraz daha kumda oynadılar, zorla ayırdık mekandan. Arayabiliyorsanız mutlaka rezervasyon yaptırın ya da uzun süre beklemeyi göze alın. Mutlaka gidin yani…

Tatilin en keyifli anı demiş miydim?

Akşam üzeri tekrar vapurla karşıya geçip Pharmacy ve Health Museum’a vardık. Beliz o sıra ağlama krizlerine girdiğinden müzenin bahçesinde otur(a)madık. Ön taraftaki parka ait balkondan manzaraya baktık; ama park öyle pisti ki çocuklar her yeri ellediğinden ya da yerlere oturmak istediklerinden orada da fazla kalamadık.




İlk akşam gittiğimiz Praça do Comercio Meydanı’na gittik. Orada doya doya koşturup, oyun oynadılar ve yerlere oturabildiler. Güneş batınca geçici evimize doğru yola koyulduk. Öğle yemeğini epey geç vakitte yediğimizden akşam yemek istemedi kimse. Marketten süt ve meyve aldık acıkan olursa diye…

Meydanlarda koşturmak da keyifli…

Lizbon 3üncü Gün:


Meşhur 28 No’lu tramvay

Son günün sabahı uyandığımızda Beliz’in gözü çapaklanmıştı. Neredeyse açılmıyordu sarı iltihaptan ötürü; ama keyfi yerindeydi ve hatta kendisiyle dalga geçiyordu aynaya bakıp. Çocuklar illa ki tatilde hastalanırlar, değil mi? Eşyalarımızı toplayıp önceki gün kahvaltı ettiğimiz mekana gittik; ama ne görelim! Pazartesi günü kapalıymış… Biz de ilk sabah gittiğimiz evin dibinde bulunan Lizbon’un en eski pastanesine oturduk yine. Bakınız Lizbon’da ilk gün…

Çocukla Lizbon’da yapılacakların en başında gelen Oceanario’ya gitmek üzere metroya bindik ilk kez. Akşam uçağımız olduğundan eşyalarımızı yanımıza almıştık, akvaryum girişindeki dolaplara kilitledik.

2017’de TripAdvisor kullanıcıları tarafından Dünya’nın en iyi akvaryumu seçilen Oşinaryum, Oceanario de Lisboa’ya 3 yaş altı ücretsiz girebiliyor. Akvaryumun bulunduğu bölge, deniz kıyısında bir alana kurulu. Hatta burada deniz üzerinden giden bir teleferik, büyük alışveriş merkezleri, çocukların oyun oynayabileceği alçak süs havuzları ve fıskiyeler var.




Herkes tarafından büyük ölçüde önerilmesine rağmen açıkçası Japonya, Sydney ardından akvaryum çok ‘harikulade’ gelmedi bana. Tabii ki Avrupa’nın en iyisi olabilir. Çocuklar için müthiş güzel bir deneyim. Akvaryumun sunduğu ‘Sleeping with the sharks – Köpek balıklarıyla uyumak’ oldukça eğlenceli bir opsiyon olabilirdi aslında.




Akvaryum ardından metro ile kolayca Lizbon Airport’a, havaalanına vardık. Geniş, ferah, modern ve ücretsiz puset servisi olan havaalanından Zürih’e döndük. Portekiz’i de ayak bastığımız ülkeler kategorisine koyduk…

Havaalanında belgesel yayını, hoş değil mi?

Anlık ayrıntılar ve daha fazla fotoğraf için İnstagram’da #GezginAnneLizbon etiketine bakınız. İlk gün de aşağıda görüldüğü gibi geçti… Buradan okumaya devam ediniz…

Notlar:

* Yazımı beğendiyseniz veya başkalarının işine yarayacağını düşünüyorsanız, lütfen aşağıdaki düğmelere tıklayarak paylaşın… Teşekkürler!

* Tüm fotoğraflar ben, Deniz Özgül’e aittir. Lütfen kopyalamayın…

* Anlatımdaki görüşler benim kendi görüşümdür, reklam içermez…

Yazar

Yorum Yaz

Pin It
Bu sitedeki tüm içerikler Digital Millennium Copyright Act ve 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserlerini Koruma Kanunu'na istinaden koruma altındadır. Buradaki hiçbir içerik (Yazı, Fotoğraf, Video vb.) site KULLANIM ŞARTLARI'nda da belirtildiği üzere izinsiz olarak kopyalanamaz, alıntı yapılamaz, başka yerde yayınlanamaz

© 2019 Tasarım Blogger Tasarım.