Tamam, abartmayayım. Benim için de yer yer keyifli ve çok güzel bir tatil oldu. Farkettim ki, ilk hafta gavur anası olarak başladığım tatil dönemi, gittikçe Türk anasına bağladı. İlk gün çocukların havaalanında yerleri süpürmesine aldırış etmeyen ben, dönüşe doğru ‘Kızım havuz suyunu içme çiş yapmışlardır’ ya da ‘Oğlum oturma oraya köpek kakası var’ dedim örneğin. Dedim bunları! Kızım ‘Anne tuvalette hiç bir yere dokunmadım!’ diye elleri havada geziniyordu artık.
Neyse, olacak o kadar deyip İsviçre’nin toprağını öpecektik ki, göl sularının iyice çekildiğini, çimlerin sapsarı olduğunu gördük. Evet, yaz sıcakları ardından İsviçre bile çöle dönmüş bir ayda…
Gelelim Tatile…
Ankara Havaalanı’nda yere ayak bastığımız Türkiye turumuzda ilk 2,5 haftayı kız tarafında geçirdik. Ören ile ilgili detayları buradan okuyabilirsiniz. Son günlerde artık 3 torundan bunalan anneanne ve dede gözümüzün içine bakıyorlardı gidelim diye. Anlamadık sanmayın!
Ören, Burhaniye ardından İstanbul aktarmalı bol sallantılı ve hoplamalı bir uçuşla gök gürültüsü ve şimşekler çakarken – evet, Ağustos’ta – Bodrum Milas Havaalanı’na indik. Yaşasın baba ile tatil başlıyordu. Böylece 18 gece, o sıcaklarda iki çocuk arasında yatmaktan tek çocukla yatmaya terfi edecektim!
Bodrum’da erkek tarafı, deniz, plaj, yemekler, koca ve çocuklar derken son 7 senedir (Alaz doğduğundan beri) ertelediğim rüzgar sörfüne ‘ok’ dedim. Mr. B., ben ve Alaz birlikte yeni bir spor öğreniyorduk. (Doğrusu Mr B. son 3-5 yazdır ara ara yapıyordu, ne de olsa emziren ve gece uykusuz kalan bendim)
Bir Çağla Kubat yetişiyor 🙂 |
Hafta sonu yaklaştığında ise içimde ayrı bir sevinç vardı. Çocukları bırakıp 2 geceliğine İstanbul’a kaçtım. Evet, herkes Bodrum’a kaçarken ben ters istikamete gittim. Neden? Çünkü çocuksuz = kids free = ohne kinder 🙂
İstanbul’un trafiksiz halini, Boğaz’da gün batımını, lafım kesilmeden muhabbet etme şansını, Ağva’da huzuru yaşadıktan sonra Bodrum’a geri dönüp yavrularıma kavuştum. Bir hafta daha deniz – kabul edelim plaj berbat; ama Ortakent’in denizi kadar güzel deniz yok – çocuklar, rüzgar sörfü, Türk yemekleri ve rakı masaları ile dopdolu günler ardından uçağa binmek için fazla kilolarımızla hazırdık.
Gelelim Havaalanına…
Sabah gözü yaşlı babaanne; çünkü Beliz huysuzluk yapıp sevmediğini söyleyerek kendini öptürmemişti ve dede ile veda ardından havaalanına sabah 9’da vardık ve kiralık arabayı teslim ettik. Tam ilk güvenlik kontrolden geçtik ki ne görelim?! Bizim Edelweiss/SwissAir uçuşumuz 6 saat rötarlı!
Her zaman son güne dek tatil yapardık ve Pazar aktarmalı uçmak zorunda kalırdık; ama bu kez ‘Direk uçuşla erken gidelim, dinlenelim. Alaz da okula başlayacak adapte olalım’ derken dakika şaşmayan İsviçre havayolu bizi şaşırttı. Valizleri check-in yaptık; mayoları yanımıza alıp Güllük’teki amcalara gittik. Dedeler de geldi. Bir bakıma havaalanı lounge gibi oldu bize. Yedik, içtik, çocukları uyuttuk vs. Çünkü rötar 8 saate çıkmıştı.
Neyse sabah 11’de binmemiz gereken uçağa akşam 19:00’da bindik. Çocuklar uçakta illa ben babamla oturacağım, illa ben abimle oturacağım dedikleri için ben yalnız kaldım. Şarabımı içip kitabımı bitirdim. (Evet, oluyor. Tünelin sonu ışık!) Fakat yanımdaki adam sürekli konuştuğu için – İsviçre Almancası üstelik – başım da şişti. Vallahi çocuğu öyle böyle susturuyorsun da arka koltuklara ve herkese laf yetiştirmeye çalışan 40+ yaşındaki koca sesli adamları susturmak daha zor!
Gelelim Çocuklara…
Zurih Havaalanı’nda inip trene bindik ve istasyonda inince evimize 15 dakika valizleri çekerek yürüdük. İkisi de özlemişlerdi bizim köyü. Sokakta kimse yoktu. ‘Kokusu mis gibi’ diyordu Alaz. Eve girdiğimizde saat 23:00 civarındaydı. Hemen balkondaki çiçeklerimi sulamaya giriştim ilk iş. Çocuklar ise odalarına dalmış, özledikleri oyuncaklarıyla oynamaya girişmişlerdi gece vakti. Valizden buzdolabına konulacakları yerleştirip, her şeyi öylece bırakıp kendimi yatağa attım. Çocuklara da ‘Ben yatıyorum, sizi kimse yatırmayacak haberiniz olsun’ dedim. Bir baktım Mr B. de ışığı kapatıp yatmış. Çocuklar ne yaptılar bilmiyorum. Sanırım bayılmışım… Sabah 8’e doğru gözlerimi açtığımda Alaz uyanmış, tuvaletteydi. Beliz de ranzada uyuyordu.
Oldular sanırım… Tatilde ‘annemle uyuycam’ diye tepinip çişe bile bensiz gitmeyen, biri karnımın üzerinde diğeri kolumun üzerinde yatmadan uyumayan çocuklarım, evde kendi kendilerine yatıp uyumuşlardı.
Darısı başınıza…
Not: Pazar sabahından Pazartesi öğlene dek bitmeyen çamaşır, dağıtılan oyuncaklar ile meşgulum ve uyusam da hala uykusuzum.
Biz normal hayata geri dönüyoruz yavaştan… Size iyi bayramlar ve tatiller…
Öbür Not: Bodrum ve Ağva ile ilgili ayrıntılar yakında blogda…
1 Yorum Var
Ne de güzel yazmışsın Denisim..bize de zmaan ayırdığın için bu koşturmacada teşekkür ederiz bitanem..hep gel yeniden gel cnm❤️🙏😘