Corona zamanları: Bahar ve güneş içimi kıpraştırıyor, mutluluk getiriyor ve dışarı çıkmak istiyorum! Bununla birlikte, İsviçre’de Federal Halk Sağlığı Ofisi de dahil tüm ülkelerdeki sağlık kurumları, şu anda insanların mümkün olduğunca evde kalmasını önermekteler. #evdekal
Seni ne mutlu eder? Bir gülümseme, kibar bir kelime mi yoksa kalpten bir kucaklama mı? Seni gerçekten mutlu eden küçük şeyler değil mi? O zaman mutluluğa kendi duvarların içinde de mükemmel bir şekilde erişebilirsin! 🙂
Ocak – Nisan arasında Coronavirus ile ilgili yaşadıklarımız ve gözlemlerim aşağıda…
Güneşle ısıtılmış virüs içermeyen sevgilerle…
Deniz
Ocak 2020
Yeğenimden bana hastalık geçtiğini düşünüyorum. Hiç bu kadar kötü bir grip geçirmemiştim. Belki de yıllardır ilk kez grip aşısı olmadığımdan böyle oldum. Hayret çocuklara bulaşmadı; ama beni yıktı… Tamam, tatil diye Türkiye’de hastalığı ağrı kesici ve ateş düşürücülerle ayakta geçirmeye çalışıp dinlenmedim; ama Türkiye’den döndükten sonra evde bir hafta yatak-döşek yattım. Her kış Türkiye dönüşü hastalanıyorum, belki de psikolojik…
Şubat 2020
Ocak sonunda Çin’in Wuhan bölgesinde grip yüzünden insanlar ölmeye başladı. Epey hızlı yayıldığı söyleniyordu. Herkes maske takmaya başlamış ve işin garibi bu dönemde yine Türkiye’ye gidiyorum. Çünkü Açelya Akkoyun’un programına davet edildim. Umarım bana bir şey olmaz yollarda. Ne olur ne olmaz diye eşime el dezenfektanı aldırdım. Pozitif düşün!
Maske satışları patlamış, hatta her yerde bitmiş. Bu grip Corona virüsü taşıyan yeni bir hastalıkmış. Neyse ki kızkardeşim eczacı ve Nisan’daki Singapur gezisine giderken uçakta takalım diye bize janjanlı en korumalı maskelerden verdi İstanbul’da. Beyoğlu’nda gezerken insanları izledik ve o kadar iç içe bir toplumuz ki birimize virüs bulaşsa herkese bulaşır. Zürih’e dönerken İstanbul Havaalanı’nda birkaç yabancı kişide maske gördüm. Ne olacak maskeden? Aşırı önlem gibi geldi bana… Pozitif düşün!
Şubat ortasında Avusturya’ya kayak tatiline gittik arkadaşlarla. Bir yandan Çin’deki olayları dehşetle izledik. Orada felaket yaşanırken burada herkes kayakta, herkes tatilde. Otel kapı kenarlarına el dezenfektanı koymuş; ama çocuklar oyun salonunda, havuzda, kreşte dip dibe. Neyse kara, buza virüs gelmez diyelim… Çin ve Asya’daki birkaç ülke virüsten etkilendi, ölü sayısı artmaya başladı. İtalya’ya da geldi diyorlar, umarım doğru değildir; çünkü dibimiz!
Mart 2020
İtalya’da virüs sebebiyle ölümler başladı, artış hızlı olunca sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Venedik bile boşaltıldı. Mayıs’ta o tarafa gidiyorduk iptal mı etsek acaba?
Virüs İsviçre’de de görüldü; Milan’dan gelenler taşımış. Sınırları kapatmalıyız diyorlar. İtalya’da artış çok hızlı. Eşim evden çalışmaya başladı, ofise gitmiyor. Markete hücum etti herkes. İtalya’da da öyle olmuştu. Fransa, İspanya, Almanya her ülkede Coronavirüs… Bir tek Türkiye’de yok ne hikmetse? Kesin var da saklıyorlar. Nedense? Singapur tatilini iptal edeceğiz galiba.
13 Mart’ta okullar tatil edildi. Hem de 26 Nisan’a dek! Abartıyorlar mı doğru olan bu mu? Tüm mağazalar, sınırlar, restoranlar, sağlık-banka hariç her yer kapandı. İtalya’da hastalara ilaç, yatak yetmedi. İsviçre başbakanı çıktı, ‘Herkes bizim için önemli, hepinize yetecek kadar ilacımız, hastanemiz var’ dedi, ‘Hayat devam ediyor, ama daha yavaş’ dedi … Hem de 4 dilde … Hem de kadın.
Türkiye’de de hasta, hatta ölen biri çıktı ortaya. Neredeyse tüm dünyada okullar tatil edildi. Herkes #evdekal çağrısı yapıyor birbirine. Eşim evden çalışıyor, çocuklara e-learning başladı okuldan. Singapur başka bahara kaldı.
Bahar demişken hava da öyle güzel ki İsviçre’de dışarıya çıkmadan edemiyoruz. Parklara gidiyoruz, bahçeye gönderiyorum çocukları her gün. Ben de yürüyüş yapıyorum, eşim de koşuyor arada. Sokaklar hala insan dolu bir çoğu evden çıkmasa da!
Bu virüs öyle çok şeyi değiştirdi ki kısa zamanda, sanki bir film içindeyiz gibi geliyor. Hasta sayısı rekora koşuyor. Her ülke sokağa çıkma yasağı getiriyor. Markete numara alıp girdik bugün mesela, 20 Mart’ta. Doktorların paylaşımlarını, kızkardeşimin eczanedeki fotoğrafını görünce gözlerime yaşlar doluyor.
Bu hafta online eğitim başladı bizim mahalle okulunda. Kimi okullar, eve ödev göndermiş, kimi de her gün bizimkilerde olduğu gibi bağlanıyor internet üzerinden. Odalar internet kafe gibi, ikisinde online learning, birinde home-office…
Mart son haftaya girdik; hem ülkede hem de evde işler artık zorlaştı… Günüm kısaca şöyle geçiyor: Sabah kahvaltı ardından mutfağı topla, çocukları online eğitime bağla, başında bekle, ödevlerin çıktısını al, ders bitiminde koş mutfağa yemek hazırla, yemekten sonra el işi, spor, bahçe zamanı aktivite yaptır, o arada çocuk odasından kaçıp mutfağı topla, bulaşık makinesi doldur/boşalt, sonra çocukla lego oyna ya da kek – kurabiye yap, mutfağı topla, anneni/kardeşini/arkadaşını ara-sor, arada bir makine çamaşır yıka sonra ödev kontrolü yap, fotoğrafını çek, ödevleri bilgisayara yükle, televizyonu aç ve yürüyüşe kaç, koşa koşa dön ve yemek tarifi ara – bul ve akşam yemeğini hazırla, o arada çamaşırları unutma, yedir – içir – çocukları yatır, salona koridora saçılan oyuncakları topla, bu arada kimsenin aklına gelmediyse masayı ve mutfağı topla, halin kaldıysa kendime zaman ayır, mesela Almaca öğretmenimin niye ödevini yapmadın sorusuna yanıt yaz, okuldan/bankadan/okuyuculardan gelen maillere bak, dizi izleyelim mi bir bölüm diyen sevgili eşle dizi izlerken çamaşırları katla, yatmadan önce sosyal medyaya bak gün biterken neler olmuş diye ve halim varsa kitabı elime alıp birinci sayfada bayıl…
Yine de çok şükür halimize. Sağlıklıyız. Sevdiklerimiz uzakta; ama sağlıklı. (Henüz!) Bugün Mart’ın son günü. İsviçre ve Dünya çapındaki son bilgileri de ekleyip bir sonraki aya geçelim. Kim bilir belki her şey çok güzel olur Nisan’da?